Paylaş
Mektupla, söz duyguya bürünür.
E-mail veya telefon mesajıyla ilettiğimiz sözlerin aynısını kâğıda yazarak bir zarfla gönderdiğimizde de etkisi farklı olacaktır.
İçtenlik, emek ve önemseme girecektir devreye.
* * *
Bizim kuşağın hayatında önemli bir yeri var mektubun. Belki yazar oluşumuzu, o günün yazarlarıyla yaptığımız yazışmalara borçluyuz.
Kitabını okuduğunuz birinden bir mektup almak ne büyük saadet!
* * *
Yeni kuşak mektubu tanımıyor.
Mektup öldü sanki.
İnternet, yapay iletişim kanalları; görkemli, doyumlu, doğal mektup kültürünü yok etti.
Kimsenin gözü yollarda değil artık. Beklenen de yok, bekleyen de! Hasret, burunlarda tütmüyor, yüreğini yakmıyor kimsenin.
Sanki hepimiz kocaman bir evin içinde gibiyiz.
Yan yanayız ama birbirimize uzağız.
Canlıyız ama hayatı doya doya, gerçek tadıyla yaşamıyoruz.
Gördüklerimize, tanık olduklarımıza üzülmüyor, sevinmiyoruz.
NURİ PAKDİL’İN HAYKIRIŞLARI
Yazarları mektupları ele verir.
Bir yazarın mektubu saf, samimi, kabullenilme kaygısı olmadan ortaya dökülür.
Hesapsızdır.
Ayrıca bir yazarın mektubu sadece kendisinin değil, yazıldığı dönemin sancılarını, düşünce dünyasını, ekonomik, sosyal fotoğrafını da koyar ortaya.
Mektup ölünce günümüzün fotoğrafı, katıksız, kaygısız nasıl aktarılacak gelecek kuşaklara.
* * *
Nuri Pakdil’in mektupları Edebiyat Dergisi Yayınlarından çıktı.
Yazarın bulunabilen mektupları, üç cilt olarak yayınlandı.
İlk mektubun tarihi 15 Mayıs 1956; son mektupsa 1 Ocak 2013 tarihli.
Elli sekiz yılın ‘tutanakları’ sanki bu mektuplar.
Hüzünle umudun, acıyla sevincin, suskunlukla coşkunun harmanı; Anadolu insanının ruhunda kopan fırtınanın kâğıtlar üzerinde savruluşu.
Suskun bir yazarın feryadı, haykırışı.
Aykırı, sıra dışı, muhalif, devrimci bir yazarın içinde fokur fokur kaynayan kazanlardır bu mektuplar.
Devrimcilik Nuri Pakdil’in karakteridir ve her cümlesine sinmiştir:
“Şimdi bu durumda sorumluluğunuz çok artmıştır.
Ağır kayaları, taşları, taş gibi toprakları sırtlamaya hazır olunuz.”
“Benim tahammül edemediğim şey, nankörlüklerdir.”
“Ve Türkiye genelinde, gördüğüm her taşın altında, kesinkes ihanetin çeşitli görüntüleri var.”
“Lütfen sevgili yurdumuzun, Ortadoğu’nun, tüm yeryüzünün hâline bir bakınız; sürekli vicdanınızı kanatınız.”
DOSTOYEVSKİ VE FAULKNER’İN MEKTUPLARI
Her iki yazarın mektupları da geçen aylarda Hece Yayınlarından çıktı.
Hece, hem aylık dergi olarak yayınlanıyor; hem de yayınevi olarak nitelikli eserler çıkarıyor.
* * *
Dostoyevski de, Faulkner de dünya edebiyatının önemli yazarlarından.
Dostoyevski’nin 1838-1880 yılları arasında yazdığı mektuplar, sadece o dönem Rusya’sının değil, bir yazar duyarlılığıyla tüm Avrupa’nın sosyal fotoğrafını ortaya koyuyor
Faulkner’in mektuplarıysa 1925-1960 yılları arasını kapsamaktadır.
* * *
Her ikisinin mektuplarında da, Nuri Pakdil’in dediği gibi, “çağlarının tanıkları olduklarını” görüyoruz.
Dünya edebiyatına mâl olmuş kişilerin yaşadıkları ekonomik sıkıntıları; ülkeler, şehirler, insanlar, sosyal konulara ilişkin gözlemlerini, büyük bir heyecanla ve çoğu kez hayretler içinde okuma olanağı buluyoruz.
* * *
Yazarların yakınlarına, dostlarına, arkadaşlarına yazdıkları mektupları okuyunca, “büyük insan kolay olunmuyor” diye düşünmeden edemiyor insan.
Paylaş