Paylaş
Sorularında, sitemlerinde, itiraflarında samimiyet vardır.
Hiçbir hesap yapmadan, sözlerinin arkasında başka bir niyet saklamadan konuşurlar.
Hem her şeyin ve herkesin farkındadırlar; hem de kendilerinin.
Hayallerini, kederlerini ve sevinçlerini saklamazlar.
“Göründükleri gibi olur, oldukları gibi görünürler.”
* * *
Tevfik İleri İmam-Hatip Lisesi öğrencileriyle bir söyleşiye katıldım.
Bu, ikincisiydi.
Öğrencileri yine donanımlı buldum.
Her şeyden önce, okuyan bir kitleyle karşılaştım.
Söyleşinin temelinde “Kısık Vadisi” adlı romanım vardı ama hayatı sorguluyor, insan davranışları üzerine sorular soruyorlardı.
Sordukları sorular, onların düşünme yeteneklerini; sanata, edebiyata, sosyal konulara ilgilerini de gösteriyordu.
Birisi “Nasıl yazar oldunuz?” diye, bir başkası ise “Bugünkü bilincinizle öğretmenliği mi, müdürlüğü mü, yazarlığı mı seçerdiniz?” diye soruyordu.
Soruların tamamı etkileyici, tamamı son derece nitelikliydi.
Salonda kızlar çoğunluktaydı.
Bir kızımızsa, can alıcı soruyu sordu.
“İnsanların sizi hayal kırıklığına uğrattığı oldu mu?”
* * *
“Hayır,” dedim bu soruya tereddütsüz. “İnsanlar artık beni hayal kırıklığına uğratamazlar.”
* * *
Aslında, ne sosyal, ne de kişisel ilişkilerde hayal kırıklığı diye bir şey yoktur.
Yıllar önce elbette böyle düşünmüyordum.
Hayat ırmağı, kıyısına birçok tortuyu da bırakarak akıp gidiyor.
Tecrübe, aslında kabullenmektir.
Yersiz, gerçekçi olmayan beklentilerden uzaklaşmaktır.
* * *
Hayal kırıklığı yaşaya yaşaya, belli bir süre sonra yalın gerçekle karşılaşıyorsunuz.
İnsan gerçeğiyle.
İnsanoğlu, içinde birçok duyguyu bir arada bulunduruyor.
İyilikle kötülük birlikte yaşıyor insanda. Bazen biri öne geçiyor, bazen de öteki.
Bunu öğrendikten sonra, niçin hayal kırıklığı yaşayacaksın ki!
Belki de bunu şöyle anlamak gerekiyor: Aslında hayal kırıklıkları yaşadığımız oluyor, ama bunu o kadar çok yaşıyoruz ki, içimizde buna karşı bir “mukavemet”, bir umursamazlık oluşuyor.
Böylece hayal kırıklıklarından etkilenmiyoruz.
* * *
Hem şimdiye kadar ben de kim bilir kaç kişiyi hayal kırıklığına uğratmışımdır.
Yeryüzünde, başkalarını hayal kırıklığına uğratmayan kimse var mıdır bilmiyorum.
* * *
Genellikle hoşumuza giden, işimize yarayan bir tutum sergileyenlere “iyi insan” deriz. Hoşumuza gitmeyen, işimize yaramayan tutum ortaya koyanlardan da hoşlanmayız.
Bazen de insanın “kötü yanı” gösterir başını.
Bir anlam bile veremeyiz.
* * *
Herkesi olduğu gibi kabul edip, insanların tutum ve davranışlarına daha geniş pencereden bakabilirsek eğer, bu konudaki değerlendirmelerimiz de, insanlardan beklentilerimiz de farklı olacaktır.
Başkalarının bizimle ilgili ilişki ve düşüncelerinden çok, bizim başkalarıyla olan ilişki ve düşüncelerimizdir önemli olan.
Kendi samimiyetimizi, kendi kalbimizin saf ve temizliğini sürekli sorgulamak ve kontrol etmek zorundayız.
* * *
Tevfik İleri İmam-Hatip Lisesi öğrencilerinden çok şey öğrendim.
Tanıştığım edebiyat öğretmenleri ve okul müdürü Durali Somuncu okumayı teşvik eden, öğrencilerine yeni ufuklar açan, kültürel derinliği olan insanlar.
Bu özelliklerini çocuklara yansıtmayı da başarmışlar.
ANNE
Yıllar önce bir Japon filmi izlemiştim. Narayama Türküsü.
Etkilenmiştim.
Bir dağ köyünün gelenek ve inançlarından kaynaklanan olaylar ile yaşam şekillerini konu ediyordu.
Yaşlanan insanlar, evlatları tarafından Narayama Dağı’na bırakılıyordu.
Sofradan bir kişinin eksilmesi gerekiyordu.
Film, annesini karlı dağın tepesine, ölüme terk eden kişinin vicdan azabını da anlatır.
*
Annem, ben küçük bir çocukken vefat etti.
Yirmi sekiz yaşındaydı ve dört çocuğu vardı.
Yüzünü, sürekli gülümseyerek hatırlıyorum, o da hayal meyal.
Bütün eserlerimde anne imajının sürekli yer alması bundandır.
Çünkü anne sevgisi, insanın ruhuna kazınmıştır.
Yaşımız, statümüz ne olursa olsun, annemize muhtaç olduğumuz kadar hayatta hiçbir şeye ihtiyacımız yoktur.
Annelerin evlatlarına olan sevgileri de onları bütün tehdit ve tehlikelerden, korkulardan koruyan güçlü bir kalkandır.
* * *
Filmde, yokluk ve kıtlık yüzünden evlatları annelerini derin bir yalnızlığa terk ediyordu.
Gerekçeler farklı olabilir.
Annemizin şefkat, merhamet ve sevgisini kendimizden uzaklaştırmışsak, bunun yükünü taşımak kolay olmayacaktır.
* * *
Dün anneler günüydü.
Huzurevlerinde “Çocuklarım gelmiyor, hiç değilse torunlarımı gönderseler, onları bir kez görsem, öpüp koklasam…” diyerek gözyaşı döken anneleri görünce, nedense Narayama Türküsü filmini hatırladım.
Paylaş