Turist Ömer seyyah İzzet’in Birleşik Krallık maceraları...

“Niçin bakmalı rafta takırdayan saate? Zaman geçiyor, evet. Ve biz yaşlanıyoruz. Ama, seninle birlikte, seninle yapayalnız, burada, Londra’da, bu ateş ışığıyla aydınlanmış odada; sen orada, ben burada oturmak; işte her şey bu...”

Haberin Devamı

İnanın tüm anlatacaklarımın müsebbibi; bu satırların sahibi Virginia Woolf... 1800’lü yılların sonunda dünyaya gelen, zamanın ötesindeki bu efsane yazar, içindeki derin karanlıkla pek çok kuşağı aydınlattı. Onun hayatıyla ilgili satır başlarını okurken, Londra vaktimin geldiğini fark ettim.

CEBİME TAŞ DOLDURUP KENDİMİ NEHRE Mİ ATSAYDIM?

Son günlerde “Dünya nereye koşuyor?”, “İzzet’in suçu ne?” hesaplarını yapmaktan hafiften cozutmaya başlamıştım.
Woolf gibi ceplerime taş doldurup kendime nehire atmak istemediğimden bana “iyi gelen” bu şehre gidip, biraz olsun ruhumu “şarj etmeyi” seçtim.
Oldum olası sevmişimdir Londra’yı... Amerika desen Amerika değil, Avrupa desen hiç değil, tıpkı benim gibi karmakarışık, hafif “şizofren” bir atmosferi var bu puslu ve büyülü şehrin.
Mutat uğrak yerlerimi gezince, onların da benim gibi keyifsiz olduğunu hissettim. Ama yine de yeni yerler dolaştım, gücüm el verdiğince eğlenmeye çalıştım, “depresif paltomu” o diyarlarda bırakmaya niyetlenip geri döndüm...

ALIN SİZE EN SUBJEKTİFİNDEN LONDRA GEZİ REHBERİ

E vaziyet böyle olunca, bedevi İzzet’in Londra maceralarını sizlerle paylaşmak da farz oldu elbette. Gidip gördüğüm yerlerin hepsini buraya sığdırmak ne mümkün. Bu yüzden naçizane küçük bir seçki yapabildim ancak. Buyurun! İşte size en subjektifinden bir Londra gezi rehberi... Durun ya, yoksa o objektif mi olacaktı?

SANATTAN ANLAMAM AMA MÜZE GÖRDÜM MÜ DALARIM

Hep özenirim müzelerde, galerilerde saatlerce sanat içinde “yüzebilen” o tiplere. “Ah keşke bir resmin içine dalıp ben de bu kadar etkilenebilsem” diye geçiririm içimden. Burada yalandan ahkam kesmenin manası yok, bendeniz bu tarz yerlerde bir saatten sonra bırakın yüzmeyi, adeta boğuluyorum.
Fakat yine de müze gördüm mü dayanamaz, hoooop dalarım içeri. İşte yine böyle bir anda kendimi Tate Modern’ın kapısında buldum. Çıkarken fark ettim ki üç saatten fazla zaman geçmiş. Şaka maka biz de sanat deryasında yüzmüşüz anlayacağınız. Neden mi böyle oldu? Çünkü muazzam bir pop art sergisi vardı içeride. Pop art deyince aklıma Andy Warhol, haydi çok zorlarsam da Roy Lichtenstein gelir.
Fakat The World Goes Pop sergisi öylesine muhteşem eserlerle doluydu ki, bu akımın iki sanatçıdan ibaret olmadığını idrak ettim. Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya kadar dünyanın pek çok yerinden toplanmış eserlere bak bak bak bak do-ya-ma-dım!
İçeride fotoğraf çekmek yasak olmasına rağmen, anarşist ruhum soruna “Türk aklıyla” bir çözüm buluverdi. Cehennem zebanisi misali dikilen görevliye, köşede birinin fotoğraf çektiğini ispiyonladım. Şapşal hayali suçluyu kovalarken, ben çoktan başlamıştım bile çekime...

Haberin Devamı

ŞENAY İLE MAFYADAN CANIMIZI ZOR KURTARMIŞTIK

Haberin Devamı

Bazı şeylere neden klasik denildiğini, Soho’daki Prince Edward Tiyatrosu’nda sahnelenen “Miss Saigon” müzikalini izlerken bir kez daha anladım. Muhteşemdi! 25 yıldır Londra ve New York’ta kapalı gişe oynayan bu şovun senaryosu, bizim yerli dizilerden aşina olduğumuz “imkansız aşk” teması üzerine kurgulanmış. Puccini’nin Madame Butterfly’ından esinlenilerek Schönberg ve Boublil tarafından “yaratılan” Miss Saigon’un hikayesi, Vietnam Savaşı sırasında geçiyor.
Puccini’nin geyşayla Amerikalı askerin aşkı, burada Vietnamlı bir hayat kadını ve yine Amerikalı asker olarak hayat bulmuş. Aramızda kalsın ama kimi zaman söylenenleri anlamayıp, bön bön baktım. Fakat ne yalan söyleyeyim performansı baştan sona nefessiz izledim. Kim bilir belki de senaryodaki “arabesk” öğelerden dolayı kan çekiyordu. İnanın gözlerim doldu...
Yıllar önce can dostum Şenay Düdek ile yaptığımız seyahat sırasında, aynı muhitte Londra mafyasının tuzağına düşmüştük. Cebimizde ne kadar para varsa bırakıp, canımızı zor kurtarmıştık. Bu da uzun bir hikayedir, Şenay’dan izin alırsam belki bir gün anlatırım...

Haberin Devamı

NE DEMİŞLER? GİTTİĞİN YERDE TAKSİCİDEN AL HABERİ

Dünyanın neresine giderseniz gidin karşınıza mutlaka bir Türk taksici çıkar. Ben de Londra’da bir hemşehrimi buldum. “Avrupa’da İslamofobi almış başını giderken, sizin buralarda durumlar nasıl?” diye sordum.
Çok ikna olmasam da, yüreğime su serpen bir cevap verdi: “İngiltere demokratik ve özgür bir ülke. Böylesine sağlam ilkeler üzerine kurulmuşken, hasbelkader birileri burada din ayrımcılığı yapmaya kalkarsa, inan önce bu ülkenin vatandaşları ayaklanır. O nedenle içimiz çok rahat. Siz bizi merak etmeyin, bizim de gözümüz kulağımız Türkiye’de olup bitenlerde...”
Dediği doğruysa ne mutlu onlara... Fakat yine de ben özgür bir ülke olmanın, ayrımcılığa dair önyargıları kırmaya yeteceğini sanmıyorum... Baksanıza, Amerika gibi “özgürlükler ülkesi”nde bile başkan adayı olabilen Donald Trump’ın Müslümanlığa dair söyledikleri ortada...
Havaalanına giderken, üzerinde güneş batmayan krallığın binalarının gölgesinde “Allah’ım sen bizi bu çağda hâlâ dine, ırka, mezhebe kafayı takanlardan koru” diye dua ettim.

Haberin Devamı

ALO İZZET HATTA

Kafamı satıyorum yok mu alan?

Dile kolay, neresinden bakarsanız bakın beş senedir bu röportaj işiyle iştigal ediyorum. Takdir edersiniz ki, her zaman iki koca sayfalık söyleşi yapmak mümkün olmuyor. Ama bazen telefonda öylesine hoş sohbetler çıkıyor ki ortaya, artık bunları da sizlerle paylaşmaya karar verdim. Kim bilir belki yakında bunun görüntülü halini de izlersiniz.
Velhasıl bir kırmızı hat çektim sevdiklerimle arama. Bundan sonra telefonun bir ucunda ben, öteki tarafında ise kadim dostlarım olacak. Siftahı Nur Yerlitaş ile yaptım.
Aramızda kalsın hani azıcık patavatsızdır ama lafını kimseden esirgemez, sıfır kibir, kalbiyle dili arasında hiç mesafe olmayan, bizim gibi delilerdendir ve hatta delilerin piridir!
* Nur seni çok özledim. Televizyonda her gün görmeye alışmıştım. Sahi ne yapıyorsun bu aralar?
- İçimdeki Matruşkaları nadasa bıraktım İzo. Anlayacağın biraz ruh detoksundayım şu sıralar.
* Ben seni tanırım, sen öyle yerinde duracak kadınlardan değilsin. Yeni bir kanala transfer olduğunu duydum, var mı bu işin aslı astarı?
- Her şey nasip, her şey kısmet! Madem sordun söyleyeyim, Star TV’yle prensipte anlaşıp el sıkıştık. Ama önümüzdeki günler neler getirir bilinmez.
* Kulağıma gelenlere göre bir talk show yapacakmışsın...
- Ben jürilerin jürisiyim, benden ancak şahane bir jüri olur (kahkahalar).
* Peki Nurella kendini ekranda izlerken neler hissediyorsun?
- Kahkahalar atıyorum ve ne komik, sahici ve ne filtresiz kadın yahu diyorum.
* Herkesin birbirinin arkasından atıp tuttuğu bu piyasada, laf sana gelince tekmil-i birden “o dost” diyor. Nedir bu işin sırrı?
- Çünkü benim derdim kendimle! Ben kendimle kavga ediyorum, kendi arkamdan konuşuyorum, kendime kızıyorum, kendimi kıskanıyorum. Biliyorsun ben çift kafa yaşayan bir kadınım, bende iki tane ben var. Onun için kimseyle uğraşmıyorum. Hep önüme bakıyorum, bu yüzden de güvenilirim. Evet, zor yanlarım var ama doğru bir kadınım. Kafamı satıyorum, var mı alan? Nurella kafasını satıyor, mezatta işte! Yok mu artıran (kahkahalar)...
* Yahu canımın içi neredesin, ne bu fondaki gürültü?
- Pazardayım aşkım, pazarda! Chanel incilerimi taktım, turşuluk lahana seçiyorum (gülüyor).
* Nur sen beni güldürdün, Allah da seni güldürsün!

Haberin Devamı

7 MADDEDE “GECENİN KRALİÇESİ” NEDEN FİYASKO OLDU?

- Bir Galiba yapımcılar Meryem Uzerli’yi Penelope Cruz falan zannettiler. Kusura bakmasınlar ama o aksan her rolde “şirin” veya “kullanışlı” duracak diye bir kural yok! Keşke birileri zat-ı muhteremlerin kulağına, Suna Yıldızoğlu ve Christine Haydar modasının çoktan tarih olduğunu fısıldasaydı!
- İki Star TV dizinin ilk bölümünün tekrarını, üç gece üst üste yayınlayarak resmen gözümüze gözümüze sokmaya kalktı. İnsanın izleyeceği varsa da gıcıklığına dönüp bakmaz. Hâlâ anlamadınız mı be kardeşim, bizim millete zorla güzellik sökmez!
- Üç Tanıtımlarında “Hasret bitiyor, Meryem üç sezon aradan sonra geri dönüyor”un inatla altını çizip, tükenen Hürrem’den medet umdukları için dizinin özgüvenini daha başlamadan yerle bir ettiler. Bari dizinin adını da “Gecenin Muhteşem Sultanı” koysaydınız!
- Dört Ey yapımcılar, reklam ve tanıtıma bu kadar zaman harcayacağınıza biraz da senaryoyla ilgilenmeyi akıl etseydiniz keşke. Bunun ağababasını 30 sene önce Türker İnanoğlu “Alev Alev”le yapmıştı zaten. Kusura bakmayın ama hayvan terli...
- Beş Peki ya New Age müziğin divası Enya eşliğinde seradaki “halvet” sahnesine ne demeli? Yeminle o meşhur “seks satar” klişesini bile altüst ettiniz. Artık bu kadarına da pes!
- Altı Hürrem, Meryem’i tükenmişlik sendromuna sokmuştu; Gecenin Kraliçesi de bizi milletçe tükenmişlik sendromuna hızla sürüklüyor. Aman doktor, canım doktor derdime bir çare!
- Yedi Valla memleketten bir dünya starı çıkaramadık ama galiba birileri Meryem’i gerçekten Hollywood yıldızı sanıyor. Haydi diyelim ben yanıldım, peki reytingler de mi yalan söylüyor? Geçmiş olsun!

İlk taşı günahsız olan atsın!

Hz. İsa’nın o meşhur hikayesini bilmeyen yoktur. Adı kötüye çıkan bir kadını, recmetmek için boğazına kadar toprağa gömdüklerinde ahali meydanda toplanır. Dönemin, Hz. İsa ile Hz. Musa’yı karşı karşıya getirmeye çalışan “din baronları”, “Musa bize bu halde yakalanan kadınların taşlanmasını buyurmuştu, sen ne diyorsun?” diye sorar. Hz. İsa kalabalığa dönüp, “Aranızda günahsız olan ilk taşı atsın” der. Ve kalabalık sessizce dağılır...
Gelelim arzuhalime... Sevdiği adamla evlenen Gonca Vuslateri, bir anda magazin sayfalarının gündemine oturdu. Neymiş efendim, vakti zamanında “Ben bir Türk ile evlenmem” demiş. İşte bu yüzden de “Tükürdüğünü yaladın” diye yerden yere vurdular kızı. Bizim gazeteden Hakan Gence’ye verdiği röportajda “İster tükürürüm, ister yalarım!” diye okkalı bir cevap vermiş nam-ı diğer Vasfiye Teyze!
Vaziyete bakınca, açıkçası tüylerim ürperdi. Yahu biz ne zaman unuttuk “Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine” demeyi? Birilerinin mutluluğundan, ne zaman bu kadar mutsuzluk damıtmayı sever olduk? Allah aşkına insanları bu kadar kınamaktan vazgeçelim, çünkü kınadığımızla sınanmadan ölmeyeceğiz! Allah bir yastıkta kocatsın...

Yazarın Tüm Yazıları