Pamuk ve pamuğa dayalı tekstil endüstrisi, tarihi perspektifi içerisinde bakıldığında gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyümelerinin merkezinde yer alıyor. Diğer taraftan pamuk, altın gibi kolayca nakde dönüştürülebilen bir özelliğe sahip. “Beyaz altın” deyimi de bu özelliği dolayısıyla birçok ülkede yaygın bir değerlendirme olarak geçerliliğini korumakta. Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği Başkanı Sabri Ünlütürk, Söke Ticaret Borsası Başkanı Salih Deniz Günal ve İyi Pamuk Uygulamaları Derneği (İPUD) Başkanı Leon Piçon ile “beyaz altın”ı konuştuk.
Milyonlarca işgücü
Sabri Ünlütürk, “Sosyal ve ekonomik açıdan bakıldığında, dünyada yüz milyondan fazla aile doğrudan pamuk üretiminde çalışıyor. Diğer yandan pamuk tarlalarında çalışan işgücü, nakliye, çırçırlama, balyalama ve depolama gibi yan hizmetler de hesaba katıldığında, pamukla ilgili toplam çalışan sayısının 350 milyon kişiyi bulduğu tahmin ediliyor. Yanı sıra pamukla ilişkili sanayiler, örneğin tarımsal girdiler, makine ve teçhizat, pamuk çekirdeği kırma ve kapçık, küspe gibi hayvan yemi ile birlikte insan gıdası olarak tüketilen pamuk yağının elde edilmesi, iplik, ham bez, kumaş, tekstil ve konfeksiyon değer zinciri içinde yine milyonlarca işgücünün görev aldığı bilinmekte. Ülkemizin 1920’li yıllardaki pamuk üretimi 120 bin ton civarında iken, bu rakam 2000’li yıllarda 1 milyon ton seviyesine yaklaşmıştı. Ancak son yıllarda üretimin dalgalı bir seyir izlediğini, genel olarak da aşağı yönlü bir grafik çizdiğini görüyoruz. Bu olumsuz tablo tersine çevrilmeli ve sanayinin talep ettiği yerli pamuk üretimi teşvik edilmeli.Hedef 1 milyon ton üretim olmalı” diyor.
Hedef daha yukarı taşımak
İyi Pamuk Uygulamaları Derneği’nin (İPUD) pamuk çiftçisinden tüccarına, iplik üreticisinden tekstil sanayicisine kadar Türkiye’deki pamuk üretimini ve tekstil sektörünü sürdürülebilirlik konusunda yukarıya taşımak için kurulduğunu söyleyen Dernek Başkanı Leon Piçon, İyi Pamuk Uygulamaları’nın önemine şöyle dikkat çekiyor: “IPUD’un kurucu yönetim kurulunda Ulusal Pamuk Konseyi, TARİŞ Pamuklu ve Yağlı Tohumlar Birliği, SANKO Tekstil İşletmeleri San. ve Tic. A.Ş., İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği, İzmir Ticaret Borsası, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası ve İstanbul Tekstil Hammaddeleri İhracatçıları Birliği bulunuyor. “Better Cotton” (İyi Pamuk) uygulamasının hedefi çevre üzerindeki baskının azaltılması, çiftçilerin geçim ve refah seviyelerinin iyileştirilmesidir. Daha sürdürülebilir pamuk üretimi için dünyaca tanınan bir standarttır. Sonuç olarak ‘İyi Pamuk’ üretimini sürdürülebilir ana ticari ürünlerden biri haline getirerek Türkiye genelindeki pamuk üretimini iyi yönde dönüştürmek istiyoruz.”
Büyük döviz kaynağı
Söke Ticaret Borsası Başkanı Salih Deniz Günal ise, şöyle anlatıyor; “Pamuk dış ticaret açığımıza doğrudan etki yapıyor, bu yüzden hızla üretim artırılmalı ve 1 milyon ton lif pamuk üretimi hedef alınmalı. Pamuk mutlaka stratejik ürün ilan edilmeli. Devlet tarafından stratejik ülke stokları oluşturulmalı, İZBEP (Tarım Ürünleri Elektronik Platformu), ELİDAŞ (Ege Lisanslı Depoculuk AŞ) ve Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası desteklenmelidir. Bu sistemleri kullanması gereken çiftçi ve sanayiciye gerekli eğitim sağlanmalı ve küresel standartlarda piyasalar oluşturulmalı. İplik sanayicisinin yerli pamuk kullanımı teşvik edilmeli, yerli pamuğun ithal pamuktan ucuz olmasının önüne geçilmeli. Pamuk çiftçisi satımda dünya fiyatları, girdide ise yüksek vergili iç piyasa fiyatları ile karşılaşıyor. Vergi farklarından doğan haksız rekabetin destekleme mekanizmaları aracılığı ile giderilmesini şart görüyoruz. Pamuk çırçırcısı da sigorta yaptırmakta zorlanıyor. Dolayısıyla pamuk çırçır fabrikaları Tarsim sigortası kapsamına alınmalı. Kendisini geliştirmek isteyen pamuk çırçır fabrikalarının modernizasyonu için kalkınma ajansları, KOSGEB gibi destekleme mekanizmaları devreye sokulmalı.”
KADIN çiftçiler aslında tarım ve gıda sektörünün görünmeyen kahramanları... Onlar kırsal ekonominin temel direkleri... Ne var ki bunca fedakârlık ve mücadeleye karşılık hep geri planda kalıyorlar. Gerçi son yıllarda yer yer başarılı örnekleri gururla izlemeye başladık. Ancak yeterli değil. Her şeyden önce ziraat odaları, üretici birlikleri ve tarımsal kalkınma kooperatifleri yönetimlerinde daha fazla kadın çiftçi görmeliyiz. Peki bu nasıl olacak? Bakınız İzmir’in Kemalpaşa ilçesinin Ziraat Odası Başkanı Bülent Oray bu önemli konuda neler söylüyor?
BİN 700 KADIN ÇİFTÇİ Bülent Oray, “Kemalpaşa Ziraat Odası’nda 2007’den bu yana başkanlık görevini sürdürmekteyim. Aslında Kemalpaşalı üreticilerimizin sorunlarını ve sıkıntılarını çözmek adına bu görevde olduğumu söylemeliyim. Çiftçilerimize faydalı olmak temel amacım. Odamızda sistemimize kayıtlı aktif 8 bin 500 üreticimiz mevcut. Aktif üyelerimizin bin 700’ü ise kadın üreticilerimizden oluşuyor. Yönetim olarak kadın üreticilerimizi desteklemek, onları daha da ön plana çıkarmak hedefini güdüyoruz. Bu çerçevede çiftçi kadınlarımız için çeşitli projeler organize etmekteyiz. Hatırlanacağı gibi geçen yıl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Türkiye Ziraat Odaları Birliği arasında protokol imzalanmıştı. Üretici kadınlarımızın tarımsal ve sosyal konularda eğitilmesi amacını güden projede 6 kadın çiftçimiz Kuşadası’nda 5 günlük eğitim seminerine katıldı. Ayrıca, tarımsal üretimden gıda güvenliğine kadar bütün katma değer zincirinde büyük payı olan çiftçi kadınlarımıza yönelik 15 Ekim Dünya Çiftçi Kadınlar Günü’nde ilçemizde Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü ile birlikte Kadın Çiftçiler Günü Etkinliği düzenledik” diyor.
ÜRETİCİ KADIN PAZARI
Oray, “Etkinliği düzenlemedeki amacımız ilçemizde girişimci, önder olan kadın çiftçilerimizi tanıtmak, ürettiklerini sergilemek ve sorunlarını dile getirmekti. Hem anne, hem de üretici olan çiftçi kadınlarımızın hak ettikleri yere gelmeleri ve çalışmalarının görünür olmasını sağlamaktı. Siz de geldiniz gördünüz, ilgi büyük oldu. Kemalpaşa Rekreasyon Alanı’nda gerçekleştirdiğimiz etkinlikte açılan stantlarda gün boyunca üretici kadınlarımız el emeklerini sergileyip, sattıkları ürünlerle de aile bütçesine katkıda bulunmaya çalıştılar. Etkinliğin sadece bu yıl için değil, her sene geleneksel hale getirilerek festival havasında kutlanması için çalışmalarımız devam ediyor. Bu arada Kemalpaşa Kapalı Pazaryeri’nde her hafta salı günleri ‘Üretici Kadın Pazarı’ adı altında kadın çiftçilerimiz üretmiş oldukları ürünlerinin satışını yaparak aile bütçelerine katkı yapmaya başladılar bile” diye konuşuyor.
SONUÇLAR BAŞARILI
Önce kısaca ekonomi politiğe bakalım. Süt dünyanın en değerli tarım ürünü. Tarım, tarımsal sanayi ve gıda sektörünün temel hammaddesi olarak yılda yaklaşık 200 milyar dolarlık bir ticaret hacmine sahip. Günümüzde 6 milyar insan süt ve süt mamulleri tüketiyor. Küresel Süt Endeksi’ne göre ekonomik büyüme ve demografik değişimler gerek gelişmekte olan, gerekse gelişmiş ülkelerde süt ürünlerinin her türüne olan talebi yükseltiyor. Dünyanın en büyük süt tüketicisi Hindistan’da nüfus artışı devam edecek. Yanısıra Çin’de süt ve diğer süt ürünleri giderek daha aranan gıda haline gelecek. 2020’ye gelindiğinde ise dünyanın toplam süt ürünleri tüketiminin 3’te birinin Hindistan ve Çin’de gerçekleşmesi bekleniyor. ABD inek sütünde en büyük üretici konumunda. Türkiye son yıllarda sığır varlığındaki yükselişin yanı sıra özellikle verim artışı sayesinde üretimde 17 milyon tonu geçti. Bu performansla dünyada 8’inci sıradayız. Süt hayvancılığının katma değeri çok büyük, dolayısıyla bundan böyle ‘süt ekonomisi’ni daha çok konuşur olacağız.
Büyük katma değer
Gıda sanayii içinde yüzde 15 üretim değerine sahip süt ve süt ürünleri sanayi, ülke ekonomisine sağladığı katma değer açısından son derece önemli bir sektör. Önümüzdeki yıllarda ulusal ekonomi içinde gıda endüstrisinin payı büyürken, süt sektörünün payı ve yarattığı katma değer oransal olarak daha da genişleyecek. Kısaca bütün boyutlarıyla ele aldığımızda süt endüstrisi Türkiye tarım ve gıda sektöründe hububatın da önüne geçmiş durumda. Bu olumlu bir gelişme. Ne var ki bugün sektörün yapısal ve konjonktürel olmak üzere iki temel sorunu bulunuyor. Yapısal olan ülke tarımının ana sorunsalı “Küçük çiftçilik” modelinin süt hayvancılığında da çok küçük işletmeler biçiminde boy göstermesi. Neredeyse 1 milyona yakın sadece 1-5 baş inek sahibi çiftçi ailesinin olduğu bir üretim yapısı ile karşı karşıyayız. Çok uzun yılların birikimi olan bu tablonun kısa vadede çözümü son derece zor. Burada akla şu geliyor. Son dönemde hayli eleştiri konusu olan sıfır faizli Ziraat Bankası kredileri ile acaba yalnızca mikro ölçekli üretim birimlerinin tahkimi yani güçlendirilmesi politikası izlenseydi daha iyi olmaz mıydı? Ya da bunu yapabilmek mümkün müydü?
Ölçek ekonomisi
Söz konusu eleştiriye karşı şöyle bir tez var. 2002 yılında 50 baş ve üzeri işletme sayısı 4 bin iken bugün bu rakam 30 bine ulaştı. Hepsi de modern ve verimli işletmeler. Aksi halde süt üretimi 8 milyon tondan 17 milyon tonu geçer konuma gelir miydi? Gerçekten de başta İzmir, Balıkesir ve Konya olmak üzere hemen her bölgede çok sayıda yeni işletme kurulduğunu gözlemliyoruz. Ama temel sorun çözülmüş değil. Yüz binlerce küçük başka ifadeyle ölçek ekonomisinin çok dışında üretim yapan çiftçi ailesi ne olacak? Kırsal kalkınma stratejileri ve özellikle kooperatifçilik burada temel politika enstrümanı olarak gözüküyor. Sorunun ana ilgilisi Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı gibi dursa da öyle değil. Eğer bu devasa sorun bir hükümet politikası olarak ele alınmazsa sonuç çıkmaz.
Ağır maliyet
İkinci temel sorun, yani konjonktürel olanı yüksek maliyetten kaynaklanıyor. Sektördeki üretimin ekonomik olması açısından süt/yem paritesinin 1’in üzerinde olması genel kabul görmüş bir hesaplama şekli. İşte çiftçinin sıkıntısı burada başlıyor. Kaliteli süt üretimi, ekonomik işletmecilik, soğuk zincir, hepsi tamam fakat çiftçinin mutlaka para kazanıyor olması lazım. İşin sırrı burası. Oysa yem pahalı. Tabii yem sanayicileri hemen itiraz edecek, neye göre pahalı diyecekler... Onlar da kendi açılarından haklı ancak ben üreticinin sürdürülebilir kâr elde ediyor olmasının önemini vurgulamaya çalışıyorum. Süt yoksa neyi tartışacağız? Sektörün çatı kuruluşu Ulusal Süt Konseyi (USK) çiğ sütün litre fiyatını 1 Ağustos’tan itibaren geçerli olmak üzere 1 TL olarak belirledi. Ayrıca Bakanlık soğuk süte prim de veriyor. Sonuç olarak şu anda bölgelere göre değişmekle birlikte süt/yem paritesi 1,1 dolayında. Bu oranı 1,5’e doğru çıkarmak ve daha da önemlisi bunu sürdürülebilir kılmak gerekiyor. Şunu da atlamayalım. Örgütlü üretici örgütsüz olandan daha iyi süt fiyatı alıyor. Orta vadede çözüm ise kooperatifçiliği güçlendirmek ve yaygınlaştırmaktan geçiyor.
Geçtiğimiz günlerde 22-25 Mayıs 2014’te gerçekleştirilecek Anadolu EXPO 1. Canlı Besi ve Süt Hayvanları, Süt ve Et Teknolojileri Fuarı’nın tanıtımı yapıldı. Gıda, tarım ve hayvancılık sektörünün birçok temsilcisini bir araya getiren tanıtım toplantısının bir hayli ilgi gördüğünü söyleyebiliriz. Platform Fuarcılık yetkilisi Gül Ceylan ile kısaca ‘Canlı Hayvan Fuarı’ olarak nitelendirilen etkinliği konuştuk.
Gül Ceylan, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirmenin mutluluğu ve heyecanını yaşadıklarını belirterek, “Ülkemizde bu sektörde çok sayıda fuar yapılıyor ama bu farklı. O yüzden daha şimdiden büyük ilgi görmeye başladık. Nitekim tanıtım toplantısı tam da istediğimiz gibi oldu. Bu vesile ile başta Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkililerimiz olmak üzere tüm katılımcılarımıza teşekkür borçluyuz. Tabii Bakanlığımızın dışında Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birlikleri, Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birlikleri ve Kırmızı Et Üreticileri Birliklerimizden de büyük destek görmekteyiz” diyor.
Nasıl bir tema olacak
Fuarın düzenlemesi çerçevesinde yapılan bütün önerileri dikkate alacaklarını ifade eden Ceylan, şunları söyledi; “Özellikle toplantımızı onurlandıran Hayvancılık Genel Müdürümüz Sayın Mustafa Kayhan’ın ‘Damızlık ülkemiz için ilk sırada yer almaktadır. Süt ikinci plandadır. İç piyasaya hayvancılık anlamında hâkim olabilmemiz açısından bu Fuar oldukça önemlidir. Fuarın içinde paneller, sempozyumlar, hayvan sağlığı, ürün fiyatları vs. üzerinde paneller ve sunumlar organize edilmelidir. Hayvancılıkta izlenebilirlik, sürdürülebilirlik ülkemizde oluşmaya başladı. Bakanlık olarak Canlı Hayvan Fuarına desteğimizi sunacağız’ şeklindeki sözlerini son derece önemsiyoruz. Yanı sıra İl Müdürümüz Sayın Ahmet Güldal’ın Fuarın temasıyla ilgili olarak, ‘Çocuk hayvan veya hayvan çevre gibi temalar kullanılabilir. Ayrıca ırkların vasıfları kesinlikle belirtilmeli. Ülkemizdeki hem kültür ırkları hem de ara ırklar ayrı ayrı ortaya konmalı ve sergilenmeli’ biçimindeki görüşlerini de mutlaka değerlendireceğiz.”
DÜĞÜNE DAVET
Gül Ceylan, fuarın 22-25 Mayıs 2014 tarihlerinde İzmir Ülkü Yarış Pisti’ndeki açık alanda olacağını hatırlatarak, şunları söyledi; “Türk hayvancılık sektörünün gelişimi adına ihtisas fuarı niteliğinde planlanan bu Fuar, gelenekselleşerek gelecek yıllarda daha da büyüyerek devam edecek. Fuar aslında iki ayrı etkinlikten oluşuyor.
EGE-KOOP Genel Başkanı Hüseyin Aslan, çeşitli ekonomik ve sosyal konularda proje üretmeyi seviyor. Proje odaklı olmak her zaman yarar getiren bir özellik, devamını diliyoruz. Hüseyin Aslan’ın geçtiğimiz hafta kamuoyu ile paylaştığı “Tarım Kampusü” projesi de İzmir’in büyük tarım ve gıda potansiyeline farklı bir yaklaşım getiriyor. Aslan ile söz konusu ‘yenilikçi’ projeyi konuştuk.
Hüseyin Aslan, “Kontrolsüz göç, nüfus artışı ve artan gıda talebi İzmir’de tarım sektöründe üretimi, verimliliği ve kaliteyi yükseltecek yeni tarımsal projelere olan ihtiyacı gündeme getirmiş bulunuyor. Özellikle küçük işletmeler işgücü ve sermaye konusunda sorun yaşıyor. Teknolojik gelişmeler izlenemeyince, modern tarım uygulamaları da hayata geçemiyor. Bütün bunlar sonuçta verimlilik, kalite ve üretim yetersizliğini getirmekte” diyor.
Yeni yapılanma şartBu çerçevede yeni projelere olan ihtiyacın her zamankinden fazla arttığını söyleyen Aslan, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bilindiği gibi, Bütünşehir Yasası ile belediye sınırlarının tüm ilçeleri kapsayacak şekilde büyümesi İzmir’in tarımsal yapısıyla birlikte alanını da genişletti. Böylece Büyükşehir Belediyesi bünyesinde yeni bir örgütlenme ve yeni proje üretiminin önem kazandığını düşünüyorum. Tabii aynı zamanda belediye hizmet birimlerinde ‘görev tanımı’ değişikliği de zorunluluk kazandı. Bundan böyle gelir kaynağının büyük bölümü gıda, tarım ve hayvancılık olan Dikili, Bergama, Kınık, Beydağ, Kiraz, Tire, Ödemiş, Karaburun ve Çeşme ilçeleri ile bunlara bağlı belde ve köylerde üretimi, verimliliği ve kaliteyi artırmak, bu hususta yeni projeler ve stratejik plan hazırlamakla görevli bir ‘Genel Sekreter Yardımcılığı’ oluşturulmalı.”
Tarımsal dönüşümYaptığımız görüşmede Aslan’ın dile getirdiği farklı projeler var. Bunlardan en dikkat çekici olanı ise şu; Tarımsal Dönüşüm kapsamında ilk defa İzmir’de Büyükşehir Belediyesi bünyesinde en az 10 hektarlık bir alanda “Tarım Kampusü” kurulması öngörülüyor. Kampüs, tarım ve hayvancılık alanında “Araştırma ve Geliştirme Merkezi” (ARGE) işlevini görecek. Kampüste sektördeki teknolojik gelişmeler ve yenilikler, AB’deki kredi ve fonlar araştırılacak, elde edilecek sonuçlar kooperatiflere, birliklere ve üreticiye anlatılacak. Ayrıca Tarım Kampusü’nde araştırma ve analiz birimleri kurulacak, üreticilerin yanı sıra üniversite öğrencileri ve bilim adamları bu birimlerde çeşitli araştırmalar yapacak, yeni stratejiler geliştirilecek ve uygulamalar yapılacak. Yanı sıra İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, İhracatçılar Birliği, Ticaret Borsası, üretici kooperatifleri, birlikler, ziraat odaları, Büyükşehir Belediyesi ve özel sektörün birlikte çalışacağı bir “Proje Atölyesi” ve “Tarım Meslek Yüksek Okulu” kurulması da öneriler arasında. Kampus içinde ayrıca ulusal ve uluslararası kongrelerin düzenleneceği bir Kongre Merkezi’nin hayata geçirilmesinin önemine değiniliyor.
Verimlilik artacakSonuç olarak Tarım Kampusü gıda, tarım ve hayvancılıkta üretimin, verimliliğin ve kalitenin artırılması için faaliyet gösterecek, projeler üretecek, araştırmalar yapacak. Kampusün öngörülen işlevleri arasında ulusal ve uluslararası kongrelere ev sahipliğinin yapılması, gıda, tarım ve hayvancılık sektörüne ara eleman yetiştirilmesi, böylece modern tarıma geçişin ve Avrupa Birliği’nin tarım kriterlerine uyumun kolaylaştırılması sağlanacak. Son söze gelince; ilginç ve tartışılması gereken bir proje. Kamuoyunda daha fazla ilgiyi hak ediyor.
Et sektörü son yıllarda sütün altında kaldı. Bir yandan süt üretiminin hızlı artışı, diğer yandan damızlık sığır yetiştiricileri ve üretici birliklerinin örgütlenmesiyle süt sektöründe gözle görülür bir gelişme yaşandı. Halen bu süreç devam ediyor. Ancak özellikle kırmızı ette temel sorunlar aşılabilmiş değil. Üretici ve tüketici fiyatları arasındaki dengesizlik ciddi boyutlarda. Hele zaman zaman et ithalatının gündeme geliyor olmasıyla tartışmalar daha da alevleniyor. Bu arada çok güncel bir gelişme olarak, et üretiminin son 9 ayda 2 milyon tonu aşmasına ilişkin Türkiye Kırmızı Et Üreticileri Merkez Birliği Başkanı Bülent Tunç şu açıklamayı yapıyor:
“Devletimiz, her besiciye besi desteği veriyor. Bu destek, besicimiz için büyük bir gelir ve bu sayede et üretimi de artıyor. Bu et üretimindeki rekoru kısa zamanda geliştireceğiz. Çok şükür besicimiz var gücüyle çalışıyor. Şu an için tek sıkıntımız, yem girdisinin yüksek olması. Yem girdilerine çözüm bulursak üretimimiz çok artacak ve belki de ihracata başlayacağız. Bugün artık hayvancılıkta ithalat gibi bir durum söz konusu olamaz. Çok şükür besicimiz, iyi bir üretim yapıyor. Devletimizin desteği devam ettikçe üretim her geçen gün artacaktır.” Diğer yandan İzmir Kırmızı Et Üreticileri Birliği (İZKEB) geçtiğimiz Salı günü Anemon Otel’de bir toplantı yaparak sütte çok güçlü bir konum sergileyen İzmir’de İZKEB’in de Türkiye’ye etkin mesajlar vermeye başlayacağının sinyallerini gönderdi. İZKEB Başkanı Veteriner Hekim Osman Civil ile toplantının sonuçlarını konuştuk.
Sektör buluşmasıİzmir İli Kırmızı Et Üreticileri Birliği olarak kırmızı et sektörünün yetkililerini bir araya getirdiklerini söyleyen Osman Civil, “Toplantıya benim dışımda yönetim kurulu üyelerimiz Nuri Kahya, Levent Özçoban, Emrullah Hasdemir, Aydın Karakaya ve Birlik Müdürümüz Süha Hakbilen katıldı. Ayrıca sektör temsilcileri Kani Türkan (Pınar Et), İsmail Esiyah ve Engin Tuncer (Tansaş), Hüseyin Özşenoğulları (Pehlivanoğlu), Mahmut İnsel (Banvit), İbrahim Çacan (Çacan Et), Cüneyt Güleç, Hayrettin Kıran, Birol Dumlu, Şakir Denizaltılı (İzmir Ticaret Borsası), Murat Matur, Gürkan Adıvar ve Murat Arslan ilk defa yapılan bu önemli sektörel toplantıya güç katmışlardır” diyor.
Güçlü lobi ihtiyacıCivil toplantıda yapılan değerlendirmeleri şöyle anlatıyor: “Kırmızı et üreticilerinin en temel sorunu sektörün güçlü bir lobiye sahip olmaması ve üreticilerin dağınık bir yapı sergilemesidir. Ulusal pazarda belirleyici bir etkimiz yok. Buna karşılık kırmızı et sanayii ve kırmızı ette büyük alıcı konumundaki ulusal marketler, şirket birleşmeleri ve tröst oluşumları gün geçtikçe daha belirgin hale geliyor. Kırmızı et üreticileri için bir diğer önemli sorun sektörün sürekli belirsizlik içinde olması. Hammadde ve fiyat istikrarına sahip değiliz. 2010 ile 2013 yılları arasında meydana gelen kur artışının (%55) yol açtığı ithalata bağlı yem hammaddesi ve ilaç gibi ürünlerdeki yüksek fiyat artışı üreticiyi ciddi sıkıntıya sokuyor.”
ÇÖZÜM ARAYIŞIToplantıda öne çıkan konu başlıklarından en önemlisinin yüksek maliyet baskısı olduğunun altını çizen Civil, şöyle devam etti:; “Kırmızı et üretiminin süt üretimine bağlı olarak planlanması. İşletmelerin ham dana tedarikinde konjonktürel sıkıntılar yaşaması. Canlı hayvan pazarlarında hayvan alım ve satımında yaşanan sorunlar. Büyükşehir sınırları kapsamında hayvan sevklerinde sevk raporu düzenlenmemesi sebebiyle hayvanların son satıcısı ile Türkvet’e kayıtlı işletme sahibinin farklı olması yüzünden müstahsil makbuzu düzenlenmesinde yaşanan problemler. Hayvancılığa farklı sektörlerden belirli dönemlerde bilinçsiz ve tecrübesiz yatırımcıların akın etmesi sebebiyle oluşan hammadde ve damızlık materyellerin fiyatlarındaki hızlı artışlar. Üreticilerin örgütlü satış ve pazarlama organizasyonunun olmaması.”
İlçe ekonomisinin bel kemiğini tarım, tarıma dayalı sanayi ve gıda sektörü oluşturuyor. 827 bin 435 dekarlık elverişli ve bereketli toprakları sayesinde Manisa’nın en büyük tarım arazisine sahip ilçesi konumunda. Ancak son yıllarda en kayda değer özelliği tam anlamıyla bir zeytin ve zeytinyağı bölgesine dönüşmüş olması. Akhisar Ticaret Borsası’nın genç Başkanı Alper Alhat ile ilçenin büyük potansiyelini konuştuk.
Güçbirliğinin yararı
Mayıs ayında yapılan seçimlerde Akhisar Ticaret Borsası başkanlığına getirilen Alhat, görevini çok büyük onur ve gururla sürdürmeye çalıştığını belirterek başladığı konuşmasına, “Bize verilen bu görevin sorumluluğu ve ağırlığının da tabii ki farkındayım. En önemli rekabet unsurlarından biri zaman ve bizler zamanla yarışıyoruz. Bu yarışta kazanabilmek için Akhisar’daki tüm kurum ve kuruluşlarla birlik içerinde yol almanın öncelikli olarak üyelerimize, daha sonra tüm ilçemize çok fazla menfaat sağlayacağına inandık. Bütün çalışmalarımızı da bu yolda planladık” diye devam ediyor. Bunun en güzel ve son örneği de geleneksel hale gelen, bu yıl 5’incisini düzenlenen Zeytin Hasat Şenliği. Akhisar Kaymakamlığı, Belediye, Ticaret ve Sanayi Odası, Ziraat Odası ve Borsa’nın önderliğinin yanı sıra 20 kurum ve kuruluşun da katkı ve desteğiyle bu yıl çok başarılı bir organizasyon gerçekleştirildi. Alhat “Birlik ve beraberlik içerisinde nasıl güzel işler yapılabileceğini açıkça ortaya koyduk” diyor.
Katma değerli üretim
Alhat, “Ünlü yazar John Barth’ın dediği gibi ‘Hiçbir şey kendi başına değerli değildir. Her şeyin değeri ona dışarıdan, insanlar tarafından verilir.’ Tarihi, kültürü, tarım ve gıda sanayii ile çok özel bir ilçeden söz ediyoruz. Binlerce yıllık geçmişi olan Akhisar’ımızın köftesi, helvası, zeytini, zeytinyağı ve daha onlarca tarım ürünü ilçe ekonomisine büyük güç katıyor. Büyük bir tarımsal potansiyelin üzerine oturuyoruz. Bundan sonra hedefimiz yüksek katma değerli ürünlere yönelmek olacak. 250 zeytin işletmesi, 36 zeytinyağ sıkım tesisi ve 9 zeytinyağ dolum tesisi olan ilçemizden 36 farklı ülkeye ihracat yapılıyor. 12 milyon zeytin ağacıyla Türkiye’nin en fazla zeytin varlığına sahip ilçesi olarak tek başımıza Ege ve Marmara bölgesinin toplam ağaç sayısının yüzde 12 sini oluşturuyoruz. Bu yılki zeytin rekolte tahminimiz ise 110 bin ton. Türkiye’nin yeşil zeytin ihtiyacının yüzde 70’i, siyah zeytin ihtiyacının da yüzde 30’u Akhisar’dan karşılanmakta” diye konuştu.
Beş yıldızlı borsa
Alhat ‘Beş Yıldızlı Borsa’ olmak için yapılan çalışmaların sonuna yaklaştıklarını belirterek, söyle dedi; “Amacımız Oda ve Borsalar arasında kalite bilinci yaratmaktır. Ayrıca Oda ve Borsaların kapasite ve yeterliliklerini artırarak üyelere sunulan hizmet kalitesini iyileştirmek, bu çerçevede profesyonelliğin ortaya konulmasını sağlamak istiyoruz. İş dünyasında Oda ve Borsaların güvenirliğini artırmak, Türk ve Avrupa Oda sistemleri arasında uyum sağlamak olan Eurochambers ve İngiltere Odalar Birliği ile işbirliği çerçevesinde geliştirilen Oda-Borsa Akreditasyon Sistemi çerçevesinde önümüzdeki ay Türk Loydu tarafından denetlendikten sonra Akredite Borsa, yani beş yıldızlı borsa olarak çalışmalarımıza devam edeceğiz. Üyelerimizden aldığımız güç, ilçemiz dinamiklerinden aldığımız destek, kaliteli bir ekip çalışması ve gençliğimizin verdiği dinamizmle çok daha başarılı işlere imza atacağımıza inanıyorum. Akhisar ekonomisi tarım ve gıda sektörleri ile çok gelişecek. Yeni yatırımcı adaylarının bu gelişmeyi izlemelerinde büyük fayda var.”
Tabii hammadde açısından sahip olunan avantajı da görmezden gelemeyiz. Belki de sektörel gelişme ve çeşitlenmenin en güçlü tetikleyicisi bu özellik denilebilir. İzmir’in Ödemiş ilçesinde uzun yıllardır faaliyet gösteren Karaoğlu Kuruyemiş ve
Şekerleme Gıda Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi Genel Müdürü Niyazi Karaoğlu ile firmanın çalışma ve hedeflerini konuştuk.
Hedefimiz ihracat
1935 yılında büyük dedeleri Musa Karaoğlu’nun leblebi kavurarak temellerini attığı firmanın bugün dördüncü kuşağa ulaşmış güvenilir bir marka olarak yoluna devam ettiğini söyleyen Niyazi Karaoğlu, “Şu anda Musa ve oğlu Niyazi Karaoğlu tarafından yönetilen firmamız kuruyemişin yanı sıra son yıllarda kurukahvede de
aranılan ve tercih edilen bir marka haline gelmiş bulunuyor. Genel olarak tarım ve hayvancılığa dayalı bir ekonomik yapıya sahip olan Küçük Menderes Havzası’nın Ödemiş bölgesinde 4 bin metrekare alanda kurulu modern tesislerimizde, teknolojik ve hijyenik şartlarda el değmeden IS0 22000 standartlarında üretim yapmaktayız” dedi. Ürünlerin, tesise ilk giriş anından itibaren ‘aflatoksin’ kontrolünden geçirilerek başlayan işleme prosesi ile son ürün kontrol noktasına kadar titizlikle işlenip paketlendiğini aktaran Karaoğlu, “Badem, ayçiçeği, fındık, fıstık, leblebi, nohut, antep, kaju, leblebi şekeri ve benzeri ürünleri piyasaya 50, 70, 100, 200, 500 gramlık paketlerin yanı sıra 3000 ve 5000 gram olarak modern ambalaj sistemiyle tüketiciye sunuyoruz. Küçük Menderes Havzası içinde güvenilen ve tercih edilen
bir marka haline gelen firmamızın hedefleri arasında Ege Bölgesi’nde daha yaygın bir şekilde dağıtım ağına ulaşmak var. 2014 yılı ile birlikte altyapı çalışmalarını titizlikle sürdürdüğümüz ihracat konusunda başarıya ulaşmak ve dış pazara açılmak düşüncesini taşıyoruz. Türkiye dışındaki pazarların büyük ve gelişime açık olduğunun farkında olan firmamız hem ilçemize hem de ülkemize önemli katkılar sağlamak amacındadır” diyor.
'Kahvemi’ markası
Karaoğlu, “Kuruyemişteki bilgi ve birikimini, kuru kahve sektörüne de aktaran firmamız, son birkaç yıldır tüketicileri tarafından aranan bir marka haline geldi. İnsanların kurukahve alışkanlıklarını değiştirmenin zor ve kahve zevkinin de bambaşka bir keyif olduğunun farkındayız. Ancak firmamız uzun süren Ar-Ge çalışmaları ve denemelerin sonucunda tüketicilerin damak zevkini yakalayarak kahve keyiflerinde onların yanında yer almaya başladı. ‘Kahvemi’ markasıyla daha geniş kitlelere hitap etmeyi amaçlıyoruz. Karaoğlu Kuruyemiş’in bu alanda da iddialı olduğunu söylemek isterim” diye konuşuyor.