İsmail Uğural

Söke pamuğu markalaşmak istiyor

24 Ocak 2014

ANADOLUBANK’ın “1. Tarım Buluşması” geçtiğimiz hafta Söke’de gerçekleşti. Başta çiftçiler olmak üzere pamuk sektörünün önde gelen temsilcilerinin yoğun ilgi gösterdiği toplantıdan önemli mesajlar çıktı. Anadolubank Tarım Bankacılığı Bölüm Başkanı İlhan Küçükahmetler ve Söke Ticaret Borsası Başkanı Salih Deniz Günal’la toplantının sonuçlarını görüştük.

ÇİFTÇİNİN YOL ARKADAŞI - İlhan Küçükahmetler, “Anadolubank olarak tarım ve gıda sektörüne büyük önem vermekteyiz. Tarım bankacılığında ise sakin ve güçlü adımlarla ilerliyoruz. Kendimizi ‘Çiftçinin Yol Arkadaşı’ diye nitelendirmemiz, daha doğrusu böyle bir yaklaşımla sektörel çalışmalarımızı yürütmemiz çiftçilerimiz tarafından ilgiyle karşılandı. Bunu Söke’de de gördük. Çünkü yol arkadaşlığı, Anadolu’nun kültürü ve mayasında var. Bankamızın stratejisi çiftçilerimizle her zaman dostluk ve dayanışma içinde olmak, vefa duygusunu hep ön planda tutmaktan geçiyor. Onların dertleriyle dertlenmek, çözüm beklentilerini yüksek sesle dile getirme arayışlarına destek olmak istiyoruz. İşte Anadolubank’ın ‘Tarım Buluşmaları’ bu amaçla başladı ve her ay Anadolu’nun bir başka köşe köşesinde yeni bir konu başlığıyla devam edecek. Bilindiği gibi pamuk çok önemli bir ürün. Katma değeri çok yüksek. Söke bölgemiz ise pamuktan hiç vazgeçmedi, iyi de yaptı. Söke Ticaret Borsası’nın destekleriyle böylesine ses getirici bir etkinliğe
katkı vermiş olmaktan dolayı çok mutluyuz” diyor.

HAYAT KAYNAĞI – Salih Deniz Günal ise, “İsmail Bey, toplantıyı siz yönettiniz ve gördünüz ki, pamuk sadece Söke tarımı için değil, aynı zamanda bölge ekonomisi için de hayat kaynağı konumunda. Yaklaşık 400 bin dönümlük ovamızın neredeyse tamamında pamuk ekiliyor. Çiftçimiz pamuk tarımında çok başarılı, verimde yüksek değerler alıyoruz. Ama maliyetler bizi perişan ediyor. Toplantıda hemen bütün katılımcılar söz aldı, kendi bakış açılarıyla sorunlar ve beklentiler konusunda görüşlerini ortaya koydular. Tabii her geçen gün artan maliyetlerin en ciddi sorun olduğu hususunda geniş mutabakat var. Yanı sıra uygulanan ithalat politikası pamuk çiftçisi açısından olumsuz bir tablo yaratıyor. Ayrıca her isteyenin istediği ülkeden pamuk ithal ediyor olması yine bizleri olumsuz yönde etkiliyor. İthal ürünün sadece mahlıç pamuk olması sebebiyle yan ürünler diğer ülkelerde kalıyor, bu da ülke ekonomisini kayba uğrattığı gibi bir de cari açığı yükseltmekte” diye konuşuyor.

SONUÇLAR ORTADA - Salih Deniz Günal, “Türk Ekonomisinde Pamuğun Yeri ve Önemi” konu başlığını taşıyan Söke toplantısının sonuçlarını ise şöyle değerlendiriyor: “Sürdürülebilir üretim için gerekli/yeterli prim verilmeli. 50 kuruşluk destek mutlaka artırılmalı ve çiftçinin beklentisi karşılanmalı. Mazot, gübre, ilaç gibi temel girdilerde KDV-ÖTV çerçevesinde vergi maliyetlerinin iadesi sağlanmalı. Pamukta ithalat aldı başını gidiyor. Gümrüklerdeki kontrolsüz ithalat kesinlikle denetim altına alınmalı. Destekleme primleri çiftçi tarlaya inmeden ödenmeli ki, üretim hazırlığı yapan çiftçi biraz nefes alsın ve alışverişini yapabilsin. Son olarak çok önem verdiğimiz bir konu ‘Söke pamuğunda markalaşma’dır. Bunun ön şartı da pamuk kalitesinin yükseltilmesi olacaktır. Yükselen ürün kalitesi ile bir ‘Söke markası’ yaratmak mümkün hale gelecektir diye düşünüyoruz. Tabii bunun başka şartları da var ama markalaşmayı gerçekleştirdiğimiz takdirde hem katma değer, hem de çiftçimizin geliri artacak. Bu vesile ile Anadolubank’
a sektör temsilcilerini bir araya getirdiği için teşekkür ediyorum.”

Yazının Devamını Oku

Aydın’da tarımın yol haritası çiziliyor

17 Ocak 2014

Geçtİğİmİz yılın Haziran ayında gerçekleştirilen “İzmir Tarım ve Gıda Zirvesi” diğer illere de örnek oluyor.

İzmir İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Güldal’ın yönetimindeki bir ekip tarafından düzenlenen Zirve, büyük başarı kazanınca, benzer çalışmalar Bakanlıkca destek görmeye başladı. İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Salih Köksal ile yürütülen çalışmaların yanı sıra 20 - 23 Mart 2014 tarihlerinde Kuşadası’nda yapılacak “Aydın Tarım ve Gıda Zirvesi”ni konuştuk.

Salih Köksal, önce Türkiye’nin çok önde gelen tarımsal bölgelerinden biri Aydın hakkında şu genel bilgileri veriyor: “İl geneline baktığımızda gıda, tarım ve hayvancılık sektöründe önemli artışlar yaşıyoruz. Büyük Menderes ırmağının suladığı bereketli ovalar üzerinde 800 bin 700 hektar alanda kurulu ilimizin yüzde 49’unda yani 395 bin 494 hektarında tarım yapılır. Toplam 16 ziraat odasına kayıtlı 128 bin çiftçi faaliyet gösteriyor. İlimiz özellikle incir, kestane, zeytin ve zeytinyağı, çilek, enginar, süt ve besi hayvancılığı, pamuk, kuru gıda, su ürünleri alanlarında ülke ekonomisinde önemli bir paya sahip bulunuyor. Aydın ili toprak, iklim, topografik yapı ve ekolojik özellikleri sayesinde polikültür tarıma çok elverişli bir bölge. Tarımın her kolunda yetiştiriciliğin yapılabildiği güçlü bir potansiyele sahip. Diğer yandan son yıllarda özellikle süt hayvancılığı ve arıcılıkta da ciddi gelişmelere tanık oluyoruz. Aydın 16 ilçe, 37 belde ve 490 köyden oluşuyor. Kırsal nüfus 1 milyon 006 bin 541 olan genel nüfusun yüzde 39’unu oluşturuyor. İl nüfusunun yüzde 55’i ise geçimini tarımdan sağlamakta. Ekonomik hayatın temelini oluşturan tarımın ağırlığı sanayi ve ticaret sektöründe de yoğun olarak hissediliyor. Öyle ki sanayi tesisleri üretiminin yüzde 90’ı doğrudan veya dolaylı olarak tarıma dayalı. Dolayısıyla tarımsal sanayi ve gıda sektörünün il ekonomisi içindeki payının stratejik konumda olduğunu söyleyebiliriz.”

Geleceği planlamak
Bundan sonra gelecek yılları planlamak istediklerini söyleyen Köksal, sözlerine şöyle devam ediyor: “Artık önümüzü görmek istiyoruz. İzmir bu konuda öncü rolü oynadı ve yaptığı başarılı etkinlik ile tarım ve gıdada yol haritası belirledi. Biz de aynı stratejiyi uygulayacağız. Bu yönüyle 20 - 23 Mart tarihlerinde Kuşadası’nda hayata geçecek Zirve için çok ayrıntılı bir çalışma içine girdik. Bitkisel Üretim, Hayvansal Üretim ve Gıda Sektörü olarak üç ana kulvarda değerlendirmelerimizi yapıyoruz. Aydın ilimiz söz konusu alanlarda nasıl bir strateji belirlemeli, ne yönde bir gelişme sağlanmalı, hangi ürünler ve hangi sanayilerde öncelikler ortaya çıkmalı? İşte üç gün boyunca hep bunları tartışacağız, sektör temsilcileri ve uzmanlar ile birlikte Aydın’ın tarım ve gıda vizyonunun nasıl olması gerektiğini ele alacağız.”

Yöntemler belirleniyor

Şu anda üç ana konu başlığının komite başkanlarının tespit edildiğini, onların da komitede görev yapacak sektör temsilcilerini ve izlenecek yöntemleri belirlediğini anlatan Köksal, “Gördüğünüz gibi bütün bunlar çok yenilikçi gelişmeler. Aydın İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğümüz tüm çalışanları ile birlikte bir yanda çiftçilerimize destek olabilmek için var gücü ile çalışıyor, öte yandan da Aydın ilinin tarım ve gıda geleceğini planlamaya uğraşıyor. Çünkü Aydın o kadar büyük bir potansiyele sahip ki, biz bunu en akılcı biçimde değerlendirmek zorundayız. Sonuç itibarıyla Tarım Artı işbirliğiyle düzenlenen 1. Aydın Tarım ve Gıda Zirvesi, sektörün büyük buluşmasına sahne olacak, aynı zamanda inanıyoruz ki Aydın ekonomisi için de çok önemli bir aşamayı oluşturacak” dedi.

Yazının Devamını Oku

Özaltın Aydın'dan Afrika'ya gidiyor

10 Ocak 2014

Okurlarımız iyi biliyor, tarım – sanayi entegrasyonunu çok sık işliyorum. Çünkü katma değer ve zenginlik buradan geçiyor. Aydın’ın Koçarlı ilçesinde faaliyet gösteren Özaltın Tarım İşletmeleri Sanayi ve Ticaret AŞ Genel Müdürü Kasım Kutlu Öz ile firmanın faaliyet ve projelerini konuştuk.
Öz, “Firmamız 2000 yılında faaliyetlerine ilk olarak zeytinyağı işletmesi ile başladı. Kontüni sistem zeytinyağı işletmemiz faaliyetlerini daha sonraki yıllarda artırarak, Koçarlı/Dedeköy’ün yanı sıra Çulhalar köyünde de ikinci zeytinyağı işletmesini kurdu. İzleyen yıllarda ise Aydın merkez Kalfaköy’de bulunan işletmeyi de bünyesine alan firmamız, zeytinyağı işleme tesislerinin sayısını 3’e çıkarmış bulunuyor. Sonuç olarak zeytinyağı üretim ve ayrıca ihracat faaliyetlerimiz bütün hızıyla devam etmekte” diyor.

Tohumda iddialı
Öz, “Bunun yanında 2003 yılında yine Koçarlı/Dedeköy yerleşkesinde 38 adet rollergin tip çırçır makinasından oluşan pamuk çırçır tesisini hayata geçirdik. 2007 yılında bu tesise 3 adet sawgin tip tesis ilave ederek işletme kapasitesini artırdık. 2012 yılında ise Söke ilçesinde 60 adet rollergin tip makinadan oluşan çırçır fabrikamızı, 2013 yılında Diyarbakır bölgesindeki sawgin tesisimizi hizmete soktuk. Toplamda 3 bin dekara yakın alanda pamuk ve buğday tohumu yetiştiriciliklerini son sistem alet ve ekipmanlarla gerçekleştiriyoruz. Üretimin tamamı tecrübeli ziraat mühendisi ekibimiz sayesinde elde ediliyor. Birçok çiftçiyle de sözleşmeli üretim yaparken, çiftçimize mazot, gübre gerektiği zaman da alet ve ekipman desteği sağlıyoruz” diye konuşuyor.

Bayer'le işbirliği

“2004 yılında 3 adet delinter ve buna bağlı sistemden oluşan ve dünya çapında üretim kalitesine sahip delintasyon tesisini faaliyete soktuk” ifadesinde bulunan Öz, sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu yıldan itibaren 10.000 ton/yıl delinte tohum işleme kapasitesine sahip işletmemiz Bayer Cropscience ile işbirliği halinde çalışmalarına devam ediyor. İşletmemizde Bayer Cropscience firması adına üretilen pamuk tohumları Türkiye iç pazarına ve dünyanın birçok ülkesine ihraç edilmekte. Ayrıca işletmemiz 2011 yılında tohum işleme kapasitesini iki katına çıkarmış olup, son derece modern ve kaliteli tohum işleme - paketleme özelliği ile de adından söz ettirmektedir. Büyük önem verdiğimiz Ar-Ge çalışmalarımız genelde pamuk tohumculuğu üzerine yoğunlaştı. Uzun yıllar ve zahmetli çalışmalar gerektiren faaliyetler sonucunda günümüz itibariyle yerli sermaye ile geliştirilmiş firmamıza ait 4 adet özgün pamuk tohumu çeşidi için üretim izni alındı, üretim ve tescil faaliyetleri de hızla sürüyor. Çalışmalarımızın sürdürülebilirliği için ayrıca ciddi bir gen bankası oluşturduk. Bu gen bankası içerisinde 2 bin 500’den fazla ileri hat yer alıyor. Bunların tümü gen kaynaklarıyla bütün özellikleri belirlenmiş, gerektiği anda istediğimiz özelliğe cevap verebilecek çeşitliliktedir. Çalışmalarımızın tümü TÜBİTAK ve Sanayi Bakanlığı kurumları ile projelendirilmektedir.”

Hedef Afrika

Yazının Devamını Oku

Tarım parselleri verim modeli

3 Ocak 2014

Bilgi teknolojilerinin uygulanması ve yaygınlaşması tarımda büyük sıçrama yaratacak. ‘Sıçrama’ kelimesini özellikle kullandım. Çünkü klasik yöntemler sadece gelişmeyi sağlıyor. Oysa bizim kaybedecek daha fazla zamanımız yok. İşte kısa vadede çok mesafe alabilmenin formülü de burada. Yani ‘Tarımsal bilişim’in geliştirilmesi ve bu çerçevede bilgi teknolojileri uygulamalarının tarım sektörü ile buluşturulması başta çiftçi olmak üzere bütün sektöre büyük avantajlar sağlayacak.
Bu alanda çok önemli bir gelişmeyi anlatmak istiyorum. Tarımda bilgi sisteminin oluşturulması için ciddi çalışmalar yapılıyor. Bunlardan en önemlisi “Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli”ydi. Şimdi söz konusu çalışmaya bir yenisi eklendi. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı “Tarım Parselleri Verim Modeli.” Tabii önemli olan uygulama diyeceksiniz, çünkü tek başına model oluşturmak yeterli olmuyor. Havza Modeli bunun en somut örneği. Ülke tarımı için çok gerekli olan bu model, ne yazık ki bir türlü hayata geçemedi.

52 milyon parsel
Tarım Parselleri Verim Modeli’ne gelirsek, Modelin ayrıntıları şöyle; Tarım Reformu Genel Müdürlüğü “Tarım Parselleri Verim Modeli” çalışmalarına 2011’de başladı. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü ile yapılan etkin işbirliği sonucu öncelikle Türkiye’deki tarım parsellerinin sınırları tespit edilerek, bilgisayar ortamına taşındı. Toplamda 52 milyon parsel tespit edildi. Bunların hepsinde üretim yapılmıyor. Sadece 30 milyon parselde tarımsal üretim var. Burada iki husus ön plana çıkıyor. Ya envanter bilgilerimiz eksikmiş, 30 milyon parsel biliyorduk, neredeyse iki katı bir büyüklük varmış. Ya da gerçek tarım parseli sayısına yeni ulaştık ancak 30 milyonunun faal olduğu anlaşıldı. Sonuç olarak bu kayda değer yeni bilgilenmeyi tarımsal bilişim çalışmalarına borçlu olduğumuz açıkça ortaya çıkıyor.

Uydudan izlenecek
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü’nün verdiği bilgiye göre tarım arazileri bu yeni model ile uydulardan izlenebilecek. Belirlenen her tarım parseline bir kimlik numarası verildi. Böylece her parselin bir kimliği olacak. Bu kimlikte de parselle ilgili ayrıntılı bilgiler yer alacak. Ayrıca o parselde ne kadar gübre veya zirai ilaç kullanıldığı tespit ediliyor. Tarım parsellerine verilen kimlik numaralarıyla Bakanlık parsellerle ilgili tüm bilgileri takip edebilecek. Çiftçiler ise sahip oldukları her bir parselin bilgisine internet üzerinden ulaşarak, özelliklerinin ve ürünlerin verimlerini sorgulayabilecek. Tarım arazileri bu teknoloji sayesinde üretimi parsel bazında kayıt altına alacak. Daha sonra geçmiş yıllarda her bir parsele hangi yıl ne ekildiği, nasıl verim alındığı öğrenilecek ve bu bilgiler planlamalarda kullanılacak.

Hedefler doğru ama

Yazının Devamını Oku

İyi pamuk yüksek katma değer

27 Aralık 2013

Pamuk ve pamuğa dayalı tekstil endüstrisi, tarihi perspektifi içerisinde bakıldığında gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyümelerinin merkezinde yer alıyor. Diğer taraftan pamuk, altın gibi kolayca nakde dönüştürülebilen bir özelliğe sahip. “Beyaz altın” deyimi de bu özelliği dolayısıyla birçok ülkede yaygın bir değerlendirme olarak geçerliliğini korumakta. Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği Başkanı Sabri Ünlütürk, Söke Ticaret Borsası Başkanı Salih Deniz Günal ve İyi Pamuk Uygulamaları Derneği (İPUD) Başkanı Leon Piçon ile “beyaz altın”ı konuştuk.

Milyonlarca işgücü

Sabri Ünlütürk, “Sosyal ve ekonomik açıdan bakıldığında, dünyada yüz milyondan fazla aile doğrudan pamuk üretiminde çalışıyor. Diğer yandan pamuk tarlalarında çalışan işgücü, nakliye, çırçırlama, balyalama ve depolama gibi yan hizmetler de hesaba katıldığında, pamukla ilgili toplam çalışan sayısının 350 milyon kişiyi bulduğu tahmin ediliyor. Yanı sıra pamukla ilişkili sanayiler, örneğin tarımsal girdiler, makine ve teçhizat, pamuk çekirdeği kırma ve kapçık, küspe gibi hayvan yemi ile birlikte insan gıdası olarak tüketilen pamuk yağının elde edilmesi, iplik, ham bez, kumaş, tekstil ve konfeksiyon değer zinciri içinde yine milyonlarca işgücünün görev aldığı bilinmekte. Ülkemizin 1920’li yıllardaki pamuk üretimi 120 bin ton civarında iken, bu rakam 2000’li yıllarda 1 milyon ton seviyesine yaklaşmıştı. Ancak son yıllarda üretimin dalgalı bir seyir izlediğini, genel olarak da aşağı yönlü bir grafik çizdiğini görüyoruz. Bu olumsuz tablo tersine çevrilmeli ve sanayinin talep ettiği yerli pamuk üretimi teşvik edilmeli.Hedef 1 milyon ton üretim olmalı” diyor.

Hedef daha yukarı taşımak

İyi Pamuk Uygulamaları Derneği’nin (İPUD) pamuk çiftçisinden tüccarına, iplik üreticisinden tekstil sanayicisine kadar Türkiye’deki pamuk üretimini ve tekstil sektörünü sürdürülebilirlik konusunda yukarıya taşımak için kurulduğunu söyleyen Dernek Başkanı Leon Piçon, İyi Pamuk Uygulamaları’nın önemine şöyle dikkat çekiyor: “IPUD’un kurucu yönetim kurulunda Ulusal Pamuk Konseyi, TARİŞ Pamuklu ve Yağlı Tohumlar Birliği, SANKO Tekstil İşletmeleri San. ve Tic. A.Ş., İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği, İzmir Ticaret Borsası, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası ve İstanbul Tekstil Hammaddeleri İhracatçıları Birliği bulunuyor. “Better Cotton” (İyi Pamuk) uygulamasının hedefi çevre üzerindeki baskının azaltılması, çiftçilerin geçim ve refah seviyelerinin iyileştirilmesidir. Daha sürdürülebilir pamuk üretimi için dünyaca tanınan bir standarttır. Sonuç olarak ‘İyi Pamuk’ üretimini sürdürülebilir ana ticari ürünlerden biri haline getirerek Türkiye genelindeki pamuk üretimini iyi yönde dönüştürmek istiyoruz.”

Büyük döviz kaynağı

Söke Ticaret Borsası Başkanı Salih Deniz Günal ise, şöyle anlatıyor; “Pamuk dış ticaret açığımıza doğrudan etki yapıyor, bu yüzden hızla üretim artırılmalı ve 1 milyon ton lif pamuk üretimi hedef alınmalı. Pamuk mutlaka stratejik ürün ilan edilmeli. Devlet tarafından stratejik ülke stokları oluşturulmalı, İZBEP (Tarım Ürünleri Elektronik Platformu), ELİDAŞ (Ege Lisanslı Depoculuk AŞ) ve Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası desteklenmelidir. Bu sistemleri kullanması gereken çiftçi ve sanayiciye gerekli eğitim sağlanmalı ve küresel standartlarda piyasalar oluşturulmalı. İplik sanayicisinin yerli pamuk kullanımı teşvik edilmeli, yerli pamuğun ithal pamuktan ucuz olmasının önüne geçilmeli. Pamuk çiftçisi satımda dünya fiyatları, girdide ise yüksek vergili iç piyasa fiyatları ile karşılaşıyor. Vergi farklarından doğan haksız rekabetin destekleme mekanizmaları aracılığı ile giderilmesini şart görüyoruz. Pamuk çırçırcısı da sigorta yaptırmakta zorlanıyor. Dolayısıyla pamuk çırçır fabrikaları Tarsim sigortası kapsamına alınmalı. Kendisini geliştirmek isteyen pamuk çırçır fabrikalarının modernizasyonu için kalkınma ajansları, KOSGEB gibi destekleme mekanizmaları devreye sokulmalı.”


Yazının Devamını Oku

Kemalpaşa'da kadın çiftçiler öne çıkıyor

20 Aralık 2013

KADIN çiftçiler aslında tarım ve gıda sektörünün görünmeyen kahramanları... Onlar kırsal ekonominin temel direkleri... Ne var ki bunca fedakârlık ve mücadeleye karşılık hep geri planda kalıyorlar. Gerçi son yıllarda yer yer başarılı örnekleri gururla izlemeye başladık. Ancak yeterli değil. Her şeyden önce ziraat odaları, üretici birlikleri ve tarımsal kalkınma kooperatifleri yönetimlerinde daha fazla kadın çiftçi görmeliyiz. Peki bu nasıl olacak? Bakınız İzmir’in Kemalpaşa ilçesinin Ziraat Odası Başkanı Bülent Oray bu önemli konuda neler söylüyor?

BİN 700 KADIN ÇİFTÇİ Bülent Oray, “Kemalpaşa Ziraat Odası’nda 2007’den bu yana başkanlık görevini sürdürmekteyim. Aslında Kemalpaşalı üreticilerimizin sorunlarını ve sıkıntılarını çözmek adına bu görevde olduğumu söylemeliyim. Çiftçilerimize faydalı olmak temel amacım. Odamızda sistemimize kayıtlı aktif 8 bin 500 üreticimiz mevcut. Aktif üyelerimizin bin 700’ü ise kadın üreticilerimizden oluşuyor. Yönetim olarak kadın üreticilerimizi desteklemek, onları daha da ön plana çıkarmak hedefini güdüyoruz. Bu çerçevede çiftçi kadınlarımız için çeşitli projeler organize etmekteyiz. Hatırlanacağı gibi geçen yıl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Türkiye Ziraat Odaları Birliği arasında protokol imzalanmıştı. Üretici kadınlarımızın tarımsal ve sosyal konularda eğitilmesi amacını güden projede 6 kadın çiftçimiz Kuşadası’nda 5 günlük eğitim seminerine katıldı. Ayrıca, tarımsal üretimden gıda güvenliğine kadar bütün katma değer zincirinde büyük payı olan çiftçi kadınlarımıza yönelik 15 Ekim Dünya Çiftçi Kadınlar Günü’nde ilçemizde Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü ile birlikte Kadın Çiftçiler Günü Etkinliği düzenledik” diyor.

ÜRETİCİ KADIN PAZARI

Oray, “Etkinliği düzenlemedeki amacımız ilçemizde girişimci, önder olan kadın çiftçilerimizi tanıtmak, ürettiklerini sergilemek ve sorunlarını dile getirmekti. Hem anne, hem de üretici olan çiftçi kadınlarımızın hak ettikleri yere gelmeleri ve çalışmalarının görünür olmasını sağlamaktı. Siz de geldiniz gördünüz, ilgi büyük oldu. Kemalpaşa Rekreasyon Alanı’nda gerçekleştirdiğimiz etkinlikte açılan stantlarda gün boyunca üretici kadınlarımız el emeklerini sergileyip, sattıkları ürünlerle de aile bütçesine katkıda bulunmaya çalıştılar. Etkinliğin sadece bu yıl için değil, her sene geleneksel hale getirilerek festival havasında kutlanması için çalışmalarımız devam ediyor. Bu arada Kemalpaşa Kapalı Pazaryeri’nde her hafta salı günleri ‘Üretici Kadın Pazarı’ adı altında kadın çiftçilerimiz üretmiş oldukları ürünlerinin satışını yaparak aile bütçelerine katkı yapmaya başladılar bile” diye konuşuyor.

SONUÇLAR BAŞARILI

Yazının Devamını Oku

Sütte sorun ne

13 Aralık 2013

Önce kısaca ekonomi politiğe bakalım. Süt dünyanın en değerli tarım ürünü. Tarım, tarımsal sanayi ve gıda sektörünün temel hammaddesi olarak yılda yaklaşık 200 milyar dolarlık bir ticaret hacmine sahip. Günümüzde 6 milyar insan süt ve süt mamulleri tüketiyor. Küresel Süt Endeksi’ne göre ekonomik büyüme ve demografik değişimler gerek gelişmekte olan, gerekse gelişmiş ülkelerde süt ürünlerinin her türüne olan talebi yükseltiyor. Dünyanın en büyük süt tüketicisi Hindistan’da nüfus artışı devam edecek. Yanısıra Çin’de süt ve diğer süt ürünleri giderek daha aranan gıda haline gelecek. 2020’ye gelindiğinde ise dünyanın toplam süt ürünleri tüketiminin 3’te birinin Hindistan ve Çin’de gerçekleşmesi bekleniyor. ABD inek sütünde en büyük üretici konumunda. Türkiye son yıllarda sığır varlığındaki yükselişin yanı sıra özellikle verim artışı sayesinde üretimde 17 milyon tonu geçti. Bu performansla dünyada 8’inci sıradayız. Süt hayvancılığının katma değeri çok büyük, dolayısıyla bundan böyle ‘süt ekonomisi’ni daha çok konuşur olacağız.

Büyük katma değer

Gıda sanayii içinde yüzde 15 üretim değerine sahip süt ve süt ürünleri sanayi, ülke ekonomisine sağladığı katma değer açısından son derece önemli bir sektör. Önümüzdeki yıllarda ulusal ekonomi içinde gıda endüstrisinin payı büyürken, süt sektörünün payı ve yarattığı katma değer oransal olarak daha da genişleyecek. Kısaca bütün boyutlarıyla ele aldığımızda süt endüstrisi Türkiye tarım ve gıda sektöründe hububatın da önüne geçmiş durumda. Bu olumlu bir gelişme. Ne var ki bugün sektörün yapısal ve konjonktürel olmak üzere iki temel sorunu bulunuyor. Yapısal olan ülke tarımının ana sorunsalı “Küçük çiftçilik” modelinin süt hayvancılığında da çok küçük işletmeler biçiminde boy göstermesi. Neredeyse 1 milyona yakın sadece 1-5 baş inek sahibi çiftçi ailesinin olduğu bir üretim yapısı ile karşı karşıyayız. Çok uzun yılların birikimi olan bu tablonun kısa vadede çözümü son derece zor. Burada akla şu geliyor. Son dönemde hayli eleştiri konusu olan sıfır faizli Ziraat Bankası kredileri ile acaba yalnızca mikro ölçekli üretim birimlerinin tahkimi yani güçlendirilmesi politikası izlenseydi daha iyi olmaz mıydı? Ya da bunu yapabilmek mümkün müydü?

Ölçek ekonomisi

Söz konusu eleştiriye karşı şöyle bir tez var. 2002 yılında 50 baş ve üzeri işletme sayısı 4 bin iken bugün bu rakam 30 bine ulaştı. Hepsi de modern ve verimli işletmeler. Aksi halde süt üretimi 8 milyon tondan 17 milyon tonu geçer konuma gelir miydi? Gerçekten de başta İzmir, Balıkesir ve Konya olmak üzere hemen her bölgede çok sayıda yeni işletme kurulduğunu gözlemliyoruz. Ama temel sorun çözülmüş değil. Yüz binlerce küçük başka ifadeyle ölçek ekonomisinin çok dışında üretim yapan çiftçi ailesi ne olacak? Kırsal kalkınma stratejileri ve özellikle kooperatifçilik burada temel politika enstrümanı olarak gözüküyor. Sorunun ana ilgilisi Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı gibi dursa da öyle değil. Eğer bu devasa sorun bir hükümet politikası olarak ele alınmazsa sonuç çıkmaz.

Ağır maliyet

İkinci temel sorun, yani konjonktürel olanı yüksek maliyetten kaynaklanıyor. Sektördeki üretimin ekonomik olması açısından süt/yem paritesinin 1’in üzerinde olması genel kabul görmüş bir hesaplama şekli. İşte çiftçinin sıkıntısı burada başlıyor. Kaliteli süt üretimi, ekonomik işletmecilik, soğuk zincir, hepsi tamam fakat çiftçinin mutlaka para kazanıyor olması lazım. İşin sırrı burası. Oysa yem pahalı. Tabii yem sanayicileri hemen itiraz edecek, neye göre pahalı diyecekler... Onlar da kendi açılarından haklı ancak ben üreticinin sürdürülebilir kâr elde ediyor olmasının önemini vurgulamaya çalışıyorum. Süt yoksa neyi tartışacağız? Sektörün çatı kuruluşu Ulusal Süt Konseyi (USK) çiğ sütün litre fiyatını 1 Ağustos’tan itibaren geçerli olmak üzere 1 TL olarak belirledi. Ayrıca Bakanlık soğuk süte prim de veriyor. Sonuç olarak şu anda bölgelere göre değişmekle birlikte süt/yem paritesi 1,1 dolayında. Bu oranı 1,5’e doğru çıkarmak ve daha da önemlisi bunu sürdürülebilir kılmak gerekiyor. Şunu da atlamayalım. Örgütlü üretici örgütsüz olandan daha iyi süt fiyatı alıyor. Orta vadede çözüm ise kooperatifçiliği güçlendirmek ve yaygınlaştırmaktan geçiyor.

Yazının Devamını Oku

İzmir’de ilk kez Canlı Hayvan Fuarı

6 Aralık 2013

Geçtiğimiz günlerde 22-25 Mayıs 2014’te gerçekleştirilecek Anadolu EXPO 1. Canlı Besi ve Süt Hayvanları, Süt ve Et Teknolojileri Fuarı’nın tanıtımı yapıldı. Gıda, tarım ve hayvancılık sektörünün birçok temsilcisini bir araya getiren tanıtım toplantısının bir hayli ilgi gördüğünü söyleyebiliriz. Platform Fuarcılık yetkilisi Gül Ceylan ile kısaca ‘Canlı Hayvan Fuarı’ olarak nitelendirilen etkinliği konuştuk.

Gül Ceylan, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirmenin mutluluğu ve heyecanını yaşadıklarını belirterek, “Ülkemizde bu sektörde çok sayıda fuar yapılıyor ama bu farklı. O yüzden daha şimdiden büyük ilgi görmeye başladık. Nitekim tanıtım toplantısı tam da istediğimiz gibi oldu. Bu vesile ile başta Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkililerimiz olmak üzere tüm katılımcılarımıza teşekkür borçluyuz. Tabii Bakanlığımızın dışında Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birlikleri, Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birlikleri ve Kırmızı Et Üreticileri Birliklerimizden de büyük destek görmekteyiz” diyor.

Nasıl bir tema olacak

Fuarın düzenlemesi çerçevesinde yapılan bütün önerileri dikkate alacaklarını ifade eden Ceylan, şunları söyledi; “Özellikle toplantımızı onurlandıran Hayvancılık Genel Müdürümüz Sayın Mustafa Kayhan’ın ‘Damızlık ülkemiz için ilk sırada yer almaktadır. Süt ikinci plandadır. İç piyasaya hayvancılık anlamında hâkim olabilmemiz açısından bu Fuar oldukça önemlidir. Fuarın içinde paneller, sempozyumlar, hayvan sağlığı, ürün fiyatları vs. üzerinde paneller ve sunumlar organize edilmelidir. Hayvancılıkta izlenebilirlik, sürdürülebilirlik ülkemizde oluşmaya başladı. Bakanlık olarak Canlı Hayvan Fuarına desteğimizi sunacağız’ şeklindeki sözlerini son derece önemsiyoruz. Yanı sıra İl Müdürümüz Sayın Ahmet Güldal’ın Fuarın temasıyla ilgili olarak, ‘Çocuk hayvan veya hayvan çevre gibi temalar kullanılabilir. Ayrıca ırkların vasıfları kesinlikle belirtilmeli. Ülkemizdeki hem kültür ırkları hem de ara ırklar ayrı ayrı ortaya konmalı ve sergilenmeli’ biçimindeki görüşlerini de mutlaka değerlendireceğiz.”

DÜĞÜNE DAVET

Gül Ceylan, fuarın 22-25 Mayıs 2014 tarihlerinde İzmir Ülkü Yarış Pisti’ndeki açık alanda olacağını hatırlatarak, şunları söyledi; “Türk hayvancılık sektörünün gelişimi adına ihtisas fuarı niteliğinde planlanan bu Fuar, gelenekselleşerek gelecek yıllarda daha da büyüyerek devam edecek. Fuar aslında iki ayrı etkinlikten oluşuyor.

Yazının Devamını Oku