Meslek odalarının temsilcilerinin yanı sıra sektör mensupları da art arda açıklamalar yayınlayarak ‘Gıda’ya bir kere daha dikkat çektiler. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, gıda üretiminde önemli bir noktada olan Türkiye’nin, olası krizlere karşı gıda güvencesini sağlamak zorunda olduğunu söylüyor. Gıda Mühendisleri Odası Genel Başkanı Petek Ataman, Kimya Mühendisleri Odası Mehmet Besleme ve Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Dr. Turhan Tuncer yaptıkları ortak açıklamada ‘Dünya Gıda Günü’nün öneminin altını çiziyor.
Az sayıda ülkeden biriyiz
Şemsi Bayraktar, dünyadaki açlık sorununun çözümüne katkı yapacak az sayıda ülkeden biri konumunda olduğumuzu belirterek,şöyle diyor; “Türkiye doğal kaynaklar bakımından zengin, tarım alanlarının elverişliliği ve ürün çeşitliliği ile gıda arzı ve sürekliliğini sağlama açısından büyük bir potansiyele sahip. Tarımsal üretimin artırılması, diğer stratejik ürünler yanında özellikle yağlık bitkiler ve hububat üretiminin geliştirilmesi her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Tarım, kalkınmamızı daha fazla destekleyen bir sektör konumuna getirilmelidir. Amaç sadece yurt içi talebi karşılamak değil, üretim potansiyelimizi kullanarak gelişen dünya tarım ürünleri pazarından daha fazla pay almak olmalıdır.”
İnsanlık mutsuz
Meslek odaları başkanlarının açıklamasında ise, “Biliyoruz ki dünyanın geri bırakılmış coğrafyalarında açlık kronikleşmiş bir sorunsa, açlıktan insanlar ölmeye devam ediyorsa, bu yeryüzünün ve bütün insanlığın en önemli sorunudur. Bugün dünyada yaklaşık 900 milyon insan aç! Bu bir insanlık ayıbıdır” deniliyor. Ayrıca açıklamada şu sözler dikkat çekiyor:
“Tarım ve gıda konusu gerek sağlık için gerekse egemenlik anlamında stratejik ve vazgeçilmez konulardır. Türkiye gibi potansiyeli yüksek bir ülkenin üretmesi, üreticisini koruması ve üretimin sürdürülebilirliğini sağlaması gerekmektedir. Üretmek zorundayız! Ürettiğimizi değerinden satabilmek zorundayız! Üretim yapılabilir koşulları sağlamak ve korumak durumundayız. Bunu özellikle küçük çiftçileri göz ardı etmeden yapmak son derece önemlidir.”
Ortak deklarasyon
Üretimiyle iç talebi karşılamakta zorlanan keçi yetiştiricisi, Malezya’daki okullarda dağıtılmak üzere istenen keçi sütünü nasıl yetiştireceğini düşünüyor. İzmir Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği (İKKYB) Başkanı Özer Türer’e, “Bu iş tamam mı” diye sordum.
İzmir ilk sırada
“Hem tamam hem değil” diye yanıtlayan Özer Türer, şu açıklamayı yaptı; “Geldiğimiz yer çok önemli, ancak daha yapacak çok işimiz var. 2010 yılında soğuk zincir sistemi kurulduktan sonra İzmir Birliği’nin topladığı süt miktarı 3 yılda 40 bin litreden 3 milyon 137 bin litreye çıktı. Son dönemdeki yatırımlarla da il genelinde keçi sütü üretimi 3 yılda 4,6 milyon litreden 8,5 milyon litreye ulaştı. İzmir böylelikle ülkede en fazla keçi sütü üretilen il haline gelmiş oldu. Diğer bölgelerde de soğuk zincirlerin kurulması durumunda Türkiye kısa zamanda dünya liderliğini yakalayabilir. Keçi sütünün bilimsel araştırmalara göre diğer süt türlerine göre sindirimi daha kolay. Zengin aromasının yanı sıra ve süt ürünleri üretiminde daha iyi sonuçlar veriyor. Ancak Türkiye’de geleneksel olarak keçi yetiştiriciliği yapılmasına rağmen hayvanların süt veriminin düşük olması yüzünden büyük bir potansiyel yeterince değerlendirilemiyor. Keçi sütüne son yıllarda oluşan taleple birlikte devlet de bu üretime önemli teşvikler getirdi. Keçi sütünde litre başına destek 20 kuruş, inek sütünde ise 4 kuruş. Arada 5 kat fark var. Keçiyle ilgili yatırım yapmak isteyenlere yatırımın yüzde 75’i için sıfır faizli 7 yıl vadeli kredi sağlanıyor. Bu desteklerden yararlanmak isteyen çok sayıda girişimci çiftlik kurdu. Birçok büyükbaş çiftlik sahibi keçiye yatırım yaptı. Emeklilik ikramiyesiyle iş yapmak isteyeninden tutun, tekstil fabrikasını satıp bu işe girene kadar irili ufaklı yüzlerce yetiştiricimiz oldu.”
Alım garantisi
Özellikle İzmir’de kurulan soğuk zincir sayesinde üreticiye alım garantisi verdiklerini belirten Türer, üreticinin yılın 12 ayında sütünü yüksek fiyatla Birliğe verebildiğini kaydetti. Türer, “Bu sayede İzmir’de 400 üreticiden süt alırken bugün 2 bin 200 üreticiye geldik. İl genelinde ise üretici sayısı 4 bin 300’e ulaştı. Ülke genelinde keçi varlığımız da bu atakla 4,5 milyondan 9,6 milyona çıktı. Bu durum tabii süt üretimine de yansıdı. 2010 yılında 250 bin ton olan üretimde bir yılda 272 bin tona yükseldi. Geçen yılın rakamlarına göre artışın katlanarak devam ettiği ve 300 bin tonu geçtiği tahmin ediliyor. Bu artış hızıyla halen Fransa, Yunanistan ve İspanya’nın ardından 4’üncü sırada yer alan Türkiye, en hızlı büyüyen ülke oldu. Bunun devam etmesi halinde orta vadede dünya lideri konumuna gelebileceğimizi düşünüyoruz” şeklinde konuştu.
MALEZYA’DAN İSTEK VAR
Keçi sütü fiyatlarının taleple birlikte sürekli arttığını belirterek, “Öyle ki inek sütü 85-95 kuruş arasında satılırken biz keçi sütünü 1,65 liraya alıyoruz. Keçi sütüne artık sadece Türkiye değil dünyanın her yerinden talep geliyor. Fakat üretim yetersizliğinden artan talebi tam olarak karşılayamıyoruz” diyen Türer, şu örneği verdi;
Çünkü artık bu kooperatif ülke çapında üne kavuştu, dolayısıyla her türlü ilgiyi hak ediyor. Ben sizlere bu bayram günü farklı bir şey söylemek istiyorum. Hep biliriz, zeybeklik, Ege insanının hamurunda var. Zeybeklik bir kültür ve davranış şekli. Burada mertlik, yiğitlik ve adaletin temel değerler olduğunu biliyoruz. Aslında kooperatifçiliğin de özünde zeybeklik ruhunu yansıttığını ifade etsek sizce yanlış olur mu? Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük’e işte bu soruyu sordum.
Lakabı Kocaefe
Küçük Menderes Havzası’nda bütün Türkiye’ye örnek olacak bir kırsal kalkınma modeli yaratan Mahmut Eskiyörük’e bölge çiftçisi ‘Kocaefe’ lakabını takmış. Neden acaba? Boyundan posundan mı yoksa ille de ‘küçükler’ dediği için mi? Eskiyörük, “Haklısınız, kooperatifçiliğin özünde zeybeklik ruhu var. Ayrıca çiftçilerimizin bana ‘Kocaefe’ adını takmasından, ben ancak gurur duyarım. Ancak bu unvanı da taşımak lazım. Yani efelik öyle kolay hak edilecek bir şey değil. Bu kültürün arkasında hem köklü bir gelenek, hem de bir coğrafya yatıyor. Tire, Ödemiş, Aydın ve tabii bütün Ege’yi içine alan, kucaklayan muazzam bir kültürel harmandan söz ediyoruz” diyor.
Fes de giydirildi
Eskiyörük’e geçtiğimiz günlerde Bergama’da düzenlenen Zeybek Ateşi 3. Ulusal Efe Kurultayı’nda ‘Tarım Efesi’ ilan edilerek ‘Efe Fesi’ giydirildiği olayı soruyorum. Eskiyörük, “Tüm hemşehrilerime, Bergamalılara ve Tire Kültür Derneği’ne şükranlarımı sunuyorum. Yanı sıra Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç’e de yaptıkları güzel organizasyondan ötürü teşekkür ediyorum. Benim için gerçekten çok özel bir gün oldu. Kooperatifçiliğin ekonomik ve sosyal kalkınmada anahtar rolü oynadığını her zaman savunan bir insan olarak Zeybekliğin kooperatifçilik gibi kardeşlik ve dayanışma duygusu olduğunu anlattım. ‘Önce küçükler’ derken bunun bir sosyal politika gereği biçiminde değil ekonomi politikası şeklinde ele alınması gerektiğini söyledim. Çünkü Tire Süt Kooperatifi büyük işletmeler karşısında yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan küçük üreticilerin devamını sağlamak için mücadele ediyor. Biz büyük işletmelere karşı değiliz, fakat bunu siz de her vesile ile vurguluyorsunuz İsmail Bey, dev işletmeler Türk tarımını kurtarmaz. İşsizlikle etkin mücadele yapmak ve kırsaldan kentlere göçü önlemek istiyorsak küçük çiftçileri desteklemek zorundayız. Bunun da en gerçekçi yolu iyi işleyen bir kooperatifçilik düzeni kurabilmekten geçer” diye cevap veriyor.
DOĞDUĞU YERDE DOYMALI
Eskiyörük “Tarihe baktığımızda efelerimizin verdiği mücadele neydi? Hep zayıfın ve ezilenin yanında olmak. Bizim de bugün yapmaya çalıştığımız şey aslında bundan farklı değil. Buradan uyarıyorum” diyerek, şunları söylüyor; “Gelin Türk tarımının yapısını bozmayalım. Çiftçimiz doğduğu yerde doymalı. Bu yüzden kırsal kalkınma politikaları çok önemli. Kırsalda istihdamı güçlendirelim. Topraklarımız bereketli, hammaddemiz yerli, küçük sermayelerle verimli işletmeler kurmamız mümkün. Dolayısıyla kırsal bölgelerde tarıma dayalı sanayi yaygınlaşmalı. Bana göre her çiftçimiz birer Zeybektir! Namuslu ve çalışkan insandır. Mayası sağlamdır, ne yapsanız bozulmaz. Ama bu insanlar çok daha fazla ekonomik desteği hak ediyor. Hele kırsal ve tarımsal yatırımları destekleme imkanlarını kooperatifler eliyle sağlayabilirsek inanın kırsalda refah çok artar ve özellikle küçük çiftçimiz daha düşük maliyetle üretim yapma fırsatını bulur.”
İstanbul’da Adile Sultan Sarayı Sakıp Sabancı Kandilli Eğitim ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen imza törenine Hollanda Konsolosluğu, Lely International ve Triodor Software’den yetkililerin yanısıra sektörel paydaşlar ve çok sayıda basın mensubu katıldı. Şems Ajans organizatörlüğünde hazırlanan törende Güney Marmara Bölgesi için Balıkesir’den Onet, Ege Bölgesi için İzmir’den Fenka Grup ve İç Anadolu Bölgesi için Kayseri’den Çapar Makine ile sözleşme imzalandı. Lely’nin Türkiye bayii olan bu şirketler aynı törende ilk müşterileriyle robot satış sözleşmesi de imzalamış oldu. Lely Türkiye Genel Müdürü Doç. Dr. Erkan Gönülol ile firma faaliyetleri ve Lely Süt Sağım Robotlarını konuştuk.
İnek yanına gidiyor
Lely Türkiye Genel Müdürü Doç. Dr. Erkan Gönül-ol, Lely’nin tarım sektöründe bir dünya lideri olduğunu belirterek, “Aynı zamanda süt sağım robotundan otomatik yemleme sistemlerine kadar eksiksiz bir çözüm portföyünü global tarım ve hayvancılık sektörünün kullanımına sunan tek şirket. Lely ürünlerinin tüm yazılımları Triodor yazılım firmasının Türk mühendisleri tarafından Türkiye’ de yapılıyor” dedi. Türkiye’nin süt sığırcılığı potansiyelinin çok büyük olduğunun altını çizen Gönülol, şöyle devam etti; “Lely ise süt sığırcılığı işletmelerinde otomasyon anlamında çözümler üreten, robot sistemleri üreten bir firma. 60 yıldır bu sektörde. Dünya çapında var olan 22 bin robotun 15 bini Lely’nin.En önemli robotumuz sağım robotu. İnsansız sağım işlemi yapıyoruz. Bu robot 24 saat çalışıyor. İnekler bu robotu ziyaret ediyor. Ortalama bir robot 65 adet ineği sağabiliyor. Dolayısıyla bizim en düşük süt sığırcılığı işletmesi 50 ve 50’nin üzerinde olanlar tek robotla bu işi yapabilecekler. Gerçekten robot her şeyi yapacak.
Aslında robot durduğu yerde sağıyor, inek robotun yanına gidiyor. Bir kabin gibi düşünün, hayvanlar istekli bir şekilde içeriye giriyorlar, dürtmeden etmeden orada sağılıp çıkıyorlar”.
Türkiye’nin belli bölgelerinde bu alanda yoğunlaşma olduğu göze çarpıyor. Konya ve İzmir imalatta önde geliyor diyebiliriz. Bu firmaların çoğunluğu KOBi niteliği taşıyor ve deyim yerindeyse kabına sığamıyor. VERİMAL Tarım Makinaları Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi Genel Müdürü Fatma Önal ile firmanın faaliyet ve projelerini konuştuk.
Sadece üretmiyoruz
Fatma Önal, “VERİMAL için önemli olan şey sadece makinayı üretmek ve satmak değil, ürettiğimiz ve sattığımız makinaların arkasında durmaktır. Bu çerçevede yetkin personelimiz ile üretim, ithalat ve satışını yaptığımız makinaların verimli çalışması için satış öncesi ve sonrası teknik danışmanlık ve servis hizmetini üst seviyede tutmaya çalışıyoruz. Müşterilerimize karşı sorumluluğumuz var, bunun bilincindeyiz. İzmir’in Tire ilçesinde tarım sektörüne hizmet amacıyla 2000 yılında hayvancılığa yönelik tarım makinaları ithalatı ile faaliyetlerimize başladık. Halen ülke genelinde konusunda uzman ve Avrupa devi firmalarla işbirliği içinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Kemper, Kuhn, Unterland, Göweil ve Lacotec gibi uzman firmaların ürünlerini ülkemize getiren firmamız, geniş ürün yelpazesi ile hızla gelişmekte olan teknolojik ürünleri ülkemiz tarım sektörüne sunmanın gururu içerisindedir. Aslında hayvancılık makinaları ithal etmek amacıyla kurulan firmamız 2002 yılında ot silaj ve sonrasında mısır silaj makinalarının üretimine başladı. Şu anda da tescilli marka olarak adımızı tüm Türkiye’ye duyurmayı başardığımızı düşünmekteyiz” diyor.
İhracata devam
Önal, “2009 yılından bu yana İran, Katar, Kuveyt, KKTC ve Avusturya gibi ülkelere üretimden ihracat yaparak markamızı yurtdışında da tanıtma çabası içindeyiz. Firmamız ayrıca Kalite Yönetim Sistemi, TSEK gibi ürünün kalitesi ve müşterinin memnuniyetine odaklanmamızı sağlayan belgelere de sahip bulunuyor. Diğer yandan bir dünya markası olan ve silaj makinaları üreten KEMPER Firmasının STRINTER marka tek sıralı mısır silaj makinasının patentli olarak imalatını yapma yetkisini aldık. Bu makinamız diğer mısır silaj makinalarına göre iki misli iş verimi ile çiftçilerimizin beğenisini kazandı. Bunun yanı sıra firma olarak ot silaj makinası ve sabit silaj makinası imalatı da yapmaktayız. Yine 2009 yılından bu yana yem karma ve dağıtma makinasının imalatını yapıyoruz. Bu rakiplerinden farklı ve üstün makinaları VERİMİX markası ile Türk çiftçisinin hizmetine sunduk” diye konuşuyor.
YENİ TESİS
ANADOLUBANK Tarım Bankacılığı, “Anadolu geleneklerini yaşatıyoruz” projesinin ikincisi olarak “Geleneksel Anadolu Yemekleri” etkinliği düzenledi.
Anadolubank Genel Müdürü Gökhan Günay ve Genel Müdür yardımcılarının yanı sıra çok sayıda sektör temsilcisinin katıldığı etkinlik bir hayli ilgi topladı. Anadolubank Tarım Bankacılığından Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Recep Atakan ve Tarım Bankacılığı Bölüm Başkanı İlhan Küçükahmetler ile bankanın tarıma bakışını konuştuk.
Yöresel lezzetler
Recep Atakan, “Bankamız ‘Anadolu Geleneklerini Yaşatıyoruz’ projesi ile üreticilerimizin yanında olmaya devam ediyor. Tavla turnuvasının ardından bu yıl 35 tarım bankacılığı hizmeti veren şubemiz ile şubelerin bulunduğu illerin yöresel lezzetlerinin tanıtıldığı etkinliği İzmir’de gerçekleştirdik. Geceye çiftçilerimizin yanı sıra milletvekilleri, kaymakamlar, belediye başkanları, oda, birlik ve kooperatif başkanları-yöneticileri ile birlikte 600 kişi katılım gösterdi. Geleneksel Anadolu Yemekleri adı altında geleneğimizin işlendiği proje kapsamında kırsal bölgeler gezildi ve yöresel lezzetleri en iyi yapan aşçılar arandı. Her köyden seçilen 2 kişi etkinlik gecesinde misafirlere yemeklerinin yapılışlarını showlar eşliğinde anlattı” diyor.
Yeni şeyler duyacaksınız
Atakan, “2008’den bu yana finansmanını yaptığımız tarım sektöründe Ege üreticisinden sonra Çukurova, Akdeniz, Trakya ve İç Anadolu üreticisine de ulaştık.Türkiye’nin katma değeri en yüksek sektörlerinden ve geleceğin ekonomisinin en önemli bileşeni olan tarım sektöründe daha da büyümeyi planlıyoruz. Her yıl tarım finansmanı için yeni şubeler açarak, yeni birlik ve kooperatif anlaşmaları yaparak, yörelere ve ürünlere has paneller yaparak, yeni sosyal temalı etkinlikler düzenleyerek tarım bankacılığı yapacağımız şube sayısını arttırmak istiyoruz. Çünkü tarım, tarımsal sanayi ve gıda sektörünün büyük gücüne inanıyoruz. Üreticiyle doğrudan teması hedefleyen ‘Anadolu Geleneklerini Yaşatıyoruz’ etkinliğimizde bu yıl sofra kültürümüzü canlı tutmaya çalıştık. Önümüzdeki yıllarda ‘Bizden yeni şeyler duymaya hazır olun’ sloganıyla tarım faaliyetlerimizi daha da büyütmeyi hedefliyoruz. Yüzde 100 yerli sermaye olmanın ve adının içindeki ‘ANADOLU’ kelimesinin verdiği gurur ve güçle tarımda iyi şeyler yapacağız” diye konuşuyor.
SÜT hayvancılığı gelişmeye başlayınca kaçınılmaz olarak yem sektörü de ona eşlik etmeye başlıyor. Daha doğrusu, iki üretim biçimi birbirini tetikliyor. Bu sürecin anlamlı bir örneğini de süt hayvancılığının artık sadece Ege’de değil, bütün Türkiye’de en önemli merkezi haline gelmiş Küçük Menderes Havzası’nda görüyoruz. Ödemiş’te faaliyet gösteren E.R. Yem Gıda Tarım Ürünleri Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. Genel Müdürü Cenk Ataç’la firmanın üretim yapısı ve geleceğini konuştuk.
BÖLGEDE ÖNCÜ
Cenk Ataç, “E.R. Yem, sahibi Ayhan Er ve şirketimizin fahri başkanı Mehmet Er tarafından 2006’da Ödemiş’te kuruldu. İşletmemiz, Türkiye büyükbaş hayvancılığının ve süt üretiminin merkezi olan Ege’nin Küçük Menderes Havzası’nda, özellikle Ödemiş, Tire, Bayındır ve Kiraz ilçelerinde yem sektörünün öncüsü durumunda. Şirketimiz kuruluşundan kısa bir süre sonra uzman teknik kadrosunu tamamlayarak kimi yurtdışı kaynaklar ve Ar-Ge çalışması yapan firmalarla yaptığı bilgi paylaşımı sonucunda geliştirdiği yeni besleme teknikleri, çiftlik ve hayvan yönetiminin yanı sıra yüksek kalitede ürettiği yemlerle sektörde güçlü bir konumda” diyor.
YENİLİKÇİ ÜRÜNLER
Ataç, “E.R. Yem, ‘Ödemiş Yem’ markalı yem üretimine 2006’da başlamasına rağmen asıl başarıyı 2007’nin ikinci yarısından itibaren son teknik ve analiz yöntemleri ışığında kalite kontrolü yapılmış olan, yine aynı markalı performans pelet yemleri ile almayı başardı. Hedeflerimiz arasında yer alan flakes üretimine 2007’nin Temmuz ayında, mısır ve arpa flakes ürünleriyle yola çıktık. Ülkemizde ilk üretilen bu flakes ürünler çok beğenildi ve hayvan beslemede kullanılan yem grupları arasında vazgeçilmez bir özelliğe sahip oldu. 2009 yılının Kasım ayında ise Türkiye’nin ilk ve tek müsli buzağı başlangıç yemi olan ‘Müsli Feed’ markalı yemi üretmeye başladık. Daha sonra, büyükbaş ve küçükbaş hayvanların fizyolojik ve verim dönemlerine göre geliştirdiği diğer müsli yemleri de piyasaya verdik. Pelet yemlere göre performansı çok yüksek olan bu yem grupları, beklenen hedeflerin de üzerinde fayda sağladı. Ayrıca müsli yemler de yetiştiricilerin vazgeçilmez yemleri arasında yerini aldı” diye konuşuyor.
FARKIMIZ NEDİR
Cenk Araç son olarak şu değerlendirmeyi yapıyor: “Üreticinin bizi iki temel sebeple tercih ettiğini düşünüyoruz. Birincisi, biz yemi oluştururken içeriğindeki hammaddelerin hayvanlar tarafından sindirilebilirlik düzeyini kriter alıyoruz. Bu önemli farklılık yemden yararlanmayı ya da başka bir deyişle hayvanların verimlerini artırıyor. İkincisi ise, biz yeme ticari odaklı bakmıyoruz. Ürünlerimizi alan yetiştiricilerimizin memnuniyeti önde geliyor. Üzerinde durduğumuz en önemli nokta, ürettiğimiz yemlerin kalitesi ve hayvanların performanslarına etki düzeyi. Projelerimiz devam ediyor. Yem üretim hattımızı büyütmemize rağmen sürekli talep artışından dolayı bugünlerde açılışını yapacağımız ikinci üretim hattını da devreye koyacağız. Böylelikle 2007’de Bin 500 ton/ay ile başladığımız ve şu anda 14 bin ton/ay olan yem üretimimizi, 2014’ün sonuna doğru 20 bin ton/ay olacak şekilde hedefliyoruz. Yem fabrikamıza 100 kilometre çapındaki mesafede bulunan yetiştiricilerimize, silo projemizi uyguladık. Şu anda 30 üreticimize silobas aracımızla yemler göndermekteyiz. Daha hızlı sevkiyatı mümkün kılması, hijyen ve kullanım açısından da daha pratik olması yüzünden bu proje başlatılmıştı. Gün geçtikte kurduğumuz silo sayısını artırarak, projemizi yaygınlaştırmaya devam ediyoruz. Şirketimiz önümüzdeki günlerde gelişen hayvancılıkta birim maliyetleri düşürmek ve daha özellikli süt ya da et üretimi amaçlı, yeni Ödemiş Yem logolu özel ürünler oluşturmayı planlıyor. Böylelikle ürünlerimizi kullanan yetiştiricilerin kâr payları bir kat daha artacak ve tüketiciler için de yeni ürün yelpazesi ortaya çıkacak.”
Zeytinyağsız bir hayat düşünmek istemiyoruz. Hele Türkiye’de, bu ‘altın sıvı’nın anavatanında... Zeytinyağı doğrusu benim bu köşede yıllardır en çok yazdığım konulardan biri. Tabii iki önemli sebep söz konusu. Birincisi işin sağlık yönü, ikincisi de zeytin ve zeytinyağı ekonomisinin ülke için taşıdığı değer. Bugün biraz sağlık, dolayısıyla tanıtım ve tüketim yönüne ağırlık verelim istiyorum. Çeşitli ortamlarda çokça dillendirilen kişi başına tüketim İspanya’da şu kadar, Yunanistan’da bu kadar gibi rakamlara girmeyelim. Ancak Türkiye’de kişi başına zeytinyağı tüketiminin öyle 1,5 - 2 kg değil de çok daha fazla olması gerektiği de tartışılmaz bir gerçek. Bu çerçevede daha doğrusu her vesile ile tanıtım çalışmalarına ağırlık vermekte sayısız fayda var. Ekim ayı başında gerçekleştirilecek farklı bir etkinlik olarak “Zeytinyağı Festivali ve Tadım Günleri”ni düzenleyen organizasyon şirketi Tarım Artı’nın Genel Müdürü Alper Çiçekçi ile görüştük.
Neden Forum BornovaAlper Çiçekçi, “Tarım Artı Organizasyon Firması olarak zeytinyağı çeşitlerini ele alan Türkiye’de düzenlenen en nitelikli organizasyonu hayata geçirmeyi hedefliyoruz. Zeytinyağı Festivali ve Tadım Günleri’ni 4-5-6 Ekim tarihlerinde Forum Bornova Alışveriş Merkezi’nde yapmayı planladık. Neden Forum Bornova derseniz, Forum Alışveriş Merkezleri her kitleden tüketicinin ziyaret ettiği, ilginin bir hayli yoğun olduğu, özellikle hafta sonu günlük ziyaretçi girişlerinin yüz binlerce kişiyi bulduğu renkli ortamlar. Zeytinyağı Festivalindeki temel amacımız, Üretici ve tüketiciyi bir araya getirerek geleneksel tatlarımızdan şifa kaynağı zeytinyağının halk tarafından daha bilinir olmasını sağlamak ve halkı bu konuda bilinçlendirmek. Öyle olunca okulların da açılmasıyla bu sayıda ciddi bir artış olacak. Forum Bornova’da ilk kez yapılacak olan Zeytinyağı Festivali’nin ziyaretçilerin büyük ilgisini çekeceğini düşünüyoruz. Raflarda görmeye alıştığımız birçok çeşit ve kalitedeki ürünleri Festival tadında tüketiciye sunarken, ‘altın sıvı’nın sofralarımızın baş tacı olmasını diliyoruz” diyor.
TÜKETİCİ BAYRAM YAPACAK
Çiçekçi son olarak şunları söylüyor: “Festival kapsamında, zeytin ve zeytinyağı tadım yarışması, sunumlar, profesyonel aşçılardan zeytinyağlı yemek tarifleri, elinin lezzetine güvenen amatör katılımcılar için zeytinyağlı yemekler yarışması, diyetisyenlerden zeytin ve zeytinyağının faydalarının anlatılacağı sunum, animasyon şovlar yapılacak. Forum Bornova Alışveriş Merkezi ziyaretçilerine de binlerce zeytin fidanı dağıtılması planlanıyor. Bu arada çocuklara özel show ve gösteriler, medya ve etkinlik tanıtımlarının da büyük ilgiyle karşılanacağını tahmin ediyoruz. Kısacası Forum Bornova’da binlerce kişinin katılımıyla tam bir lezzet şöleni tüketicileri bekliyor.”
KİMLER VAR
Çiçekçi, “Zeytinyağı Festivali’ni, Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü, Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi (ZZT K), İzmir Ticaret Odası, Zeytindostu Derneği, Aydın Ticaret Borsası ve Çanakkale Ticaret Borsası destekliyor. Ayrıca Seferihisar Belediyesi ve Buca Belediyesi gibi birçok yerel yönetim biriminin yanı sıra Bademli Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ile sektörün diğer öncü kuruluşları da tüketici ile nitelikli bir ortamda buluşma kararı aldılar” diye konuşuyor.