2014 yılında İngilizce versiyonuyla 2017 ve 2018’de ise Fransızca olarak sahnelenen müzikal son versiyonuyla Zorlu PSM’de seyirciyle buluşmaya başladı.
Romanda bebekken çingeneler tarafından kaçırılan güzel Esmeralda ve evsizlerden oluşan çetesi, müzikalde günümüzün en önemli sorunu haline gelen göçmenlere çevrilmiş.
Hayatta kalma mücadelesi veren göçmenlerle imkânsız aşkın kollarında kıvrananların, acı çekenlerin hikâyesini sahneye taşıyan ‘Notre Dame De Paris’in müzikleri Riccardo Cocciante’ye, sözleri ise Luc Plamondon’a ait. İlk olarak 1998 yılında Paris’te sahnelenen eser rekorlar kırmış, pek çok ülkede sahnelenmiş, müzikalde söylenen ‘Vivre’, ‘Belle’ ve ‘Le Temps Des Cathédrales’ gibi şarkılar yıllarca müzik listelerinin ilk sıralarında yer almıştı.
Eser toplam 10 milyondan fazla DVD ve CD, 12 milyondan fazla bilet sattı, yedi dilde, 20 ülkede 4 bin 500’den fazla sahnelendi ve pek çok ödül kazandı.
PSM’de iki hafta boyunca seyirciyle buluşacak eserin cuma günü yapılan ilk gösteriminde Endülüs asıllı çingene güzeli Esmeralda ve ona âşık Notre Dame’ın başrahibi Frollo, zangoç Quasimodo ve komutan Phoebus arasında yaşanan imkânsız aşkı nefes kesen bir koreografi ile izledik yeniden.
Notre Dame Katedrali’nin haraketli kuleleri ve yüksek duvarları dansçılar tarafından bir akrobasi trampleni gibi kullanılırken eserin dramatik yapısını inanılmaz bir şekilde görselleştirdi. Böylece iki saatlik gösteriyi nefesimizi tutarak, zamanın nasıl geçtiğini anlamadan izledik.
Quasimodo’yu Angelo Del Vecchio, Esmeralda’yı ise Elhaida Dani’nin oynadığı müzikalde en dikkat çekici şarkı performansı ise başrahip Frollo’yu canlandıran Robert Marien’e aitti.
Dilime dolanan
Bu anlayışın en önemli temsilcilerinden biri İtalyan mimar Renzo Piano. Paris’teki Centre Pompidou, New York’taki Whitney Müzesi, İsviçre’deki Beyeler Vakfı Müzesi gibi dünyadaki simge müzelerin mimarisinde imzası olan ödüllü mimarın son ikonik eseri ise İstanbul Modern oldu.
Galataport alanı içindeki İstanbul Modern’in merakla beklenen bu özel binası dün ziyarete açıldı.
Basın için yapılan ön gösterimde gezdiğim müzede doğal olarak hemen herkesin dikkati binaya odaklanmıştı ve insana verdiği ilk his genişlik, açıklık ve şeffaflıktı. Eski binayı çok da unutturmadan yeni bir eser yaratılmıştı.
Fotoğraf: Cemal Emden
Renzo Piano çelik ve cam ağırlıklı malzeme kullanımıyla binayı alabildiğine şeffaflaştırmış ve denizle kara bağlantısını koparmamış. Binanın içindeyken kapalı bir alanda olduğunuz hissine kapılmıyorsunuz ve bu büyük bir ferahlık duygusu veriyor.
10 bin 500 metrekarelik kullanım alanına sahip beş katlı müze binasının girişinde kütüphane, bilgilendirme noktaları, eğitim atölyeleri, kafe ve mağaza bulunuyor. Girişin ücretsiz olduğu bu kat bir kamusal alan olarak düşünülmüş. Tavana asılı kitaplardan oluşan ve eski binanın simgesi haline gelmiş
Centre Pompidou, Whitney Müzesi, Centro Botín, Beyeler Vakfı Müzesi gibi uluslararası pek çok müze ve sanat kurumunu tasarlayan, Pritzker ödüllü mimar Renzo Piano imzasını taşıyan bina henüz tamamlanmadan ödüller almış, New York Times ve TIME gibi uluslararası yayınların 2023’te mutlaka gezilmesi gereken yerler listesine girmişti.
Büyük bir beklenti oluştu kısacası. Açılışının da ses getirecek bir davetle yapılması bekleniyordu. Ancak yaşanan deprem felaketi sonrası bütün bunlardan vazgeçildi.
4 Mayıs Çarşamba sabahı sanki hiç ara vermemiş, kapıları bir gün önce mesai bitiminde kapanmışçasına yeniden açılarak ziyaretçilerini kabul etmeye başlayacak.
Müzenin eski binasının maskotu haline gelen kedisi Ayşe Modern de kapıda gelenlere sürtünerek “Hoş geldiniz” diyecek.
Yeni binanın açılışında kapsamlı bir İstanbul Modern koleksiyon sergisi, Nuri Bilge Ceylan’ın fotoğraf sergisi, “Kadın Sanatçılar Fonu” tarafından koleksiyona kazandırılan kadın sanatçıların yapıtlarının yer aldığı sergi ile Renzo Piano’nun mimari sergisi izleyiciyle buluşacak.
Uluslararası standartlarda bir müze olarak izleyiciyi merkezine alan İstanbul Modern’in yeni binasında, sergi salonları, eğitim atölyeleri, sinema, kütüphane, tasarım mağazası, etkinlik alanları, kafe ve restoran yer alıyor.
Galataport’taki Müze Adası da bu açılışla tamamlanmış oluyor.
Hatta en romantik şiiri ‘Anlatamıyorum’u da Orhan Veli’nin kendisine yazdığını iddia etmişti Bella Eskenazi. Garip akımının bu en güzel ilham kaynağı önceki gün Barselona’da 100 yaşında hayata veda etti.
‘Sere Serpe’ şiirinin kendisi için yazıldığını ilk kez Haluk Oral ve Şeref Özsöy’un hazırladıkları ‘Erol Güney’in “Ke(n)disi” kitabı için yaptıkları röportaj sırasında anlatmıştı Bella Eskenazi. Hatta Orhan Veli’nin el yazısıyla verdiği ilk kopyayı da göstermişti. Kitap 2005 yılında yayımlandıktan sonra tanıtımı için yapılan toplantıda tanımıştım Bella’yı ilk kez. Zarafetinden etkilendiğimi, Orhan Veli’ye şiir yazdıracak kadar güzel olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum.
ANKARA’DA TANIŞTILAR
Ablası Dora ile evli olan Erol Güney, Ankara’da Tercüme Bürosu’nda çalışıyordu o yıllarda. Dora da Güzel Sanatlar Müdürlüğü’nde görevliydi. Erol Güney’in üniversite yıllarından beri tanıdığı ve Tercüme Bürosu’nda da dostluğunu sürdürdüğü Orhan Veli, Ankara’daki pek çok edebiyatçı gibi Güney çiftinin konukları arasındaydı.
Bella, İsmail Hakkı Tonguç ve Sabahattin Eyüboğlu’nun Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile görüşmesi sonucunda Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nde İngilizce dersi vermeye başlamıştı.
Ancak Bella liseyi bitirmediği için göreve öğretmen değil kütüphaneci kadrosundan işe alınmıştı. İngilizce, Fransızca ve Almanca’nın yanı sıra jimnastik dersleri de veriyordu ve bir yandan da lise bitirme sınavlarına hazırlanıyordu.
Arkas’ın ‘Geçmişimizi hatırlamak’ vizyonuyla orijinaline uygun olarak, tarihi köşkte, özellikle Batı Anadolu halıcılığının dünyaya tanıtılmasındaki katkılarını aktarmak amacıyla dünyanın sayılı koleksiyonları arasında yer alan Arkas Halı Koleksiyonu’ndan derlenen ve birbirinden değerli halılardan oluşan bir seçki sergileniyor. Seçkide, Batı ve Orta Anadolu’da, Uşak, Çanakkale, Bergama, Konya, Karapınar, Akhisar, Gördes, Kula, Milas yörelerinde 16. ve 19. yüzyıllar arasında üretilmiş Anadolu halıları bir araya geliyor.
Arkas Sanat Bornova Mattheys Köşkü’nde örnekleri görülen, Batı ve Orta Anadolu’da belirli merkezlerde üretilen el dokuması halılar, bu coğrafyada yüzyıllardır devam eden dokumacılık geleneği sayesinde dünyadaki en iyi el halılar arasında kabul ediliyor. Her odada farklı bir yöre ve konunun ele alındığı ‘16.-19. Yüzyıl Anadolu Halıları’ sergisi, bu halıların tasarımı ve motif kullanımı açısından birbirleriyle olan ilişkisini ortaya koyuyor.
Bu özel seçki, bu kıymetli kültür mirasının Arkas Halı Koleksiyonu’ndaki önemli örneklerini bir araya getirerek korumayı, tanıtmayı ve gelecek nesillere aktarmayı amaçlıyor.
İZMİR SANAT ŞEHRİ OLACAK
Mattheys Köşkü’nün ve Arkas Sanat Bornova’daki ‘Arkas Halı Koleksiyonu Sergisi’nin açılışında konuşan Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas, “İzmir’in sanat şehri olmasını arzu ediyorum. 12 yıl içinde dördüncü sanat merkezimizi açıyoruz. Daha da devam eden projelerimiz var. Bu tarihi köşkler gibi halı sanatı da unutulmaya yüz tutmuş. Biz bu unutulmaya başlayan sanatı ve tarihi-kültürel değerleri yaşatmaya çalışıyoruz. Halı benim için büyük bir tutku ve bu topraklara ait çok önemli bir kültürel değer. Ailemden kalma halıları 90’lı yılların başından bu yana aldığım antika halılarla zenginleştirdim” diye konuştu.
Bizans, Selçuklu, Timur ve Safevi unsurlarının Anadolu’nun yerel gelenekleriyle eşsiz bir harmanı olan el halıları, Anadolu kültür mirasının en önemli unsurlarından biri. Özel atölyelerde dokunan bu muhteşem Anadolu halıları, Osmanlı saraylarında kullanılmış ya da ulu camiler için sipariş edilmiş, aynı zamanda Batı’da da beğeni kazanarak büyük rağbet görmüş, prestij ve zenginlik sembolü olarak Batılı sanatçıların resimlerinde yer almıştı. Özellikle Uşak ve çevresinde üretilen halılar, deniz yoluyla Smyrna (günümüzde İzmir) limanı üzerinden Avrupa’ya ulaşmıştı.
Cemal Süreya’nın ünlü şiiri ‘Üvercinka’nın aslında ‘Güvercin Kanadı’nın kısaltması olduğunu ve şiirinde sözünü ettiği coğrafyanın bir kadın bedenine karşılık geldiğini biliyor muydunuz?
Cemal Süreya
Ya da en kalabalık edebiyatçı cenazelerinden biri olan Orhan Veli’nin cenazesine Yahya Kemal’in ‘daha fazla reklamı olmasın’ diye katılmamasını... Edebiyatseverlerin merakla okuyacakları bir toplam.
Muhsin Kızılkaya’nın yazdığı Üvercinka’nın Kasıkları Karakarga Yayınları’ndan çıktı.
‘GÜVERCİN KANADI’
Kitaba da adını veren ilk yazı Cemal Süreya’nın ‘Üvercinka’ şiiri üzerine. 1956 yılında yayımlanan şiirdeki “Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız” dizesi İkinci Yeni akımının manifestosu gibidir:
“
Sözleri şair Ayten Mutlu’ya ait olan ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle kaydedilen 100. Yıl Marşı, ses ve video olarak 23 Nisan’da tüm dijital platformlardaydı ve büyük bir ilgi gördü.
Fazıl Say bestesini paylaşırken “Dostlarım, 23 Nisan gibi özel ve anlamlı bir günde 100. Yıl Marşımızı paylaşmak benim için mutluluktur. İyi dinlemeler diliyorum, güzel enerjiler getirsin size bu müzik. Bir gün hep beraber söylemek umuduyla” diye yazdı.
Ayten Mutlu’nun 1984 yılında yayınlanan şiir kitabındaki ‘Ver Elini’ şiirini bestelemeye birkaç ay önce karar vermiş Say. Ayten Mutlu beste için gerekli düzeltmeleri yapmış ve marşın son hali ortaya çıkmış.
Cumhuriyet’in kuruluşunun ilk yıllarındaki o hissiyatı, duygu yoğunluğunu aktaran bir marş çıkmış ortaya.
Beste, Fazıl Say’ın Cumhuriyet’in 100’üncü yılına bir armağanı. Bir gönül borcu. Onun bireysel çabası. Dün o alkışı aldı ve daha da alacaktır.
Böylesine bir yıldönümü için çok daha fazlasının yapılması gerekirdi diye düşünüyorum.
Umarım yüzlerce yıl hep bir ağızdan coşkuyla söylenir.
Bolşoy Tiyatrosu ve JSC Rus Medya Grubu’nun işbirliği ile gerçekleştirilen ödüllerin beşincisinin töreni Bolşoy Tiyatrosu’nun tarihi sahnesinde 25 Nisan tarihinde yapılacak. Törende Şefika Kutluer’e BraVo Ödülleri’nin altın heykeli takdim edilecek ve Kutluer, Bolşoy Senfoni Orkestrası eşliğinde bir de konser verecek.
Bolşoy yetkililerinin ödüle değer görüldüğünü kendisine bildirdiklerinde yaşadığı duygu karmaşasını aylar önce konuşmuştuk Kutluer ile. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonucu uluslararası alanda başlatılan yaptırım kararları ve tepkiler doğal olarak onu da etkilemişti. Rus bestecilerinin eserlerini çalmamaya, yazarlarının romanlarını basmamaya, hatta yasaklamaya kadar varan bir dizi saçma olay yaşanmıştı hatırlarsınız. Askeri, ekonomik ve siyasi ambargonun kültür dünyasına da yansıtılmasının abartılı örnekleriydi bunlar.
Böyle bir ortamda uluslararası otoritelerce belirlenen bu ödüle değer görüldüğünü öğrendiğinde belki endişelenmiştir Şefika Kutluer. Türkiye, dengeli bir dış politika ile her iki ülkeyle ilişkileri sürdürmeyi başardı. Kültürel alanda da yapılması gereken benzer bir tutum takınmak.
Kutluer, dünya çapında beş kıtada verdiği sayısız konser ve kaydettiği 17 albüm ile ülkemizin önde gelen sanat elçilerinden biri.
UNICEF’in iyi niyet elçisi olarak çocuklar için dünya çapında birçok etkinliğe imza atan,