“Hayal edilenler sanki gerçekmiş gibi yüksek enerjiyle ve pozitif titreşimler yayarak hissedilirse, fiziksel dünyada da gerçekleşir” denir ki ben de buna çok inanıyorum. Hatta imgeleyerek yani canlandırarak olmasını istediğim birçok şeyi gerçekleştiririm.
Bazıları buna “çok isteyince olur” diyebilir. Ama olmasının sebebi çok istemekten ziyade pozitif titreşimler yaymaktır. Hayallerinizi hayatınıza çekmek için bir yol daha var, yazmak. Bu eyleme “manifestation journal” yani “manifestation günlüğü” deniyor.
Bu günlüğün amacı, sadece hayal edilenlere, gerçekleşmesini arzu ettiğiniz en derin, en limitsiz hayallerinize, yüksek enerjiyi hissetmeniz.
Yani zihninizi, yazıya döktüklerinizi gerçekten yaşanma ihtimaline inanmayı sağlamak diyebiliriz. Bu aynı dersi yazarak öğrenmek gibi. Yazarken zihin nasıl bilgiyi çabuk alıyorsa, manifestation günlüğünde de yazdıkça yaydığınız enerji gerçekleştirmeye bir adım daha yaklaşiyor.
Burada asıl sır, yazarken hepsini gerçekmiş gibi hissetmekte. Bunu yapmakta zorlanıyorsanız, yazmadan önce hayalinizin gerçekleşmesi durumunda ne gibi hisler duyardınız, bunu düşünerek başlayabilirsiniz.
Çünkü yazarken hissettiğinizde enerji frekansı değişiyor, bu da size hayallerinizi gerçekleştirmeniz için ilham oluyor.
Bu arada manifestation enerjiyi şekillendiren şey detaylardır. Hayal ettiğiniz şey konusunda ne kadar detaylı olursanız, gerçekleşme imkanı o kadar yüksek olur.
Cildimizden emilerek vücudumuza giren toksinler uzun vadede hormonal sorunlara yol açıyor. Etiket okumanın önemini defalarca vurguluyorum. Yüzünüze sürdüğünüz her malzemenin içeriğine dikkat etmeniz çok önemli.
Ne olduklarını anlamanız için kimyager olmaya gerek yok. İçeriğinde ne kadar çok anlayamadığınız malzeme varsa, o kadar zararlı ürün kullanıyorsunuz demektir.
Diyorlar ki yiyemeyeceğiniz hiçbir malzemeyi yüzünüze sürmeyin.
Ama bu kadar doğal içeriklerin olduğu ürünleri bulmak da hiç kolay değil.
O yüzden eskilerin babaanne reçeteleri şu an için çok değerli. Mesela haftada iki kere yapılması tavsiye edilen ölü deriyi arındıran peeling için 1 yemek kaşığı saf zeytinyağını, 1 yemek kaşığı toz şekerle karıştırıp, dairesel hareketlerle masaj yaptıktan sonra ılık suyla yıkamak gibi...
İyi yaşam bütünüyle ele alınmalı.
Çevre sağlığı, iklim krizinin bireysel olarak üzerimize düşen sorumlulukları, devletlere ve markalara bireysel olarak farkındalık yaratmak adına yapmaya çalışılan yaptırımlar, Z kuşağının tavırları bu düzeni değiştirmeye yeterli değil. Ama tüm bu gelişmelerin sektörde değişiklik başlatması da bir o kadar sevindirici.
Mesela sektörün en büyük zararlarından biri ambalaj atıklar. Ürünler bittikten sonra çöpe atılan kutuların doğada çözülmesi binlerce yıl sürüyor.
Sektörün her yıl 142 milyar parça ambalaj ürettiğini düşünürsek ne kadar büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu ve biten ürünleri yeniden doldurulabilir ambalajlarla kullanmanın ‘oyunu’ nasıl değiştireceğini öngörmek mümkün. Küçük gibi gözüken adımların üretim hacmiyle karşılaştırıldığında ne kadar ileri bir değişikliğe yol açtığını görmek diğer markalar için de ciddi yaptırım sebebi.
Dünyanın en yenilikçi geri dönüşüm şirketi “TerraCycle” birçok farklı marka için yeniden doldurma hizmeti sunuyor.
“Eco-refill” olarak adlandırılan bu sistem lüks kozmetik markalarının koleksiyon hacminde çoğalarak devam ediyor.
Bunun en güzel örneklerinden biri Hermes’in rujları.
Koleksiyon, modayı, süslenmeyi, kombin yapmayı, aynanın karşısında poz vermeyi, dans etmeyi ve özgür olanların hazırlanma hissini ana tema olarak alıyor.
Ayrıca pozitif değişime kendini adamış stil sahibi kadınların da tercihi olacak.
H&M Innovation Stories sürdürülebilir materyal, teknoloji ve üretim süreçlerini teşvik etmeye adanmış koleksiyon zincirlerinden oluşuyor.
İlki “Science Story” koleksiyonuydu ve son teknoloji sürdürülebilir materyalleri savunmuştu. Bunu “Colour Story” izledi ve renkle çalışmanın daha sürdürülebilir yöntemlerine öncülük verdi.
Üçüncüsü hayvan dostu modaya ve hayvan bazlı tekstillerin alternatiflerine odaklanan “Co-Exist Story”ydi.
Dördüncü ve en sonuncusu ise 9 Aralık’ta satışa sunulacak, döngüsel tasarım stratejilerine ve kumaşlarına odaklanan “Circular Design Story”.
Burada modanın neşe kaynağı olmasının bir kutlaması ile birlikte sürdürülebilir modanın görsel klişelerine meydan okuma söz konusu.
İrade kolaymış gibi geliyor değil mi? Ama insanın kendisiyle en büyük savaşı aslında.
Aralık ayı geldi çattı. Black friday, cyber monday, kermesler, yılbaşı öncesi ve yılbaşı sonrası indirimleri gibi iradeyi zorlayacak, tüketime odaklı koskoca bir ay.
“Kartlarım dolu, tek bir parça bile ürün almamam” lazım dedikten 10 dakika sonra “yine de bir bakayım, belki uygun fiyata bir şey bulurum” diye internet sitelerinde alışveriş odaklı dolaşmaya başlandı.
Şimdi size tüketimi minimuma indirmek adına birkaç ipucu vereceğim.
İndirim batağında boğulmamak için bunları başucu kitabı gibi aklınızın köşesinde tutun ki, zamanı geldiğinde alarm çanları gibi uyarı niteliğinde kulağınızda çınlasın.
Şunu kabul edelim, biz kadınların alışveriş konusunda irademiz zayıf.
Kendine dönen kadının enerjisi ile materyalist dünyada kısılı kalmış kadın arasında o kadar gözle görülür bir fark var ki...
Sistemsel olarak çok fazla tüketime teşvik ediliyoruz ama buna bir ‘dur’ deyip kendimize zaman ayırma zamanımız gelmedi mi?
Vücut dediğimiz mekanik sistemin arabamız bozulunca servise götürdüğümüz gibi hasarlarını onarması için pit stop’a ihtiyacı var.
Bu pit stop’un adı ise Alpler’in ortasında, enfes Altaussee gölünün yamacında kurulmuş sağlıklı yaşam kliniği olan Vivamayr olabilir. Sağlıklı yaşam gurusu Gwyneth Paltrow, Nicole Kidman, Kate Moss, Elizabeth Hurley, Rebel Wilson gibi dünyaca ünlü starların müdavimi olduğu klinikte yaşadığınız tüm deneyimler, sonraki yaşamınızı değiştirecek bir aydınlanma üzerine kurulu.
Klinikte kürler en az 7 gün kalacak şekilde programlanmış ama genelde 3 hafta kalmanızı tavsiye ediyorlar.
Eğer kalma şansınız yoksa döndükten sonraki 2 hafta boyunca aynı beslenme programına devam etmenizi şiddetle tavsiye ediyorlar.
Peki nedir bu Mayr kürü?
Çok şık, zarif ve elegan giyiminden de bahsetmeyeceğim ama bu giyimin altında yatan, ağzımı açık bırakan vizyonerliğinden bahsetmeden geçmem mümkün değil.
Moda ile ne kadar ilgili olduğunu, giydiği kıyafetlerin kalıpları ve seçtiği kumaşların renginden çok iyi görebiliyoruz.
Geçen günlerde arşivleri karıştırırken Vural Gökçaylı röportajına rastladım ve daha önce hiç bilmediğim bir bilgi ile karşılaştım.
Böylece benim hep dikkatimi çeken Atatürk’lü 1930’larda çekilen, şıklık yarışı içinde olan balo fotoğraflarının taşları yerine oturmuş oldu.
Atatürk’ün moda ve Avrupa sosyetesi ile olan yakınlığı, 1930’larda hızla yayılan moda anlayışı ve dünyayı yavaş yavaş saran tasarımsal ünü sayesinde Coco Chanel’i radarına almasına neden olmuş.
Daha Chanel, Chanel değilken o müthiş vizyonu sayesinde devletin silahlı gücünün estetik açıdan ne kadar önemli bir duruş sergilediğinin farkına varıp, Coco Chanel’in kendisinden Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üniformalarını tasarlamasını rica etmiş.
1930’lardaki askeri üniformaları gösteren görseller yok denecek kadar az ama askerlerimiz 1945’e kadar Chanel tasarımı olan kıyafetleri giymiş.
Fast fashion yani hızlı moda dünyasının öncü isimlerinden olan H&M, markanın çevreye duyarlı olabileceğini her geçen gün farklı projeler eşliğinde kanıtlıyor.
Hayvan hakları kuruluşu PETA tarafından onaylanan Co-Exist Story koleksiyonu ile hayvan dostu modanın var olabileceğini hep birlikte görmüş olduk.
Koleksiyonun önemli özelliği son teknoloji içermesi yani koleksiyondaki tasarımların tamamı yenilikçi ve sürdürülebilir kaynaklardan elden edilen, hayvansal materyallere alternatif olarak tasarlanan malzemelerle hayata geçirilmiş olması.
Mesela dış giyim ürünlerinin tümü kaz tüyüne alternatif olarak, yerel çayırlarda yetiştirilen ve elle toplanan kır çiçeklerinden yapılmış, böcek ilacı ve yapay sulama içermeyen FLWRDWN teknolojisi ile üretilmiş.
Benim en çok dikkatimi çeken ise deriye alternatif olarak çıkartıkları, şarap yapımı sırasında atılan üzüm kabukları, sapları ve tohumlarından elde edilen vegan malzeme olan VEGEA...
Bu teknolojinin tüm markalara yayıldığını düşünsenize... Sektörün kanayan yarası olan hayvan kaynaklı malzemelerin kullanımına son verilmesi demek olabilir.
Koleksiyonda balık ağları, kumaş artıkları veya yüne alternatif olarak yeniden canlandırılmış, herhangi bir fosil kaynak barındırmayan ECONYL adını verdikleri endüstriyel kumaşlar da mevcut.