"Deprem olmasın" demek yeter mi?

17 Ağustos depreminin yıldönümünde doğal olarak tartışmalar yoğunlaştı.

Yapılanlar, yapılmayanlar.

Hesap verenler, kaçanlar... Hatta uzaktan kıs kıs gülenler.

Devletin zaaflarından yararlananlar, servetlerine servet katanlar...

Vicdanları sızlamayanlar... Gözyaşı dökenler...

Yakınları için hala ağlayanlar...

Kayıpları için "hala" umut besleyenler...

Umut fakirin ekmeği ya!

Ve tabii "beylik değerlendirmeler".

Oldu, olacak. Bu da bir kader!

Ama... 17 Ağustos’ta bir gerçek bir daha dillendirildi:

"Türkiye deprem kuşağında".

Birçok kent ve yerleşim yeri için deprem tehdidi var.

Yani... Öyle yan gelip yatmaya gelmez!

Gelmez de... Ne yapıyoruz?

Hangi önlemleri alıyoruz? Hangi bilinçlendirme faaliyetlerinin içindeyiz?

Geçmişten ne kadar ders çıkardık?

Deprem kuşağındayız ya!

İstanbul için bir kez daha "deprem tamtamları" çaldı.

Kimi uzmanlar "tehlike yok" dedi, kimileri "tehlike kapıda".

Burada önemli olan konunun "magazin malzemesi" yapılmaması.

Bilimsel verilerin ortaya konması.

Tartışma ve değerlendirmelerin de bu çerçevede yapılması.

Aynı şeyler İzmir ve Ege bölgesi için de geçerli.

Son bir ayda Ege Bölgesi de defalarca sarsıldı!

Allahtan "küçük enerji boşalmaları" bunlar.

Ege ve İzmir için de benzer değerlendirmeler; "Deprem riski var. Yıllardan beri deprem olmuyor. Enerji bir şekilde boşalacak".

3-5 yıl içinde mi, 30 yıl sonra mı?

Değerlendirmeler çeşitli.

Ama... Yapılması gereken; bilimin sesine kulak vermek.

Yani... Bir felaket olacaksa en az zararla karşılamak.

En az insan kaybı olmasını sağlamak.

Hatta hiç! Neden olmasın?

Yıllar önce onbinlerce insanın can verdiği Japonya depremlerinde bugün sadece birkaç yaralıdan söz ediliyor.

Niye böyle bir tabloya koşmayalım?

Bunun içinde yollar belli: Önce halkın bilinçlendirilmesi.

Sonra özellikle kamu binaları için güçlendirme. Plan ve projelerde tam bilimsellik. Kurallara tam anlamıyla uyma. Yanlış yapanlara yaptırım. Yani cezalandırma. Yapı Yasası çıkarılması, Denetim Yasası’nın yeniden ele alınması, güne uygun hale getirilmesi. Yerel yönetimlerin binaların dayanıklı hale getirilmesi için her yıl bütçelerinde kaynak ayırması...

Birçok şey...

Aslında bu ve benzeri çağdaş önlemler alınırsa, deprem felaketi ile baş etmek mümkün.

Elbette olmasın! Bunu dileyelim.

Ama... Olaya sadece "kadercilik"le bakmayalım.

Bilimin, aklın, çağdaşlığın ve teknolojinin gereklerini de yerine getirelim.

Dünyanın yaptığı gibi...
Yazarın Tüm Yazıları