TABİİ ki farkındayım, kimse anasının karnından su gibi Fransızca bilerek çıkmaz.
Dolayısıyla hemen tercüme ediyorum: “Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü”! Fakat kuşkusuz, bazı “safkan öztürkçeciler” (!) bu “enstitü” kelimesi yerine de başka bir sözcüğünün zikredilmesini vaaz edeceklerdir. Ben o kanaatte değilim ama beis yok! Meleklerin cinsiyetini tartışmak niyetinde olmadığına göre isteyen öyle kullansın. Başımın üstünde yeri var ve de amenna!
EFENDİM, işte Moliere lisanındaki tabelanın baş harfleriyle IFEA diye kısaltılan bu enstitü şehrimizde faaliyet yürüten ve Fransız patenti taşıyan bir bilim ve kültür kurumudur. Hatta daha “pathos”lu bir ifade kullanarak “ilim ve irfan yuvasıdır” bile diyebilirim. Üstelik haniyse Cumhuriyet’le yaşıttır! Hatta dolaylı yönden, aynı Cumhuriyet’in ideolojik formasyonuyla da ilintilidir.
ÖYLEDİR, çünkü son tahlilde biri İhtilâl-i Kebir’in anavatanı, diğeri ise orijinalini okuduğu Voltaire kitaplarını kırmızı kalemle çizmiş “aydınlanmacı” bir liderin genç ülkesi! Dolayısıyla, dev etno-dilbilimci ve İstanbul Üniversitesi Dinler Tarihi eski profesörü Georges Dumezil’den, Hitit arkeolojisinde üstat Emmanuel Laroche’ye dek, evrensel çapta pek çok Fransız âlimin İFEA çerçevesinde yapmış olduğu Türkiye çalışmaları, velev ki ucu fazlasıyla çekiştirilmiş olsun, ulus-devlet inşasına soyunmuş o Cumhuriyet’e yol göstermiştir. Fi tarihinin “Anadoluculuk” teorileri için kısmi zemin sunmuştur. Eh, bari biz de biraz çekiştirelim ve yukarıdaki olguyu, Galata’daki Fransız sefaretinin aynı İhtilâl-i Kebir ertesinde Türkçe olarak “hürriyet, müsavat, uhuvvet” beyannamesi dağıtmasına veya devrimci elçi Raymond de Verniac tarafından çıkartılan “Bulletin Des Nouvelles” gazetesinin Osmanlıları “ilerici fikirleri benimsemeye” çağırmasına benzetelim. Her neyse, iki ülke arasına kara kedi girdiği dönemlerde bile siyasi kaprisleri es geçip faaliyetini hiç aralıksız sürdürmüş olan yukarıdaki İFEA işte şimdi sekseninci yılını kutluyor.
DİLE kolay seksen yıl, zaten ben de bu yazıyı sene-i devriye şerefine kaleme aldım. Nitekim de kısmet olursa, Enstitü’nün profesör müdiresi ve Teşvikiye’nin alımlı kızı Nora Şeni ve çocukluğu Ankara’da geçtiği için Refik Halit Türkçesi konuşan İstanbul Başkonsolosu Hervé Magro’nun pazartesi akşamı onura düzenleyeceği kokteyle katılacağım. Umalım ki konsolosluk mahzeni Bordeaux şarabın en enfes “millesime”lerine kıyar. Artı, bari yağmur yağmasa da o abı-ı hayat şurubunun kadehi Nuri Ziya sokağında dillere destan Fransız Sarayı’nın Paris Tuileries’ini andıran endamlı bahçesinde tokuşturulsun.
ŞAKA bir yana, ülkemizin yükselmesine paralel olarak İFEA da her yıl kendi çıtasını bir üst seviyeye yükseltiyor. Şehrimizdeki akademik kurumlar arasında artık başa güreşiyor. Ah ömrü vefa etseydi de iyilikler insanı, âlimler âlimi, öz be öz Osmanlı, öz be öz Rum ve eski Enstitü müdürü sevgili Stefan Yerasimos hayalinin gerçekleştiğini görebilseydi. Çünkü antik arkeolojiden çağdaş tarihe, kent planlamacılığından deniz haritacılığına, iki dilli yayıncılıktan siyaset tahlilciliğine, binbir dalda ve daima evrensel skalada seminerler konferanslar, atölyeler, gösteriler, sergiler, geziler düzenleyen; artı, çok nadir zenginlikte bir kütüphaneyi hizmete sunan İFEA bugün hem Türkiye çapında, hem de Frankofon âlemi kat be kat aşarak genel dünya akademik çevreleri indinde bir referans kurum addediliyor Üstelik arkeoloji ve sosyal bilimler branşlarında ödül, araştırmacılara ise burs vererek o kurumsallığını üstüne basa basa pekiştiriyor ki, eh böyle bir “Institut Français D’Etudes Anatoliennes”ye de yine Fransızca tâbirle “chapeau”, yani şapka çıkartmak gerekiyor.