Merhaba Güzin Abla, ben 9 aylık evli bir genç kadınım.
Eşimle evlendiğimiz günden itibaren hep kavga ediyoruz. Aslında eşim beni çok seviyor, biliyorum ama bana sevgisini göstermiyor, sürekli de yalan söylüyor.
Ben de çok kızıyorum, bu yüzden tartışıyoruz.
Tartıştığımız zaman bana “sus artık, konuşup durma” diye bağırıyor.
Ardından kendine zarar veriyor, kafasını duvarlara vuruyor.
Siniri geçince özür dileyip “bir daha yapmayacağım” diye sözler veriyor.
Ama aradan uzun bir süre geçmeden yine aynısını yapıyor...
Ben 36 yaşındayım ve 14 senedir evli bir kadınım. İki kızımız var. Bazen köşenizdeki yazılarınızı okuduğumda çok şaşırıyorum.
Bazı insanlar evlilik nedir bilmiyor sanki. Gerçekten evlilik nedir? Evlilik insanların birbirine saygı ve sevgi gösterdikleri bir kurumdur. Aslında evlilik içinde insanlar birbiriyle geçinmenin bir yolunu bulmalı.
Örneğin ben kocamla her zaman, her konuda anlaşamayabilirim ama onun iyi yanlarını da görmem gerekiyor.
Şimdi ayrılsak, yeni tanıdığım birisinde bu sevmediğim alışkanlıkların olmamasına dikkat ederim ama o bana yeter mi, bilemem. Belki başka konularda bana ilgi göstermeyebilir.
Ben bu ilgiyi ve saygıyı şu an normal olarak görebilirim. Ama acaba yeni biri şu anki eşim kadar benim arkamda duracak, beni dinleyecek, bana değer verecek karakterde midir?
Ancak bazıları sanki hep daha iyisini arıyor. Ama evlilik almak ve vermek amacı taşıyan bir kurum ve bu kurumda saygı çok önemli. Tabii bizim de iniş ve çıkışlarımız oldu, bu çok normal.
Sevgi bazen alışverişten en sevdiğin çikolatayı alıp getirmektir.
Eşimle severek evlendik. İlk 6 ayımız çok güzel geçti. Ancak sonrasında eve geç gelmeye, işleri bahane ederek beni ihmal etmeye başladı. Ama arkadaşları aradığında işini rahatlıkla erteleyebiliyordu. Birlikte hiç zaman geçiremez olduk. Buna kahvaltı ve akşam yemekleri de dahil. Kısacası kendimi evliliğimde çok yalnız hissettim. Evliliği bu şekilde sürdürmek istemediğimi söyledim. Bana çok sert tepki verdi ve ailemin yanına döndüm. 4 ay ayrı kaldık. İki kere yanıma geldi ama tavrı çok net ve ciddiydi. Hiç alttan almadı. Sadece “Hazırlan gidiyoruz” dedi. Ben bu şekilde dönemeyeceğimi söyleyince gitti. En son gelişinde tekrar deneme kararı aldık. Eve döndüm ama bir
terapistle görüşmemiz gerektiğini belirttim. Çünkü bana “Sen hastasın, kötü fikirlisin” gibi ağır kelimeler kullanıp kavga çıkarıyordu. Öyle ki doğru dürüst konuşamaz olduk. Normal bir konuda bile kavga etmeye başlıyoruz. Ama kabul etmedi ve terapiste yalnız gittim. Eşim iş yoğunluğunu bahane edip ısrarlarıma rağmen gelmedi. Ama terapist “Kesinlikle eşinizi görmem gerekiyor” dedi. Eşim bana karşı aşırı tahammülsüz. Gün içinde beni aramıyor. Sorunlarımızı konuşup çözelim dediğimde “Ne sorunu, sorunumuz mu var bizim?” diyor. Beni kırdığını, çok üzüldüğümü dile getirdiğimde, cevap bile vermiyor. O ne zaman isterse birlikte vakit geçiriyoruz. Benim isteklerimi zoraki yapıyor. “Artık bana karşı sevgi hissetmiyorsan, beni aramayı unutacak kadar sevmiyorsan ayrılalım” dediğimde “Hayır ben seni seviyorum, sadece çok yoğunum” cevabını alıyorum. Artık anlayamıyorum, ona nasıl davranmalıyım? Her yolu denedim; kızmayı, küsmeyi, tatlı dili ama hiçbir değişiklik olmadı. Evlilikten beklediğim bu değildi. Sosyal medyada çok aktif ve yabancı bir kızı hesabına eklediğinde “Bir akrabam” diyor. Rahatsızlığımı dile getirince de o yabancı insanı benden üstün tutuyor. Hayatında ben değil de herkes daha önemliymiş gibi davranıyor. Ne yapmam gerekiyor, lütfen yardım edin. ◊ Rumuz: Hayatımı mahvetti
YANIT
Sevgili kızım, ne yalan söyleyeyim, eşinle ilgili bütün bu anlattıkların Türk erkeğinin tipik bir örneğini yansıtıyor. Ve ben bunu ilk kez duymuyorum... Bu yakınmaların ülkemizdeki evli kadınların hemen hemen hepsinin şikayeti. Eşlerinin ilgisizliği, kendilerinden çok başkalarıyla ilgilenmesi, iş ya da yorgunluk bahanesiyle eşleriyle dışarı çıkmamaları, eve geldiğinde bilgisayara ya da telefona sarılıp hiçbir şekilde sohbet etmemeleri, önemli günleri unutmaları, başkalarının yanında onları küçük düşürecek sözler söylemeleri... Ve belki sen dile getirmemişsin ama en önemlisi de hemen hemen hiç cinsel hayatlarının olmaması.
Evet, bana gelen bu yakınmalarda eminim kendinden bir parça bulabilirsin. Maalesef ülkemizde insanlar bir evliliği mutlu ve huzurlu şekilde yürütebilmek için nasıl davranmaları gerektiğini bilmiyor. Bunun için ne ailelerinden ne de eğitim hayatlarında bilgi edinebiliyorlar. Oysa günümüzde kötü giden ve kısa sürede boşanmayla sonuçlanan bunca evliliği
kurtarabilmek için aile eğitim merkezleri çoğaltılmalı, gençler evlilik öncesi mutlaka hem cinsel eğitim almalı hem de evlilik hayatının püf noktalarını öğrenmeli. Aile olmanın ve birbirini mutlu etmenin yollarını öğrenmiş olarak evliliğe adım atarlarsa, bugünkü gibi boşanmaların hızla artması önlenebilir. Sen kendine düşeni fazlasıyla yapmışsın. Hele bir terapiste başvurman çok yerinde bir kararmış. Ama o birçok bencil erkek gibi kendini yeterli buluyor, senin bu şekilde de mutlu mesut yaşayabileceğini düşünüyor. Onu mutlaka bu terapiyi almak konusunda ikna etmelisin güzel kızım. Umarım edersin
28 yaşında nişanlı bir kızım. Nişanlımla o kadar güzel bir uyumumuz var ki... Bu devirde böylesi zor bulunur. Arkadaşlarıma bakıyorum, önce yakışıklı, zengin birilerini buluyorlar. Hem de âşık oluyorlar. Ama yaşadıklarını görüyorum.
Güvensizlik, kavgalar, kalp kırmalar, ihanetler ve daha bir sürü şey yaşıyorlar. Hatta ayrılıyorlar.
Ne zaman bir arkadaşımın ilişkisine özensem birkaç ay içinde kendime şükrediyorum.
Ben ise bunları bilerek ve sürekli kalbimin yanlış insanları sevdiğini görerek mantığımla bir kişiyi seçtim.
Dediğim gibi her şey o kadar güzel gidiyor ki karakter uyumumuz, anlaşmamız, sadakatimiz gerçekten her şey bir bütün ilerliyor.
Zaten evlilikte bir zaman sonra geriye sadece karakter uyumu kalacak. İşte o tam da baba olacak, evine, yuvasına bağlı bir adam. Görseniz beni o kadar güzel seviyor ki... Sevgisine, ilgisine bağımlı oldum.
Ama tek sorunum ben tam âşık olup o heyecanları yaşayamıyorum. Bunu hiç kimse bilmiyor. Sanırım önceden bu aşk ve heyecanı tam olarak yaşayamadığım için içimde kaldı. Mantıkla birini seçince de o sevgi arayışı öyle kaldı. Daha önce de platonik olarak severdim. Biri ile en fazla 1 ay konuşmuşluğum vardı.
Sosyal medyadan tanıştığım erkek arkadaşımla 4 yıllık bir ilişkim var. Onu çok seviyorum, ilişkimiz güzel gidiyor fakat evlilik konusunu açtığımda “Ben bununla ilgili bir şey diyemem, beni sıkıştırma” diyor. Ben 25, erkek arkadaşım 27 yaşında. Evlilik için sıkıştırmak istemiyorum ama ilişkimizde bir netlik olsun istiyorum.
İnsan 4 yıllık ilişkide evlilikle ilgili bir şey diyebilir. Ama bana kaçış noktası olarak “İlk günden ‘Beni zorlama. Böyle şeylere gelemem’ demiştim” açıklamasını yapıyor. Çok seviyorum, başkasını asla hayatıma almak bile aklımdan geçmiyor.
Anlaşma konusunda da bir sıkıntı yaşamıyoruz. Beni sarıp sarmalaması bile yetiyor. Ama ne yapmalıyım bilmiyorum.
Onun KPSS’yi kazanması gerekiyor. Ama bu kararsızlığı sanki bahane. “Ben, sana bekle dememiştim ki” gibi bir tavır geliyor. Sizce ne yapmalıyım?
◊ Rumuz: Evlilik
YANIT
Sevgili kızım, bu konuda sana gerçeği söylesem kalbin kırılacak... Ama gerçeklerle karşılaşmak zorundasın, çünkü sevdiğini söylediğin bu adam büyük ihtimalle seni oyalıyor.
24 yaşında bir gencim. Birini çok seviyordum. Gençlik hatasıyla bir düğünde alkol alıp başka bir kızla birlikte oldum. Sonrasında pişmanlık yaşadım ve o kişiyle bir daha da konuşmadım.
Aradan zaman geçti. Büyük bir hastalık geçirdim. Ameliyat oldum. Sevdiğim kadın başka şehirden yanıma geldi. Birlikte çok güzel vakit geçirirken telefonumdaki mesajları yakaladı. Tartıştık ve sonunda beni affetti, birkaç gün sonra da şehrine döndü.
Ondan sonra hep onun istediği gibi biri oldum. Sabah işe akşam eve gidiyor, başka hiçbir şey yapmıyordum. Güvenini kazanmak için her anımı fotoğraflıyor ya da video çekip kendisine atıyordum.
Onu hediyelere boğuyordum ama bir gün bana çok uzun bir mesaj attı. Özet olarak “Seni çok seviyorum ama bana bu yaptığını sindiremiyorum” diyerek çekti gitti.
Durduramadım. Gece gündüz onu düşünüyordum. Ayrılmadan bir süre önce yeni bir işe başladı.
Orada tanıştığı biri vardı. Devamlı ondan bahsediyordu. “Uzak dur o kişiden” diyordum ama her seferinde “Bu seni ilgilendirmez” cevabını veriyordu.
En sonunda bana bir fotoğraf geldi. Sosyal medyada yaptıkları konuşmaların fotoğrafı... Deliye döndüm ve o anki öfkeyle o kişiye bizim birlikte çekilen özel bir fotoğrafımızı gönderdim.
Bu yıl da Çanakkale Zaferi’nin 107’inci yılını kutlamış olduk. Genellikle gençlerimiz bu zaferin nasıl fedakarlıkla, nasıl bir manevi güçle gerçekleştiğini bilmezler.
Atatürk, içlerinde yaşları 15’i geçmeyen pek çok çocuğumuzun da bulunduğu askerlere “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum” sözünün ardından, vatan uğruna ölüme yürüyen bu kahraman askerlerimiz gerçekten geri dönmeyeceklerini çok iyi biliyorlardı. Size internette de çıkan, gözlerimizi yaşartan hikayeyi gönderiyorum.
Bizim yaştakiler aslında bu öyküyü büyüklerinden işitmişlerdir.
Ancak Z kuşağı diye adlandırılan, çok akıllı, çok zeki, bilgisayarda, cep telefonunda harikalar yaratan, ancak hiçbir zorluğa katlanamayan, en basit bir sorun karşısında ölmekten, evi terk etmekten, kaçmaktan söz eden, çoğu da sizin okurunuz olan bugünün gençliği, eminim bilmiyordur.
Bu öyküyü bilmek bir yana, o 15’lik çocukların kahramanlıklarını, vatan için ve komutanları için canlarını vermeye nasıl hazır olduklarını ve gerçekten de bir ekmek, bir kase üzüm hoşafıyla yarı aç yarı tok, sadece cesaretleriyle düşmana karşı nasıl göğüslerini siper ettiklerini hayal bile edemiyorlardır.
Güzin Abla, bu öyküyü köşenizde yayınlamanızı rica ediyorum. Onlar sizin köşenizi yakından izliyor...
Bu öyküyü okuyup biraz olsun geçmişimiz hakkında, bu çocuk yaştaki askerlerimizin yaşadıkları hakkında fikirleri olsun, belki artık yakındıkları o ailelerinin de, hayatlarının da değerini bilirler diye düşündüm.
Abla biz kocamla ayrı yatıyoruz, hem de evlendiğimiz günden beri...
Sadece bir kere, o da evlendiğimiz ilk gün yanımda yattı.
Ona “Neden ayrı yatıyorsun?” diye sordum. “Ben o yatakta yatamıyorum, belim ağrıyor” cevabını verdi.
Sonra belinin iyileştiğini düşünerek yanımda yatmasını istedim, “Eve doğalgaz gelsin, öyle” dedi. Eve doğalgaz geldi, bu sefer başka bir bahane buldu.
“Yakında geleceğim yanına” diyerek beni oyaladı. Bahanelerle günler geçti.
En sonunda “Beni sevmiyor musun?” diye sordum. “Sevmesem evlenmezdim” dedi.
Birçok kez onu tehdit ettim, “Annemlere giderim ayrı yatmaya devam edersen” dedim.