Gülse Birsel

Mizah herkese lazım

27 Aralık 2017
RUSYA-İngiltere ilişkilerinin gergin, sıkıntılı olduğu bir dönem bu, malum. Bu esnada iki ülkenin dışişleri bakanları Sergey Lavrov ve Boris Johnson, bir basın toplantısı yapıyor. Muhabbet şöyle yürüyor:

Lavrov: Boris Johnson kısa süre önce Rusya’nın İngiltere referandumuna karıştığıyla ilgili hiçbir delilinin olmadığını söyledi.

Johnson: Öyle değil, “Bu müdahalede başarısız olundu” dedim, öyle söylemen lazım.

Lavrov: Tabii şimdi benim söylediğime itiraz etmezse kendi ülkesinin medyasındaki itibarının sarsılmasından korkuyor. (Gülüyor.)

Johnson: Sergey, ben esas senin itibarın konusunda endişeliyim. (İkisi de gülüyor) Eğer müdahale başarılı olsaydı, sonucu bambaşka bir hikâye olurdu.

Lavrov: Müdahale olmayınca, sonucunun olmaması normal. (Johnson gülüyor.)

Problem ve suçlamalar büyük, ama basın toplantısı, “Biz bu konuları basın ve kamuoyu önünde tartışmayalım” cümlesi ve “Suriye, Kuzey Kore gibi global problemler varken bu sorunların bizi tanımlamasına izin vermemeliyiz” temennisiyle ama iğneli şakalarla devam ediyor:

Johnson: Size o kadar çok güveniyorum ki, binaya girerken paltomu, cebindeki gizli olan olmayan her şeyle teslim ettim.

Lavrov:

Yazının Devamını Oku

Vallahi dünyanın ekseni kaydı ha!

24 Aralık 2017
“2017’de dünya tersine döndü” diyebilir miyiz? “2017 bizi sürekli gafil avladı” diyebilir miyiz? En azından “2017, sen, hayırdır ya?” kesin diyebiliriz mesela.

Bu yıl bizi şaşırttı, bu yıl bizi şoke etti, bu yıl bizi hep hazırlıksız yakaladı!

Bir kere bence siyasi verilere bakılırsa, durumu “Yok artık” şeklinde özetlemek mümkün. Yılların skandallarla dolu işadamı, gaflarıyla ünlü televizyon figürü, kampanyası boyunca bir şaka muamelesi görmüş başkan adayı Trump, 2016 sonunda seçilip, 2017 boyunca dünyanın en güçlü ülkesini yönetti. Dünyayı birbirine kattı, göçmenlere nefret kustu, Meksika sınırına duvar örme çalışmasını başlattı, bazı Müslüman ülkelerin vatandaşları için Amerika’ya giriş yasağı koydu, Türklere ise yeni vize vermeyi durdurdu. Meryl Streep’e yeteneksiz, Kızılderili asıllı bir siyasetçiye ‘Pocahontas’ dedi. Önemsiz gördüğü ülkelerin liderlerini (mecazi anlamda değil, fiziksel olarak) itip kaktı. ABD kutuplaşmayla tanıştı.

* * *

Bu bile 2017’yi yegâne yapmaya yetecekken, İsrail 2017’de tutup çaat diye 5000 yıllık Kudüs’ü başkent ilan etti. Trump ise tutup “Olur, bence mantıklı” dedi! Birleşmiş Milletler “Ne diyorsun abicim?” şeklinde cevap verdi. Böyle bir olay aklımızın daha başımızda olduğu ne bileyim 60’lı, 70’li, hatta 80’li yıllarda olsaydı neler yaşanırdı bir fikriniz var mı?

Kuzey Kore ve ABD, 2017 boyunca nükleer füzeleri karşılıklı “Bak vallahi ateşliyorum ha, şu anda geliyor kafana, bak ciddiyim oğlum” tarzı tehditlerle birbirlerine yöneltip durdular. Soğuk Savaş’ın bile bir adabı, bir zarafeti, bir ağırlığı vardı arkadaş. Bu nedir yav? İnsanlığın hop oturup kalkması, tüm liderleri “Bir uslu efendi olun yav, kaç milyar insana ayıp oluyor” diye uyarması gereken bir yılda, füzeyi müzeyi kimse takmadı pijamasını, içi kürklü dede terliğini çeken kendini “Çok şıkım” diye sokağa attı. İnsanlar da delirdi anacım, ne yapsınlar?

Hollywood’un en ünlü ve en büyük yapımcısı Harvey Weinstein’in sektörde taciz etmedik kadın bırakmadığı ortaya çıktı. Sonra bir bakıldı ki, dünyanın en ışıltılı şehrinin en ışıltılı stüdyoları ortaçağ tarzı bir ayrımcılık ve kadına taciz silsilesinin yuvasıymış. Ablalar, kardeşler, dostlar, Los Angeles’lılar, meslektaşlar... Yıllardır niye sustunuz yav? Affedersiniz babanız abiniz katil olacak diye, etrafta adınız çıkacak da sizi kimse almayacak diye mahalle baskısından mı korktunuz? Bassaydınız yaygarayı? Hadi sustunuz, ortalığı ayağa kaldırmak “Şu da bir kere yanağımdan makas almıştıya kadar en küçüğüne taciz olaylarını anlatmak için 2017’yi mi beklediniz? Hollywood için Pandora’nın kutusu 2017’de açıldı.

* * *

Yazının Devamını Oku

N’aptınız o işleri?

20 Aralık 2017
28 Kasım’da ‘Aile Arasında’nın İstanbul galası yapıldı. O gün bugündür Adana, Ankara, İzmir, Antalya, Köln, Amsterdam galaları, röportajlar, çekimler, özel gösterimler, basın davetleri koşturmaktan memleket meseleleriyle ilgilenemedim.

Memleketin, benim kendisinin meseleleriyle ilgilenmesem de gayet güzel idare etmesini mutlulukla izliyorum. Ancak takdir edersiniz ki ben konulara uzak kaldım, gündemden koptum. E bizim ülkemiz bir Norveç de değil neticede. 2-3 hafta uzaklaştığınızda sadece meteoroloji haberlerinde hareketlilik olmuyor. Cahilliğimi mazur görün, bu esnada neler neler değişti, en son ne noktadayız, lütfen aydınlatın:

- Şu aralar Amerika dost mu, düşman mı? Aramız iyi mi, kötü mü?

- Amerika için vize alınamıyor mu, alınıyor mu, 2019 Ocak randevusu filandı ölme eşeğim ölme mi?

- Dolar düştü mü, çıktı mı?

- Ekonomi dış mihraklar tarafından bozuldu mu, sayemizde yüksek büyümeydi filandı, tekrar düzeldi mi?

- Suudi Arabistan İsrail’i kardeş ülke, “Bir millet iki vatan” filan ilan etti mi, eli kulağında mı?

- Reza iyi adam mı, kötü adam mı?

- Reza Zarrab mı, Rıza Sarraf mı, Reza Zarraf mı?

Yazının Devamını Oku

Sevgili okurlar

13 Aralık 2017
AVRUPA bitmiş arkadaş! Gala için geldiğimiz ve pazar öğlen uçağıyla ayrılmamız gereken Amsterdam’da bir miktar kar yağdığı için günlerdir tüm uçuşlar iptal. Bu yazıyı havaalanına gelip tekrar rötar yaşadığımız salı günü öğlen telefonla yazıyorum! Ne zaman memlekete döneriz meçhul, en iyi ihtimalle bu gece.

Avrupa’nın en iyi tarafı huzur, en kötü tarafı kaosta müthiş huzursuz olmaları! Pazardan beri bütün uçuşlar yığıldığı için havaalanı bavul, kuyruk ve asabiyet pazarı! Oysa biz olsak, zaten fabrika ayarımız asabiyet, kılımız kıpırdamaz.

Velhasıl bugün de vatanın karmaşık gündemine dönüp sizi muhteşem bakış açım ve etkileyici fikirlerimle aydınlatamayacağım. Pazar gününden itibaren yine haftada iki gün buluşacağız. 

Hasret karşılıklı!

Yazının Devamını Oku

Sevgili okuyucular

22 Kasım 2017
MALUMUNUZ, 1 Aralık’ta “Aile Arasında” isimli filmimiz vizyona giriyor. Tanıtımdı, röportajlardı, Türkiye ve yurtdışında galalardı, özel gösterimlerdi, söyleşilerdi, seyirciyle buluşmalardı, bu işler meğer çok vakit alıyormuş. İlk albümüm çıkmış da turne yapıyorum gibi düşünün!

Affınıza ve gazete yöneticilerinin anlayışına sığınarak 2 hafta izin aldım. 

Hasret karşılıklı.

Yakında görüşmek üzere...

Yazının Devamını Oku

Adriana, bırak bu ayakları bacım!

19 Kasım 2017
Adriana Lima’nın ayaklarının fotoğrafıyla doğadaki denge öne çıkmadı mı? Bir sosyal adalet duygusu, bir eşitlik hissi olmadı mı? Kendi ayaklarınıza bakıp karşılaştırdığınızda dünya bir dakikalığına olsun güzelleşmedi mi? Türk kadını, ayak konusunda rakipsizsin ve “Adriana’nınkine beş basar” diyebileceğin bir yerin var!

Şimdi bakın, kesinlikle belli oldu ki her güzelin bir kusuru var.
Net olarak anlaşıldı ki doğada, ne olursa olsun bir denge var. Gayet açıkça görüldü ki dünyanın muhtemelen en güzel kadını, dünyada çirkinlikte derece alabilecek ayaklara sahip!
Kendisi, Adriana Lima bacımız, hediye gelen bir çift lastik spor terliği giyip Instagram hikâyesine fotoğraf olarak koymuş. Ki inanın bu benim yandan burnumun fotoğrafını koymam gibi bir şey olmuş. “Fotoğrafı paylaşılacak o kadar yer varken, niye?” sorusuna layık bir görüntü. Üstelik ayaklar had safhada pedikürlü, beyaz ojeli, bakımlı, ama ı-ıh, asla kurtarmıyor. Parmakların hepsi ayrı ayrı eziyet görmüş, yaşananlar sonrası birbirine küsmüş, bazısı da terk edip gittiği için, dışarıdan uyumsuz parmak nakilleri yapılmış gibi bir görüntü. Yenge alınma, darılma ve de çok sık açık ayakkabı giyme.




Hanımlar hep birlikte itiraf edelim mi, bir ferahlamadık mı? Bir incedeen, “Allah her şeyi bir arada vermiyor” havalarına girmedik mi? Yazlık terlikleri giyip ayağımızın fotoğrafını eşle dostla paylaşma arzusuna kapılmadık mı?

Yazının Devamını Oku

Kurtulur muyum bunalımdan, hamakta sallansam?

12 Kasım 2017
Teknoloji gelişip akıllı robotlar insanların yerini aldıkça işsiz yığınlar çoğalacak. Bazı meslekler matbaa işçiliği, yün eğiriciliği filan gibi olacak, yani tükenecek. O zaman ufukta görünen yığınlarca insan, bir sürü boş vakitte ne yapacak?

Ülkelerde işsizlik dizboyu. Otomasyon artıyor. Üstüne bir de akıllı robotlar yolda, bir sürü işi de onlar kapacak. Peki 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl sonra mesleğiniz artık dünyada yapılmayan bir meslek olduğunda, siz neyle iştigal edeceksiniz? Eski demirciler, matbaa dizgicileri, santralde telefon bağlayıcıları, yün eğiricileri, meslekleri son bulunca acaba ne yaptılar? Sizin işiniz kaç yıl daha dünyada var olacak?

Meşhur ‘Sapiens’in yazarı Yuval Noah Harari yakın zamanda mesela taksi şoförleri ve sigorta satıcılarının da tükeneceğini iddia ediyor. Ve diyor ki eğer bu, 35-40 yaşından sonra başınıza gelirse, yeni bir mesleğe yönelmeniz de zor olacağından, hayatınızın kalan 40-50 yılını ‘işsiz’ biri olarak geçirmek zorunda kalabilirsiniz.

Soru şu: Bu işsiz güçsüz yığınlarca insan, para işini devlet veya vakıflar çözse bile, o kadar boş vakitle ne yapacak?

Bir cevap, birçoğunun bilgisayar oyunlarına sarıp, bu sektörü, daha doğrusu sanal gerçekliğe dair bütün sektörleri büyüteceği.

Fazla zamanla başka ne yapılır? Hele ömürlerin de uzayacağını düşünürsek.

Harari sanal gerçeklik şemsiyesinin altına sadece bilgisayar oyunlarını değil, tüketim, alışveriş, hatta katılan olur-olmaz, dini ibadetleri de sokuyor. İsrail’de inançları yüzünden çalışmayan, tüm günü ibadetle geçiren, hanımının kazandığı para ve devletin desteğiyle geçinen ultra dindar Musevilerden uç bir örnek veriyor. İlginçtir, bir mutluluk araştırmasında bu grup, sosyo-ekonomik seviyesi çok daha üstte, çalışan, kazanan çoğu insandan daha yüksek skorlara ulaşmış. Bu örneği, bütün gün odasında oturup bilgisayar oyunu oynayan bir ergene benzetmiş. “Çocuğu kendi haline bırakıp, çeşitli yemekleri, giysileri, şunu bunu esirgeyip, ders çalışmasını istemeden, bütün gün sadece tek bir pizza ve kola verseniz, daha mutsuz değil, daha mutlu bile olabilir” diyor.

Burada sorumluluk ve yetkinin ne kadarı, ne zaman mutluluk getirir, veya gerçekten getirir mi, belki bunu tartışmak lazım.

Yazının Devamını Oku

Yeni eğitim sistemi büyük heyecan yarattı!

8 Kasım 2017
NE var? Siz heyecanlanmadınız mı?

Bungee jumping severler, yamaç paraşütünden hoşlananlar, ralliciler. Bırakın o işleri, adrenalinin gerçek membaı başka yerde! Evladınızın, yoksa 8. sınıfta bir yeğeninizin, ne bileyim komşunuzun çocuğunun eğitimiyle yakından ilgilenmeye başlayın, kendinizi o konuya bir verin, ohoo, uçacaksınız!

Bir kere sınava girmeye karar vermiş iddialı öğrenciler için heyecan eskisinden daha büyük. Birçok sınav varken, artık tek şans haziranda 90 dakikada 60 soru cevaplamak.

Sınavda başarılı olamadıysan seni daha da büyük bir heyecan ve belirsizlik bekliyor. Eğitim bölgene göre istediğin liseye yerleştirileceksin ama, nasıl olacak meçhul.

Mesela o bölgede herkes Anadolu lisesine gitmek isterse? “Kontenjan kalmadı, o doldu, sizi meslek lisesine veya imam hatibe alalım” derlerse? Bir tip okula büyük talep varsa, diğer okullardan bu tip okula dönüştürülenler olacak mı?

Diyelim ki şahane öğrencisin, soğukkanlı birisin, sınav başarın cepte, tuzun kuru. E nitelikli okulların listesi daha belli değil. Nedense mayısa kadar da belli olmayacak. Al sana bir heyecan daha!

Eğitim kararları sadece öğrencileri ve velileri heyecanlandırmakla da kalmıyor, emlak piyasasına da hareket ve kalp çarpıntısı getiriyor!

Geçen gün “Çocuğunuzun geleceği için fen lisesine yakın sahibinden kiralık” daire ilanı vardı. Kadıköy’de, 2+1 daire, tek banyolu, kirası aylık 7000 TL. Bana fazla geldi ama tabii fen lisesi faktörü var. Anadolu liseleri, fen liseleri nereden baksan artık deniz manzarasıyla eşdeğer.

Heyecan dorukta, adrenalin tavan! Bakalım çocuklarımız bu yıl ne maceralar yaşayacak. Ülkem kafein gibi, insanı diri tutuyor!

Yazının Devamını Oku