Çocukluğumda beni tokatlayan olmaması mıydı benim hayatta tüm dertlerimi tokatlayabilme becerim, bilmem. Şiddetin her türlüsünün karşısındayım hem de sonuna kadar... Her çocuk bir ömür, bir nesil, bir dünya...
Bizim kirlenmiş zehirli zihinlerimize
inat, pırıl pırıl, işlenmemiş bir ruha sahipler ve her şeyin farkındalar.
Sessizliğin sesini duyar çocuklar...
Nezaketi, güzelliği, müthiş donanımı ve çocuklar üzerindeki tecrübelerine çok inandığım Pedagog Feriha Dildar ile konuştum bu hafta. Yaşamımdaki boşanma, bir çocuk sahibi iken birden üç çocuk sahibi olma hallerimi... Çocuklarımla iletişimimin tüm püf noktalarında onunla yürüdüm... Anne ve babaların dikkatle okumasını, not almasını, hatta saklamasını rica ederim bu sohbetin her satırını.
Şiddete tanık olan çocuklar...
Kiminin kolları yok, hiç olmamış. Kiminin ayakları yok, hiç olmamış. Kimi görmüyor, kimi duymuyor...
3 yaşından 53 yaşına kadar tanıştığım bir kişinin de yüzü asık olmaz mı?
Hepsinin yüzü gülüyor, sözü gülüyor, gönlü gülüyor...
Bitirdiği halısını gösteren, kilimini dokuyan, sabununu kalıba döken, bağlamasını çalan, dans eden, şarkı söyleyen, tablo çizen hayatın en gerçek sanatçıları onlar...
Yeter ki imkan verilsin.
Yeter ki böyle bir merkez olsun.
Bana Kafkas dansı öğreten Zabit’i... 27 sene evinden dışarı çıkmamış, çıkarılmamış ya da çıkamamış Senem’in, babam beni balkona “koyardı” deyişinin içinde gömülü olanları... Sol ayağıyla resimler yapan Muhammed’in gözlerinin güzelliğini ömrüm boyunca unutmayacağım...
TARLABAŞI'NIN MUHTEŞEM ÇOCUKLARIFotoğraflar: Levent KULU
Hayatın bana verdiği bir görev daha var artık. Sormak, dinlemek, yine ve yeniden "öğrenmek". Birazdan Tarlabaşı Toplum Merkezi’ndeki çocuklarla buluşacağım. Burası o meşhur İstiklal Caddesi’nin iki cadde kadar “arkası”. Merkeze geldiğimde 10 yıldır Tarlabaşı Toplum
Merkezi’nde çalışan, çocukların Ceren ablası karşılıyor beni. “Şimdi çocuklar gelmeye başlar, okuldan yeni çıktılar” diyor.
Duvarlarda çocukların yaptığı, bana fazlasıyla tanıdık aktiviteler, çizimler var. Rengarenk...
Az sonra kapı açılıyor. Kırmızı saçlı 7 yaşındaki Sultan geliyor nefes nefese. “Geldi mi Gülben Ergen geldi mi?” diyor. “Geldim, bak buradayım” diyorum. “Sen Gülben Ergen misin? Aaa, Gülben abla” diyor. Okuldan çıkan çocukların hepsi yanıma doluşuyor ve birlikte sokağa çıkıyoruz. Biber gazı kokusunun sindiği yaşadıkları o sokaklarda yürümeye başlıyoruz. Yaşları 5 ile 18 arasında değişen 15 çocukla yaptık bu röportajı. Onlar aynı masalı okuyup farklı hayaller kuran çocuklar: Tarlabaşı’nın muhteşem çocukları… Sorduğum sorulara öyle cevaplar veriyorlar ki bazen şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemiyorum.
Onları bir daha ziyarete geleceğimi söyleyerek çıkıyorum merkezden. Tam merdivenden inerken arkamdan bir çocuk sesleniyor: “Gülben abla çocuklarına selam söyle”.
SULTAN...TARLABAŞI ÇOCUĞU
Söyleyecek çok sözüm, anlatacak çok hikayem var.
Ama ondan daha çok, dinleyecek sözüm, dinlemek istediğim binlerce insan var.
Şimdi Hürriyet ve Kelebek ailesi bana “Git ve dinle o insanları. Dinle ve hepimize anlat” diyor.
Gideceğim...
Umutsuzluğun kader kabul edildiği mahallelere gidip öncelikle çocukları, anneleri ve tüm insanları bulacağım.
Onlara umut vereceğim, onlardan umut alacağım.
Hep birlikte umutsuzluğun kader ve alınyazısı olmayacağını ispat etmeye çalışacağız.