Paylaş
Çocukluğumda beni tokatlayan olmaması mıydı benim hayatta tüm dertlerimi tokatlayabilme becerim, bilmem. Şiddetin her türlüsünün karşısındayım hem de sonuna kadar... Her çocuk bir ömür, bir nesil, bir dünya...
Bizim kirlenmiş zehirli zihinlerimize
inat, pırıl pırıl, işlenmemiş bir ruha sahipler ve her şeyin farkındalar.
Sessizliğin sesini duyar çocuklar...
Nezaketi, güzelliği, müthiş donanımı ve çocuklar üzerindeki tecrübelerine çok inandığım Pedagog Feriha Dildar ile konuştum bu hafta. Yaşamımdaki boşanma, bir çocuk sahibi iken birden üç çocuk sahibi olma hallerimi... Çocuklarımla iletişimimin tüm püf noktalarında onunla yürüdüm... Anne ve babaların dikkatle okumasını, not almasını, hatta saklamasını rica ederim bu sohbetin her satırını.
Şiddete tanık olan çocuklar...
Anneler-babalar...
Kendinizi kandırmayın çocuklar her şeyin farkında!
◊ Çiftlerin arasında yaşanan kavgalar çocuğa nasıl yansır?
- Direkt olarak yansır. Çocuk aile sisteminin bir parçasıdır. Doğrudan tanık olmasa bile gergin anne veya baba ile iletişim halinde olacaktır. Yaşanan bu gerginliklerin çocuktaki hasarı, aile içinde sorunların ne şekilde çözümlendiği ve ailenin varlığını tehdit edip etmediği ile orantılıdır. Sevgi dolu bir çift ilişkisine tanıklık etmeyen çocukların, kendilerine değer vermeleri ve kuracakları yakın ilişkilerinde başarılı olmaları zordur.
◊ Alt katta kavga eden komşular varsa ya da çocuk dışarıda şiddete tanık oluyorsa yine aynı durum mu söz konusu olur?
- Çocuğu yakın ve uzak çevresinden bağımsız düşünemeyiz. Tüm yaşam olaylarının çocuk üzerinde değişen ağırlıkta etkileri ve kayıtlarında yeri vardır. Ancak çocuk için öncelikli olan anne-babası ile olan ilişkisi ve anne-babanın birbiriyle olan ilişkisidir. Anne-babanın çevre ve dış dünyanın olumsuz etkilerini sağlıklı bir yorum ve kapsama ile bertaraf edebilmeleri de mümkündür.
◊ Çocuklar her şeyi anlar mı?
- Çocukların bir şeyleri anlamadığını ya da onlardan bir şeylerin saklanabildiğini düşünmek, yetişkinin kendini kandırma ve rahatlatma çabasından başka bir şey değildir. Ailede ortak bir bilinçdışı vardır. Oradaki atıflar, tasarılar, arzular, kaygılar aile üyelerinin birinden diğerine ulaşır. Bu iletişim, dilden bağımsız yollarla olur. Çocukluğumuzu hatırlayalım. Pek çok şeyi bize söylenmediği halde bilirdik. Annemiz hangi yakın akrabamızla ilişkimizi onaylıyor, hangisiyle onaylamıyor? Babaannemizle arası nasıl? Hatta biraz daha zihnimizi zorlayalım. Anne-babamızın arasındaki ilişkiyi bile bilirdik. Bunların pek çoğu bize kelimelerle söylenmedi.
◊ Ama tüm bunları bildiğimizi yetişkin olduğumuzda anladık…
- Bilinçdışının yaşı ve zamanı yoktur. Çok erken yaşta çocuğun bir repertuvar oluşturma kapasitesi vardır. Onlar söze dökülemez, kelimelerle ifade edilemez. Ama kayıtta vardır. Bilmediğimiz kayıtlarımız bugün bizi etkilemeye devam etmekte. En sıradan günlük yaşantılarda bile çocuğa yansımadığını varsaydığımız ama yansımakta olan bir dolu kayıt varken, şiddet kadar zehirli, vurgulu ve etkili bir durumun çocuğun farkına varmadığı düşüncesi son derece hatalı olur.
◊ Şiddete tanık olan bir çocuk bu olayı içine atıyor ve dışarı çıkaramıyor. Çocuğun içinde kalanların birikmesi ve yıllarca içinde saklaması o çocuğa ne hissettirir?
- Güvenli kaleleri yıkılmıştır. Anne ve baba figürleri bu gibi durumda koruyucu, kollayıcı olmaktan çıkıp tehdit edici olmaya başlar. Genellikle karşılaştığımız, erkeğin kadına şiddet uygulamasıdır. Babadan aldığı bu zarar verici referans ile çocuğun dış dünyaya ve kendine güvenmesi çok büyük bir mucize olur. Baba, çocuk için dış dünyanın temsilidir. Dış dünya temsili babanın, sevgi veren anneyi yok etmesi, dış dünyanın tehdit ve tehlikelerle dolu olduğu bilgisiyle çocuğu donatır. Çocuk dış dünyaya güvenmedikçe iki tür reaksiyon verebilir. Savaşır çünkü orası tehditlerle doludur ve kendini koruması gerekir. Ya da annesi şiddet görürken bu modele aşinalık kazanmıştır ve bu sahneyi kendi hayatında tekrar edebilir.
◊ Baba dış dünyayı temsil ediyorsa anne neyi temsil eder?
- Anne koşulsuz sevginin, bakım vermenin, onarmanın, sarıp sarmalamanın en önemli temsilidir.
Kadın bedeni üzerinden konuşmaya alışmış bir toplumuz
◊ Şiddete maruz kalan bir kadının suçlu ilan edilmesini nasıl yorumluyorsunuz?
- Biz toplum olarak kadın bedeni üzerinden konuşmaya çok aşinayız. Kadın bedenine yüklenmeye, kadın figürü üzerinden slogan oluşturmaya alışığız. Oysa ki şiddet mağduru biri nasıl şiddeti belirleyen bir nesne olabilir? Nasıl bir mağdur şiddeti tetikleyebilir? Bu insanlık dışı tutuma nasıl biri kendi bedeni üzerinden onay verebilir, sebep olabilir? Böyle bir düşünceyi anlamak mümkün değil.
◊ Şiddet uygulayan insan için bunu nasıl yapabilmiş diyoruz. Bunun altında yatan sebepler neler?
- Şiddet uygulayanların çok önemli bir kısmının geçmişte şiddet görmüş ya da şiddete tanıklık etmiş olduklarını biliyoruz. Ancak bazen ağır kişilik bozuklukları, travmalar gibi başka sebepler de olabiliyor.
◊ Ağır kişilik bozuklukları ya da travmalar geçiren kişilerin çocukluklarına indiğiniz zaman nelerle karşılaşırsınız?
- Annenin koşulsuz bir yakınlık ve sevgi verebilmesi, bebeğini kapsayabilmesi, bakım verebilmesi en belirleyici olan temel yapıdır. Elbette bu annenin bir de eşi yani baba var. Eşi tarafından korunması, kollanması, onaylanması, beğenilmesi, alan tanınması, destek verilmesi bu temeli sağlamlaştıracak “güç” unsurudur. İlk aylarda annenin bebeği içine alabilmesi yani içselleştirebilmesi çok önemli bulduğumuz erken dönem deneyimidir.
◊ Bunu yapabilmek için önce anneliğe hazır olmak mı lazım?
Bunu yapabilmek için önce iyi bir anneye sahip olmak gerekli. Çünkü bir kadın, anne olduğunda önce kendi annesi ile olan hatıraları açılmaya başlar. Her şeyi onun gibi ona rağmen ya da tam tersi gibi yapmak üzerine anne ile bağlantılı bir yeni annelik oluşur. Olumsuz erken dönem deneyimleri olan her anne kötü anne olacaktır diye bir koşul yok. İnsanların kendini onarma, yenileme ve değiştirme kapasitesi vardır. Elbette annenin içinde bulunduğu koşulları da unutmamak gerekir. Nasıl bir eşle birlikte, nasıl bir sosyal ve fiziksel çevrenin içinde... Bir erkeğin eşine iyi davranması çocuğuna da iyi davranmasını sağlar.
◊ Çocuklar aldatan anne-babayı anlar mı?
- İlişkideki kopmalar, sistem içindeki güvensizlik kokusu çocuğa da yansır. Aile bir sistemdir ve bir kişiyi etkileyen unsur diğerlerini de etkiler.
ÇOCUKLARDA PSİKOLOJİK ŞİDDET
“Çocuktur o ne anlar demek hakarettir”
◊ Psikolojik şiddet meselesini de konuşmak istiyorum…
- Şiddet sadece fiziksel değildir. Tıpkı tacizin sadece eylem olmadığı gibi. Şiddet bir bakışla, bir söylemle, bir aşağılamayla, yok saymayla da gerçekleşebilir. Psikolojik şiddetin sonuçları da oldukça ağırdır.
◊ “Çocuktur o ne anlar” demek yok saymaya örnek olabilir mi?
- Olabilir. Bu çocuğun varoluşuna hakarettir. Yok sayılan bir çocuk kendini görünür kılmakta zorlanır. Sesini duyurmak için bilinen sağlıklı yöntemlere başvurma yolunu da bulamaz. Yok sayılan ya da dinlenmeyen bir çocuk ya kendini var edemeyecek ya da kendini var kılmak için daha şiddetli ve uç noktada reaksiyon gösterecektir.
◊ Aileler nelerle yüzleşmeli?
- En önemlisi anne-babanın çocuğun gerçekleştirdiği her eylemde dönüp kendilerine bakmalarıdır. Bu bakış sadece bugün ne yaptıkları değil, geçmişteki öykülerini de içermelidir. Kendi çocuklukları nasıldı? Nasıl hikayeleri var? Nasıl anne-babalarla büyütülmüşler? Ayrıca annenin dikkatini çocuk kadar eşine, kendine ve sağlıklı başka alanlara yöneltip yöneltmediğinin farkında olması gerekir.
◊ Sağlıklı olarak başka şeylere yönelmek nedir?
- Dünyada sanki başka hiçbir şey yokmuş da bir tek o varmış gibi zaman ayırabilen bir annenin kendi ihtiyaçlarını karşılamak için başka kişi ve durumlara yönelmesi aslında. Bu çocuğun da gözünü annenin dışında başka kişi ve durumlara yönelterek zenginleşmesine yardımcı olur.
ÇOCUKLARINI BİRBİRLERİNE GÖSTERMEYEN ANNELER-BABALAR
TÜM GERÇEKLERİ ANLATMAK MÜMKÜN
◊ Kayınvalidesiyle, evin bütçesiyle, kocasıyla ve daha birçok şeyle mücadele eden bir kadın ne kadar verimli bir anne olabilir?
- Elbette koşulların ne kadar zorlayıcı olduğuna bağlı olarak annelik performansı düşebilir ya da yükselebilir. Zorluklar olur, kimisi çözülür kimisi çözülmez. Ama bir şekilde anne-çocuk birlikteliğinin keyfini mümkün olduğu kadar yüksek dozda yaşamak gerekir.
◊ Çocukların dünyasına göre mi konuşmalıyız? Yoksa her şeyi anlatmalı mıyız?
- Gerçek bir tanedir. Ama yetişkin hayatının yaralı gerçeğine hiçbir çocuğu çekemeyiz. Çocukluğun bir konforu vardır. Her acı gerçeği çocuğun yaşına ve durumuna uygun bir dille, yumuşacık anlatmak mümkündür. Bunun içinde, karı-koca kavgası da vardır, hastalık da, ölüm de...
◊ Aşırı ihtimam göstermek sağlıklı bir şey mi?
- Aşırı ihtimamdan anladığımız, çocuğun kendi deneyimlerine fırsat vermemek, büyümesine alan tanımamak ise iyi bir şey değildir. Çocuğun büyümesinden keyif alabilen, kontrolü bırakabilen ebeveynler dengeyi daha iyi tutturabiliyor.
“ÇOCUKLARINIZ SİZE TEŞEKKÜR ETMEYECEK”
◊ Geçenlerde çocuklarını göremeyen ve bu yüzden intihara teşebbüs etmiş bir kadın hikayesine şahit oldum… Çiftlerin bir ayrılık sürecinin faturasını çocuklara kesmesi nasıl açıklanabilir?
- Çocuğun hem annesine hem babasına ihtiyacı vardır. Nadiren ebeveynin uygun olmayan koşullarında çocuğa güvendiği bir başka yetişkin refakat edebilir. Ancak çocuk annesi ve babası ile düzenli ve sürekli bir ilişkide olmalıdır. Çocuklarını korumak adı altında, bir diğerine göstermeyen ebeveynlere bir mesajım var: Çocuklar ileride büyük olasılıkla size, “Beni annemin ya da babamın kötülüklerine karşı korudun” diye teşekkür etmeyecekler. Aksine, araya giren ebeveyne genellikle çok öfkeli oluyorlar. Hiç kimsenin, çocuğun anne-baba ilişkisini sabote etme hakkı yoktur. Çocuğun anne ya da babasını görememesi, o çocuğun içindeki anne-babayı yaralar. Bu da çocuğun yaralanması demektir.
◊ Çocuk yaralanırsa ne olur?
- Birçok şey olabilir. Annenin temsili üzerinden yara alıyorsa annelik temsilleri eksik kalır. Baba üzerinden yara alıyorsa baba temsilleri zedelenir. Çocuğun ileride kuracağı karşı cinsle ilişkideki en önemli referanslar, okuduğu kitaplar ya da izlediği filmler değildir. Anne ve babamızın ilişkileri karşı cins ilişkilerimizde en önemli referanstır. Sağlıklı gerçekleştirilmiş bir boşanmadan sağlıklı çocuklar çıktığına çok tanıklık ettim. Ama annesi babası boşanamadığı veya boşanma esnasında bu meseleleri halledemediği için hastalanan çok çocuk gördüm.
◊ Çocukların fizyolojik olarak çok sık hastalanmasının altında psikolojik sorunlar mı yatıyor?
- Fizyolojik olan durumlarına bir şey söylemem ama dille söyleyemedikleri şeyleri bedenleriyle söylediklerine çok tanık oldum.
◊ Ebeveynler bu durumu nasıl anlayabilir?
- Annelerin ve babaların, çocuklarının davranışları üzerine düşünmeleri ve o davranışlarının nedenlerini merak etmeleri yerinde olur.
ARAŞTIRMALAR
Ailede, kadın şiddete uğradığında, bu ailelerin yüzde 60-75’inde çocuklar da şiddete maruz kalır.
Şiddet anında çocuklar, yüzde 37,5 düzeyinde ağlamakta, yüzde 38,6-25,0 oranında araya girerek anne babasını sakinleştirmeye uğraşmakta, yüzde 36,4-10,2 oranında ne yapacağını bilememekte, yüzde 44,3-15,9 ise anneyi şiddete karşı korumaktadır.
Şiddet görmüş kadınların yüzde 47,6’sının depresyon, yüzde 17,9’unun intihar riski, yüzde 63,8’inin ise travma sonrası stres bozukluğu gördüğü tespit edilmiştir.
249 hamile kadından, yüzde 28,9’unun en az bir kez evlilik süresince, yüzde 12,4’ünün evlilik öncesi dönemde, yüzde 4,8’inin hamilelik sürecinde fiziksel şiddete uğradığı tespit edilmiştir.
Bu kişilerden yüzde 30,5’i hamilelik süresince sözel şiddete, yüzde 4,4’ü ise cinsel tacize maruz kalmıştır.
ÇOÇUKLARIN HAYATINDAN TELEVİZYON MESELESİNİ KALDIRMAMIZ LAZIM
◊ Bazı evlerde tüm gün televizyon açık olur. Ve çocuk, sabahtan akşama kadar televizyondaki programlara maruz kalır.
Bu durum onları nasıl etkiler?
- Çocukların hayatından bu televizyon meselesini mümkün olduğunca kaldırmamız lazım. Bazı Avrupa ülkelerinde 3 yaşına kadar çocukların televizyon izlemesi kanunlarla yasaklanmıştır. Özellikle 0-3 yaş arasında çocuklara televizyon izlettirilmesini tavsiye etmiyoruz. Falan programlar falan yetenekleri geliştirir kısmı tamamen hikayedir. Çocuğa uygun olmayan yetişkin programlarının dışında çocuk filmlerinin, özellikle çizgi filmlerin içindeki “sempatikleştirilmiş” şiddete karşı dikkatli olmak zorundayız. Sempatikleştirilmiş şiddet, gerçek şiddete karşı bir süre sonra duyarsızlaşmayı kaçınılmaz kılar.
Öfkeyi nasıl kontrol altına alabiliriz?
◊ Çocuktaki olumsuz duygularla nasıl baş edebiliriz?
-Toplumumuzda genellikle olumsuz duyguları ya yok saymak ya da bunları öfke ile dışarı çıkartmak gibi eğilimlerimiz var. Biz üzülüyoruz, kızgınız… Kıskanıyoruz yine kızgınız… Hayal kırıklığına uğruyoruz, çoğunlukla kızgınız... Kızgınlığı da bir duygu değil bir davranış gibi anlıyor ve yaşıyoruz. Oysa öfke bir duygu, saldırganlık bir davranıştır. Her çocukta olumlu duygular kadar olumsuz duygular da vardır. Olumsuz duyguya temas etmek ve ifade etmek için her çocuğun bir alana ihtiyacı vardır. Çocuğun içindeki vanaları kapatırsak iç basıncı da artar. Olumsuz duyguların sözcüklerle ifade edilmesine alan açmak ve olumsuz duyguya onay vermek gerek.
◊ Tıpaları kapatmak dediniz… Çocuğa, “ayıp, yapma, zıplama” gibi şeyler söylemek de iç basınca mı neden olur?
- Evet. Bazen tam tersi öfke hiç yokmuş gibi davranmak da aslında içerideki vanayı kapatmaktır. Bazen anne-babalar saldırganlık ve olumsuz duygu çağrıştıran ifadeleri yok sayma eğiliminde olabilirler. Halbuki olumlu duygular kadar olumsuz duygular da insana aittir.
◊ Arkadaşıyla bir oyuncak için tartışan çocukların davranışı sizce olumlu mu?
- Elbette. Gerçek bir ilişkide çatışma olmaz mı? Çocuğun duygusunu biraz yüksek sesle söylemesinin bir sakıncası yok. Koltuğa ya da birinin çantasına tekme atan bir çocuğun davranışını tabii ki durduracağız. Ancak çocukların gerçek ihtiyacı anlaşılmaktır. Elbette durdurulmak da bir ihtiyaçtır, ama anlaşılmak daha önce gelir. Yani altta yatan duyguyu anlamadan, istenmeyen davranışı durdurmak imkansızdır.
◊ Çocuklara “haklısın” demek onları anlamada sihirli kelime midir?
-Duyguya onay vermeden davranışı denetleyemezsiniz. Duygu varsa vardır yoksa yoktur. Yani var etmeye ya da yok etmeye biz muktedir değiliz. Bu duygunun davranışa dökülüş biçiminde tabii ki çocuklara yardım edeceğiz. Bazen reddedeceğiz o davranışı, bazen yön değiştireceğiz, bazen kabul edeceğiz, bazen erteleyeceğiz. Elbette çocukların davranışına sınır koymak gerekir. Ama davranışa sınır koymak, duyguyu kabul etmemek anlamına gelmez. “Şimdi çikolata yemek istiyorsun haklısın ben olsam ben de hepsini yemek isterdim ama önce yemek yemelisin” gibi.
IPAD NESLİ Mİ SAKLAMBAÇ NESLİ Mİ?
◊ Ipad’le büyüyen çocuklarla saklambaç oynayan çocuklar arasında farklılıklar var mı?
- Teknoloji bugünün nimetlerinden biri ve onları bu nimetten soyutlayamayız. Ancak avantajlarının ve dezavantajlarının farkında olmalıyız. Özellikle internet üzerinden kurulan sanal ilişkilerin gerçek ilişki referanslarından çok uzak olduğunu düşünüyorum. Orada sanal olarak edinilen deneyimler gerçek hayatı nasıl etkileyecek doğrusu bu konuda kaygılarım var.
◊ Ne gibi kaygılarınız var?
Gerçek ilişkide karşınızdakinin yüzünü görür, gözüne bakar, sesini duyarsınız. Sanal alemde insanların kendisini idealize ettikleri şekilde göstermesi mümkün. Bir ben üzerinden varlık gösterebilirler.
Gerçek benliği ve gösterdiği benlik arasındaki ayrım kişilik gelişimini olumsuz etkileyebilir. “Gülümseyip selfie çektiğimde aslında oradaki gerçek duygum değil ve ben bu ikisinin arasında yabancılaşma yaşıyorum” diyen ergenler de biliyorum.
Hep kazanmak şart mı?
Çocukların oyunlarda ne olursa olsun kazanan konumuna geçebilme şanslarının olması başlı başına bir sorun. Bu oyun biçimi çocuğa sürekli kazanan olmayı öğretiyor. Bunun önemli birkaç sakıncası var. Çocuk gerçek kaybetmeyi deneyimleyemiyor. Para ile can satın alarak da kazanabiliyor. Toplum olarak ve dünya olarak manevi değerleri geliştirmeye çalışırken para ile her şeyi yapabileceği duygusunu, açgözlülüğü öğretiyoruz. İnsanoğlu bir taraftan maneviyatı geliştirme çabası içindeyken, öte yandan da materyalizmin, parayla her şeyi halledeceğine dair bir inancın pompalandığı bir sektörü yürütüyor.
Sosyal medyaya dikkat
◊ Anne-babalar, çocuklarını sosyal medya konusunda nasıl eğitmeli?
- Burada en tehlikeli olan, ergenin kendisine dair yaptığı paylaşımların arkadaş çevresi ile sınırlı kaldığına dair inancı. Kendini çok geniş kitlelere transparan kılmakla ilgili nasıl bir risk altında olduğunun çoğu zaman farkında olmayabiliyor. Anne-babaların işbirliği içinde çocuklara bu konuda gerekli eğitimi vermeleri gerekiyor.
Günümüz çocukları neden sabırsız?
- Son zamanlarda çocuklarda sabrın ve metanetin giderek azaldığını görüyorum. Değerlerin, hedeflerin bu kadar sık değiştiği, bilgiye bu kadar kolay ulaşılabilen ve sabitliğin olmadığı ortamdan çocuklar da nasibini alıyor. Beklemeyi, bir amaç için uzun süreli çaba göstermeyi öğrenemiyorlar.
Fotoğraflar: Levent KULU
Paylaş