Yıkılan meyhaneler için anıt diken şehir

Bence Barcelona, Gaudi ve dünyada beş ‘Dünya Mirası’na sahip tek şehir olmanın ötesinde başka kimlik kazanmış bile.

Benim bu şehirdeki en büyük şansım, buraya yaklaşık 20 yıl önce yerleşmiş olan çocukluk arkadaşım. Onunla şehrin en olmadık sokaklarına dalıyoruz. Kırmızıbiberli ahtapotu en iyi pişiren, ‘tapas’ları en iyi hazırlayan kuytu lokantalara gidiyoruz.

HER gittiğimde beni daha fazla şaşırtan bir şehir Barcelona.

Her seferinde bir başka sürpriz, bir başka renk.

Bu belki de Barcelona’nın giderek zenginleşmesinden de kaynaklanan bir şey.

Kişi başı milli gelir İspanya’da 19 bin 642 dolar iken, Katalanya’da 24 bin dolar.

Barcelona zenginleştikçe güzelleşen, zenginliğini paylaşan bir şehir.

Paylaşan diyorum çünkü son bir araştırmaya göre, bu şehirde 190 ülkeden 223 değişik lisan konuşuluyormuş.

Nüfusunun yüzde 14.6’sı yabancı.

Üstelik yabancılar Paris’teki gibi gettolarda filan değiller.

Şehir çeşitliliği, çok kültürlülüğü kucaklamış.

Zenginliğinin bir yararı da şu:

Kapılarını dünyanın en ünlü mimarlarına açmış.

Sahil şeridinde yürürken karşınıza neredeyse bir bina büyüklüğünde metal bir uçan balık çıkıyor.

Bilbao’daki Guggenheim Müzesi’nin mimarı Frank Gehry’nın eseri.

Geceleri ışıltılar saçan füze şeklindeki bina Torre Agbar.

Onu da Fransız mimar Jean Nouvel yapmış.

Düşünün ki, bu bina Barcelona Sular İdaresi’ne ait.

Telefonica Şirketi’nin 188 metrelik kulesi bir başka ünlü mimarın.

İspanyol Santiago Calatrava.

Torre Collserola
zamanımızın en yenilikçi mimarlarından İngiliz Norman Foster’in yapıtı.

EN İYİ AHTAPOT PİŞİREN LOKANTA

‘Barcelona Süreci’nin 10. yıldönümü için inşa edilen kongre kompleksinin yapımını, İngiltere’deki Modern Tate Müzesi’ni yenileyen İsviçreli Herzog&De Meuron üstlenmiş.

Liderlerin buluştuğu esas binaya giremedik ama basın kartlarımızı aldığımız mavi ve geometrik şekiller halinde kesilmiş aynalı bina tek kelimeyle korkunçtu.

Umarım bu ‘mavi/aynalı’ bina Barcelonalı yetkililerin umudunu kırmaz da kapılarını ünlü mimarlara açmaya devam ederler.

Tabii bu arada adım başı karşınıza çıkan Gaudi binalarını saymıyorum bile.

Bence Barcelona, Gaudi ve dünyada beş ‘Dünya Mirası’na sahip tek şehir olmanın ötesinde başka kimlik kazanmış bile.

Benim bu şehirdeki en büyük şansım, buraya yaklaşık 20 yıl önce yerleşmiş olan çocukluk arkadaşım.

Onunla şehrin en olmadık sokaklarına dalıyoruz.

Kırmızıbiberli ahtapotu en iyi pişiren, ‘tapas’ları en iyi hazırlayan kuytu lokantalara gidiyoruz.

Koltukları en rahat kafelerde sohbet ediyoruz.

Barcelona Zirvesi’nin sona erdiği gün, gönül rahatlığıyla sahilde, hemen kumsalın başladığı yerde bir lokantada yemek yiyoruz.

BELEDİYENİN ÖZRÜ

Yemekten sonra Barcelona’nın eski balıkçı mahallelerinin olduğu Barcelonetta’ya doğru bir yürüyüş yapıyoruz.

Gökyüzü hem güneşli, hem bulutlu.

Işığın en güzel göründüğü bir hava.

Belediyeye ait havuzun önünde Barcelona Olimpiyatları’nın anısına anlamlı bir anıt.

Dikkatlice bakınca sporcular görünüyor.

Arkadaşım anlatıyor:

‘Barcelonetta eskiden çok hoştu kumsaldaki köhne meyhaneleriyle. Sahili açmak için hepsini yıktıklarında bayağı üzüldüm...’

Ama üzülen sadece o değil...

Belli ki, çevredekiler de tepkilerini dile getirmiş ve kumsalın tam ortasında meyhanelerin anısına bir anıt dikilmiş.

Üst üste minik evlerden oluşan bir anıt.

Barcelona Belediyesi’nin eski günlere nostalji duyanlara bir özrü.

Hırpalanmaktan bitap düşmüş, ipe sapa gelmez projeler karşısında boynu bükük İstanbul’u düşündükçe nasıl kıskanmam Barcelona’yı.

Ünlü mimarlarını da, yıktığı meyhanelere anıt diken belediyesini de.
Yazarın Tüm Yazıları