Roseneck Lokantası'nın sahibi Adnan Oral'ı müşterileri ‘Adriano'' diye çağırıyor.
Zira Roseneck şehrin en iyi İtalyan Lokantaları'ndan biri.
Siyah beyazın hakim olduğu son derece şık Trenta Sei de öyle. Onun da sahibi Türk.
Adnan Oral'a ‘‘Peki neden Türk mutfağı değil İtalyan mutfağı’’ diye soruyorum.
Meğer Oral'ın yarasına parmak basıyormuşum.
Yıllardan beri bir Türk Lokantası'nın hayalini kuruyormuş.
‘‘Almanlar en iyi İtalyan mutfağını tanıyor. Türk mutfağını da sevecekleri günler gelecek ama henüz erken.’’
Bu şu demek: Almanya'da işyeri açan Türkler her şeyden önce para kazanmayı garantilemek istiyorlar. Hayaller ve istekler, işlerini ve yerlerini sağlamlaştırdıktan, ekonomik güce kavuştuktan sonra gerçekleşecek.
Adnan Oral, önümüzdeki ay Berlin'de açacağı ikinci lokanta ile yine İtalyan mutfağı sunacak.
Roseneck'te yemek yediğimiz gece Mercedes Benz'in üst düzey yöneticilerinden biriyle tanışıyoruz. O da gecenin bir vaktinde, makarnalar yendiğinde, şaraplar içildiğinde çalınan Türk müziğinin çekiciliğine kapılıp pisttekilere katılıyor.
Adnan Oral'ın anlattıklarına göre, geçen hafta da bir doğum günü kutlaması için Roseneck'e gelen Berlin Filarmoni Orkestrası'nın müzisyenleri de aynı şeyi yapmışlar.
İtalyan lokantalarının asla sunamayacağı bir eğlence bu.
Hasan Kurtkan'ın şef garson olduğu Paris Bar Berlin'in diğer bir gözde mekanı. Fransız mutfağını sevenlerin geldiği Paris Bar'da yemek yediğimiz gece Federal Almanya İçişleri Bakanı Otto Schily masa komşumuz.
Bir grup Türk işadamıyla birlikte yemek yiyen Almanya doğumlu manken Semra Şen, bir işadamının elinden kaptığı gümüş tespihi İçişleri Bakanı'na verirken derhal fotoğraf makinemize sarılıyoruz.
Otto Schily, bir hafta önce Ankara'da olduğunu anlatıyor.
Çektiğimiz fotoğrafı ona göndermemizi rica ediyor.
Berlin'de gördüklerimize bakılırsa Türklerle Almanlar arasında su sızmıyor ama iş AB üyeliğine gelince durum değişiveriyor.
Bu şehre bir önceki gelişimde, resmi çevrelerin Türkiye'nin üyeliğine nasıl kuşkuyla baktıkları aklımda.
İşte bu yüzden buradaki Türklerin ekonomik bir güç olmaları lobicilik açısından son derece önemli.
Berlin'de konuştuğumuz Türk-Alman İşadamları Derneği Başkanı Bahattin Kaya'ya göre, son 10 yılda Türk işletmeleri her yıl yüzde 10 oranında artmış. Türkiye Araştırmalar Merkezi TAM'ın verilerine göre, Berlin'deki Türk işletmelerin sayısı 5 bin 500.
İlginç bir nokta daha.
Berlin'de iş gücünün pahalı olması dolayısıyla yatırımların doğu eyaletlerine ve Polonya'ya kaydırılması sonucu işsiz kalan Türkler çareyi kendi iş yerlerini açmakta bulmuşlar.
Türk-Amerikan İş Konseyi'nin sancılı zirvesi
DEİK bünyesindeki Türk-Amerikan İş Konseyi'nin, ABD'deki muhatabı American Turkish Council (ATC) ile Washington'da 16-19 mart tarihleri arasında yapacağı konferans Irak ile ilgili gelişmeler yüzünden oldukça sancılı bir döneme rastlıyor.
Türk-Amerikan İş Konseyi'nin yeni Başkanı Vural Akışık'ın ‘‘ben kriz adamıyım’’ demesi boşuna değil.
Verdiği örneklere bakılırsa haksız da değil.
Pamukbank'ın en kötü dönemlerinde yönetimi devralmış. İnterbank, Ziraat Bankası'ndaki deneyimleri de öyle.
Washington'daki konferans, ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin zor bir dönemeçten geçtiği sırada gerçekleşecek. ABD'nin fütursuz Irak politikasının Türkiye'de ne denli tepki çektiği ortada.
Madalyonun öbür yüzünde ise ABD'de bazı çevrelerin birinci tezkerenin reddi nedeniyle Ankara'ya diş bilediği gerçeği var.
Bu ortamda Türk-Amerikan İş Konseyi'nin temasları verimli olabilecek mi?
Vural Akışık ‘‘'Şans mı, yoksa gerçekten kötü bir durum mu kafam karışık’’ diyor. ‘‘Zira ülkeler arasındaki ilişkileri tekil olaylar değil karşılıklı menfaatler belirler. İlişkileri yumuşatmak bir çaba işi. Bu konferans bu tür çaba göstermek için bir fırsat da olabilir.’’
Savaşın Türkiye ekonomisine etkileri tartışılıyor
E-postama ODTÜ Mezunlar Derneği'nin gönderdiği bir mesajı aktarıyorum.
Bugün, saat 19.00'da, Şişli Belediye Başkanlığı Binası Toplantı Salonu'nda (Esentepe) ‘‘Savaşın Türkiye Ekonomisine Etkileri’’ konulu bir toplantı düzenleniyor.
Toplantıya ODTÜ'den Doç. Dr. Cem Somel, Bilkent Üniversitesi'nden Prof. Dr. Erinç Yeldan, SBF'den Prof. Dr. Korkut Boratav katılıyor.
Porto Alegre'deki Dünya Sosyal Forumu'na katılan Prof. Dr. Erinç Yeldan'ın dahil olduğu Bağımsız Sosyal Bilimciler grubu, Türkiye'nin savaş ile İMF paketi arasında sıkışmaya mahkum olmadığını savunuyor.
Grup, örnek olarak da, dış piyasalardan kaynak girişine bel bağlayan bir büyüme modelini terk ederek, ulusal ekonominin güçlendirilmesi ve yurt içi talebin teşvikine dayalı modeller arayışına giren Çin'i, Tayland'ı, Filipinler'i gösteriyor.
Grup hakkında bilgi almak isteyenler www.bagimsizsosyalbilimciler.org adresine bir göz atabilirler.
Bu arada telefonla konuştuğumuz Prof. Dr. Erinç Yeldan'a ‘‘bütçe yoksulu vuruyor’’ diyen Dünya Bankası Türkiye Temsilcisi Ajay Chhibber'in çıkışını sordum.
‘‘Ajay Pakistanlı olduğu için kalkınmanın sancılarını, yoksulluğunu biliyor. İçgüdüsel bir tepki gösterdi’’ diyor.
Ne yazık ki, ‘‘içgüdüsel tepki’’nin nasıl geri adıma dönüştüğünü hep birlikte gördük.