‘‘Davos'tan bugüne bir sonuç çıktıysa kadar dişimi kırarım’’ diyenler, ‘‘zeytinyağlı dolmalı-kebaplı Türk gecesi'nin hesabını soranlar.
Gereksiz spekülasyonlar, gereksiz polemikler.
Lafı fazla da uzatmadan bir, iki şey söylemek istiyorum.
Davos'a bu yıl 24 devlet başkanı, 82 bakan, uluslararası örgütlerin 67 başkanı, 13 sendika lideri, 74 sivil toplum örgütü lideri, 177 akademisyen, 1300 işadamı, 300'e yakın gazeteci geldi.
Birbirinden ilginç toplantılar yapıldı. Yeni görüşler çarpıştı, yeni ufuklar açıldı. Yıllardan beri halledilmeyen kimi meseleler yine masaya yatırıldı, yine tartışıldı.
Kimi zaman bir şey çıkmadı, kimi zaman somut sonuç alındı.
Meselá, Birleşmiş Milletler'in Milenyum Deklarasyonu'ndaki sosyal, ekonomik ve çevresel hedeflerinin izlenmesi için ‘‘Global Yönetişim İnisiyatifi' oluşturuldu.
Söz konusu inisiyatif, 189 ülkenin imzaladığı deklarasyonda hangi vaatlere uyulduğunu, hangi vaatlere uyulmadığını yılda bir kez rapor haline getirecek.
Hatırlatayım. Deklarasyonda, dünyadaki yoksulluğun 2015 yılına kadar yarıya indirilmesi, yine 2015'e kadar tüm ülkelerde ilkokul eğitiminin sağlanması, AIDS ile mücadele gibi hedefler var.
‘‘Bunlardan yine bir şey çıkmayacak’’ diye burun kıvırabilirsiniz.
Peki ama bunların tartışıldığı bir platform hiç mi olmasaydı?
Türk Gecesi meselesine gelince.
Seehof Oteli'ndeki davet tek kelimeyle kusursuzdu.
Ne yemeklerde, ne mankenlerin gösterisinde hiçbir abartı yoktu.
Uzun masa şeklinde, son derece rafine bir Türk mutfağının sunulduğu bir büfe vardı.
Yanılmıyorsam, 2000 yılı Ekonomik Forumu sırasındaydı.
Hindistan, Kongre Merkezi'nin hemen girişinde muazzam bir davet vermişti. Büfe sayısı belki yediydi, belki sekiz. Hintli mankenlerin sunduğu defile ise bir saate yakın sürmüştü. Davetin bitiminde de, elimize tahta, boyalı Hint işi minik kutular tutuşturmuşlardı.
Maalesef şöyle bir gerçek var: Gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelerden daha fazla tanıtımlarını yapmak zorundalar.
Devir artık tanıtım devri.
Bombay'a, Kalküta'ya gittiğinizde açlar ordusunu, sokaklarda yatan insanları görüyorsunuz.
Hindistan'da 600 bin köye, ülkenin yaklaşık 10 yıl önce uygulamaya soktuğu serbest piyasa reformlarının hiç uğramadığı hesaplanıyor.
Öte yandan Hindistan 50 milyar dolarla dünyanın ikinci software ihracatçısı. Büyüme hızı yüzde 7.7 civarında. Çin ile birlikte geleceğin ekonomisi olma yolunda.
Bombaylı, Kalkütalı yoksuluna rağmen Davos'taki o geceyi yapmak zorunda.
Yapacak ki, tanınsın, uluslararası ilişkiler kurulsun, malını satsın, yabancı yatırımcı gelsin.
Hindistan örneğini bir yana bırakalım.
Şimdi sorarım size, Davos’a artık gelinmiş, böyle bir yerde neden tanıtım fırsatını kaçıralım?
Çin, Hint ve Fransız mutfağı yanında ne yazık ki pek de esamisi okunmayan (kanımca çok daha değerli olduğu halde) Türk mutfağını dünyanın kremasına neden tanıtmayalım?
Tanıtım için önerileriniz varsa lütfen bekliyorum. En kolayı eleştirmek çünkü.
Clinton, Türkiye'yi AB'ye taşıma gönüllüsü
GEÇTİĞİMİZ yıl Dünya Ekonomik Forumu'nda ‘‘Geleceğin Global Liderleri’’ arasında seçilen CPS Danışmanlık Grubu'nun Genel Müdürü Tulû Gümüştekin, bu yıl Davos'ta yeniden eski ABD Başkanı Bill Clinton'ın yolunu kesmiş.
Yeniden diyorum zira Gümüştekin geçen yıl New York'a taşınan forumda Clinton ile sabah kahvaltısında karşılaşmış ve onu AB konusunda iyice sıkıştırmıştı.
Bu yıl eski başkana ‘‘sonuçtan memnun musunuz’’ diye yine AB'yi sormuş.
Clinton'ın TulûGümüştekin'e söyledikleri şöyle: ‘‘Büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Bush Yönetimi'nin bu konuda elinden geleni yaptığına inanıyorum ama bu yönetimin gündeminin oldukça farklı olduğunu kabul etmek gerekir.’’ Ve ilave etmiş: ‘‘Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne taşımak misyonunu gönüllü olarak üstlenebilirim.’’
Şirket evliliklerine daha yeni ısınıyoruz
GEÇTİĞİMİZ yıllarda Dünya Ekonomik Forum toplantılarının yıldızları şirket evlilikleri gerçekleştiren CEO'lardı.
Steve Case, Jean-Marie Messier ve benzerlerinin kurumlarından geçilmezdi. Bu saydığım isimlerin başlarına neler geldiğini biliyorsunuz.
Geçenlerde istifa eden Case'in önayak olduğu AOL-Time Warner evliliği 2002 yılında 100 milyar dolar zarar etmiş. Sözün özü, şirket evlilikleri batıda aynen ‘‘yeni ekonomi’’ balonu gibi kof çıktı.
Türkiye'nin bu konuda nasıl yol aldığını ilk kez araştıran Ernst&Young Kurumsal Finansman Bölüm Başkanı Can Deldağ ile konuşuyoruz.
Şirket evliliklerinin (Deldağ, evlilik yerine birleşme ya da satın alma sözlerinin kullanılması gerektiği görüşünde) başarısızlığında şu nedenler yatıyor.
Her birleşme kendi rekabetini yaratıyor.
Yeni evlenenler gelire değil maliyete odaklanmış olduklarından pazardan uzaklaşıyorlar.
Türkiye'deki duruma gelince...
Ernst&Young'ın anketine göre, şirket evlilikleri 2002 yılında 1 milyar doların altında kalmış.
Bu rakam Çin'de 20 milyar dolara yakın. Türkiye'deki en başarılı birleşmeler Unicredito-Koç ve HSBC-Advantage birleşmeleri olmuş.