GEÇEN hafta Samsun gemisiyle Posedonia Fuarı'na yaptığımız yolculukta Türk denizciliğinin sorunlarıyla haşır neşir olduk.
Denizciliğin sorunlarıyla ilgili yazacak bir sürü şey varken, bu kez Roma'da FAO'nun Gıda Zirvesi'nde dünyanın açlık meselesi çıktı karşımıza.
FAO'nun Roma'daki merkezi faşist diktatör Mussolini'nin 1938 yılında ‘‘Sömürgeler Bakanlığı’’ için inşa ettirdiği binada.
Mussolini kurmayı hayal ettiği bakanlığı asla buraya taşıyamamış.
Onun yerine, FAO kurulduğundan yedi yıl sonra yani 1952 yılında merkezini buraya nakletmiş.
İlki 1996 yılında yapılan Dünya Gıda Zirvesi'nin ‘‘Beş Yıl Sonra’’ olarak anılan ikincisi bu binada yapılıyor.
Bir daha hatırlatmakta yarar var. İlk zirvede, hedef 2015 yılına kadar dünyadaki 800 milyon aç insanın sayısını yarıya indirmekti.
Ama Roma'da anlaşıldı ki, 2015 yılında bu hedefe asla ulaşılamayacak.
Bunun için yılda 20 milyon insanı açlığın pençesinden kurtarmak gerekiyordu.
Ne yazık ki ancak yılda 8 milyon insan kurtarılabildi.
Şimdi yeni hedef 2030 yılı.
Yani aç nüfusun yarıya indirilmesi 15 yıl daha uzatıldı.
Peki hedefe neden ulaşılamadı?
Roma'da tartışılan nedenler şöyle özetlenebilir:
Dünya ticaret sistemi gelişmekte olan ülkelerin aleyhine.
Yani gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin ürünlerine kapılarını kapatmış durumda.
İkinci önemli nokta, gelişmekte olan ülkelerde kırsal kalkınma planlaması son derece yetersiz.
Doğal kaynaklar kötü kullanılıyor.
Zengin ülkeler politik kararlılık göstermiyor.
Anlayacağınız liste böyle uzayabilir.
Roma'da özellikle vurgulanan ve Türkiye'yi açlıktan ziyade ilgilendiren bir mesele var: Tarım.
Buraya gelen Dünya Bankası Başkan Yardımcısı İan Johnson bakın ne diyor bu konuda: ‘‘Tarım sürdürebilir kalkınma ve yoksullukla savaşın tam merkezinde. Verimli olduğu takdirde ekonomileri kalkındırma potansiyeline sahip.’’
Kabul edin ki bu Türkiye açısından biraz da kafa karıştıran bir tespit.
Tarımsal sübvansiyonların kaldırılmasını talep eden aynı Dünya Bankası değil miydi? Türkiye'de bir kesim ‘‘tarım öldürülüyor’’ diye ayağa kalkmamış mıydı?
AB'ye uyum için ‘bitki pasaportu’ da geliyor
TARIM Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp, Ankara'da Liderler Zirvesi'ndeki malum gelişmelerden sonra son dakikada Roma'ya gelmekten vazgeçiyor.
Tarım Bakanlığı'nı temsilen, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü'nden Dr. Hüseyin Sungur, AB ile Uyum Koordinasyon ve Dış İlişkiler Başkanı Sinan Varol, aynı daireden Başkan Yardımcısı Gülgönül Büyükdora ve Koruma ve Kontrol Dairesi gıda mühendisi Leyla Alma burada.
Bakanlığın yetkilileriyle tarım meselesini konuşuyoruz.
Dr. Sungur, ‘‘Ya tarımsal üretim ya açlık’’ sloganını benimsediklerini söylüyor.
Türkiye tarımdan vazgeçemez.
Bu bir gerçek.
Sanayileşmiş ülkelerin hiçbiri tarımdan vazgeçmiş değil.
Hollanda'nın örneğin tarımsal ürün ihracatı bizim toplam ihracatımızdan daha fazla.
ABD'nin buğday üretimi neredeyse bizim beş katımız.
Tarımsal nüfusu yüzde 1.5 ila 2 olduğu halde ileri teknoloji nedeniyle verim yüksek.
Bizde nüfusun yaklaşık yüzde 40'ı kırsal kesimde yaşıyor ama verim düşük. Hem de kırsal nüfusun hemen hemen tamamının tarımla uğraşmasına rağmen.
Peki çare?
Önce nüfusun köylülükten çiftçiliğe geçmesini sağlamak, tarım yan sanayiini geliştirmek, Şanlıurfa'daki Koç-Ata Çiftliği gibi yerleri çoğaltmak.
Tarım Bakanlığı'nın önde gelen isimleriyle Roma'da bir araya gelme fırsatını bulunca, hemen hormon ve sebzelerdeki zehirli kalıntılar meselesini soruyorum.
Öğreniyorum ki, AB ile uyuma dönük Tarım Bakanlığı'nın sürdürdüğü çalışmalar çerçevesinde tarım ürünlerinin daha iyi kontrol edilmesini sağlayacak ‘‘bitki pasaportu’’ geliyor.
2003 yılından itibaren uygulanacak ‘‘bitki pasaportu’’ ne?
Pazardan veya marketten aldığımız ürünün kimin tarafından üretildiğini gösteren bir belge.
Bu arada Türkiye'deki hayvanların yüzde 75'i de ‘‘küpelenmiş.’’
AB mevzuatının yarısı tarıma ayrılmış.
Yani 80 bin sayfanın 40 bini tarım.
Türkiye'nin tarım konusunda AB ile uyum sağlamak zorunda kaldığı 600'e yakın madde var.
Bu yüzden ‘‘AB'nin yolu Kopenhag kriterlerinden değil, tarımdan geçer’’ deniyor.
GMO'lara dikkat
ABD her zirvede olduğu gibi Gıda Zirvesi'nde de ağırlığını koyuyor.
ABD'nin bastırmasıyla, AB ülkelerinin, çok sayıda STK'nın karşı çıkmasına rağmen ‘‘Genetik olarak değişime uğramış organizmalar’’ yani kısaca GMO'lar açlığa çare olarak sonuç bildirisine giriyor.
GMO'lar bizde pek tartışılmıyor, hatta bilinmiyor.
Genleri üzerinde oynanmış bitkilere GMO deniyor.
Mesela, böceklere karşı dayanıklı bir gen aşılanıyor, böylece bitkinin genetik yapısı değişime uğruyor.
ABD, GMO'ları yaygın şekilde kullanıyor, AB ise buna sıcak bakmıyor.
Yıllardan beri AB ile ABD arasında bu konuda süregelen bir çatışma var. Çünkü GMO'ların insan sağlığı üzerinde etkisinin ne olduğu pek bilinmiyor henüz.
Mesela İtalya'da GMO'lar tamamıyla yasak.
Dünyadaki GMO ürünlerinin yüzde 99'u ABD, Arjantin, Kanada ve Çin'de üretiliyor.
GMO'lara karşı çıkan STK'lar ‘‘Bakın Arjantin'i açlıktan kurtarmadılar’’ diyorlar.
Türkiye kamuoyu henüz bu konuda bilgilendirilmiş değil.
Hayvan yemlerinde GMO kullanıldığı söyleniyor.
Tarım Bakanlığı AB ile mevzuat uyum çalışmaları çerçevesinde GMO konusunda birtakım çalışmalar yapıyor.