BAŞBAKAN Erdoğan "en az üç çocuk yapın" söyleminden asla vazgeçmiyor.
Üç gün önce Trabzon’da yine aynı şeyi tekrarladı.
Son yıllarda halk arasında "bakabileceğin kadar çocuk" fikri giderek yaygınlaşsa da Başbakan Erdoğan ısrarlı.
"Çocuk bereketiyle gelir..."
Ne yazık ki öyle olmadığını cami avlularına bırakılan bebeklerden biliyoruz.
Bir de işin rakamsal yanı var.
Örneğin elimin altındaki "Eğitim İzleme Raporu 2007" Türkiye’de çocukların durumunu ortaya koyuyor.
Rapor, Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi bünyesindeki Eğitim Reformu Girişimi tarafından hazırlanmış.
Kısa adıyla ERG, 2003 yılından beri uzmanlarla birlikte eğitim reformlarını izliyor, politikalar üretiyor.
Sözünü ettiğim raporun amacı eğitimde son 10 yılın bilançosunu çıkartmak.
Zorunlu eğitimin beş yıldan sekiz yıla çıkarıldığı 1997 yılından itibaren neler yapılmış?
Hangi reformlar gerçekleştirilmiş?
Eğitim eşitsizliği, kız-erkek uçurumu hangi oranlarda giderilmiş?
"Eğitim İzleme Raporu 2007" bunları mercek altına almış.
Ancak alırken çocuklarla ilgili çok çarpıcı bilgilere de ulaşmış.
Bunlardan bazıları aşağıda:
İlköğretim çağındaki her üç çocuktan biri yoksul hanede yaşıyor.
Yoksulluk oranları şehirde ve kırsal alanlarda farklı.
İlköğretim çağında olduğu halde okula devam edemeyen her beş çocuktan biri "çalışmak zorunda".
İlköğretim çağındaki çocuklar yetersiz besleniyor. Demir eksikliğinden kaynaklanan beslenme anemisini yüzde 25-30 oranında.
Okula gitmeyen her beş çocuktan üçü kız.
78 bine çocuk tarım işçisi olduğu tahmin ediliyor.
Rapordan verdiğim sadece bu bilgiler esasında bildiğimiz gerçekleri bir kez daha gözler önüne seriyor:
Türkiye’de çocuklar iyi koşullarda okula gidemiyor, yeterli beslenemiyor ve ve aileyi geçindirmek için okul yerine çalışmak zorunda kalıyor.
O halde "üç çocuk" ısrarı niye?
Türkiye’nin bir numaralı hayırseveri olmak istiyorum
ÖNCEKİ gün pazar evde ekran başındayım.
Hangi yabancı kanalı izlesem karşıma Türkiye çıkıyor.
Türkiye dünyanın gündeminde.
CNN International’da işadamı Hüsnü Özyeğin var.
CNN muhabiriyle birlikte Ağrı’da yaptırdığı okulu ziyaret ediyor.
Muhabir soruyor:
"Yaptırdığınız okul hoşunuza gitti mi?"
"Daha renkli ve daha iyi donanımlı olmalıydı."
"Bundan sonra hedefiniz nedir?"
"Türkiye’nin bir numaralı hayırseveri olmak. Benden sonra çocuklarımın da bu misyona devam etmelerini istiyorum..."
Ağrı’ya Özyeğin ile yolculuktan sonra CNN muhabiri bu kez İstanbul Üniversitesi’nde.
Türbanlı ve başı açık kızlarla sohbet ediyor.
Programını "Türkiye laikler ve dindarlar arasında bölünmüş durumda" diye bitiriyor.
Fransız TV5 Kanalı’na atlıyorum.
Paris’teki yabancı gazeteciler parti kapatma davasını konuşuyor.
İngiliz BBCdeise politika yok.
Televizyonun gezi muhabiri Kapadokya, ardından İstanbul’u anlatıyor.
Öyle ya da böyle dünya Türkiye’yi izliyor.
Asım Kocabıyık’tan mektup var
DUAYEN işadamı Asım Kocabıyık bir kitap ve bir mektup göndermiş.
Mektubunda sponsorluğunu üstlendiği "Ayyıldız Altında Sürgün" kitabını anlatıyor.
Asım Kocabıyık, 1942-1947 yılları arasında İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi’nde okumuş.
O yıllar genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Nazi yönetiminden kaçak bilim insanlarına kucak açtığı yıllar.
Örneğin, Fritz NeumarkKocabıyık’ın hocası olmuş.
Kocabıyık mektubunda "Bu değerli bilim insanlarına duyduğum vefa borcu nedeniyle kitabı destekledim" diyor.
Türkiye’ye sığınmış Alman öğretim görevlilerini resmi belgelere, tanıklara dayanarak anlatan kitabı kaleme alan ise Türkiye Araştırmalar Merkezi Vakfı Direktörü Profesör Faruk Şen.