Antalya ile Fethiye arasında Türkiye’nin en sevdiğim köşeleri. Likyalıların diyarı.
Geçmiş zamanların ‘Işık Ülkesi’ ışığını ta ABD’ye kadar taşımış.
Rivayet, New York Times gazetesinden.
Geçenlerde bu gazetede yayınlanan bir yazıya göre, Amerikan Anayasası tarihin en eski cumhuriyetçi geleneğine sahip antik Likya Birliği’nden esinlenmiş.
Kaya mezarlarıyla, Kekova’nın her bir yanına serpiştirilmiş lahitleriyle, anaerkil yapısıyla Likya, Anadolu’nun en özgün uygarlıklarından.
O dönemlerde para birliğini sağlamış.
Tarihçi Herodot’a göre, Likyalıların kökleri Helen dönemi öncesi Girit’e dayanıyor.
Ancak Likyalıların hiçbir yerden gelmediklerini, başından beri Anadolu’da olduklarını söyleyeyenler de var.
Topraklarımızdaki bu 3 bin yıllık uygarlığı ne kadar tanıyoruz?
Doğrusu pek fazla değil.
Kaçımız geçen hafta Antalya’da yapılan III. Uluslararası Likya Sempozyumu’nu izleyebildi?
Kendim adıma böyle bir fırsatı kaçırdığım için hayıflanıyorum.
Uluslararası Likya Sempozyumu’nun ilki, 1977 yılında İstanbul’da yapılmış, ikincisi Viyana’da.
15 yıllık bir aradan sonra üçüncü sempozyumu düzenleyen Sunaveİnan Kıraç Akdeniz MedeniyetleriAraştırma Enstitüsü.
Kısa adıyla AKMED.
Kuruluşunun 10. yıldönümünde III. Uluslararası Likya Sempozyumu’nuağırlayan AKMED’in merkezi, Antalya Kaleiçi’nde restore edilmiş iki binada.
10 yıldan beri Antalya ve çevresindeki arkeolojik merkezlerle ilgili bilimsel çalışmalara destek veriyor.
Önemli belgelerin, kitapların olduğu bir kütüphaneye sahip.
Özellikle de Akdeniz Üniversitesi’nde okuyan gençler için hatırı sayılır kaynakları var.
ANNENİN ADI GEÇERLİ
Sempozyuma dönersek, dört gün süren toplantılara yurtiçi ve yurtdışından 300’e yakın bilim adamı katılıyor.
‘İşte Likya’ sloganı altındaki sempozyuma sunulan 80’e yakın bildiriyi bir araya getiren kitapçık elimin altında.
Kaya mezarlarıyla sembolleşen Likya mimarisinden para birimine, kıyafetlerine kadar bildiriler birbirinden ilginç.
Kanadalı tarihçi profesör Gaetan Theriault’ya göre örneğin, ‘Likyalılar babalarının adlarına göre değil, annelerinin adlarına göre tanımlanıyordu.’
Sadece bu tespit Likyalıların anaerkil olduklarını kanıtlamaya yeterli.
Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’nden Dr. Isabella-Benda Weber ise Likya döneminin giysilerini, takılarını, saç modellerini incelemiş.
Bakın neler tespit etmiş?
Çocuklarda kız ve erkeklerin saç modelleri aynı.
Gençler arasında aynen bugünkü gibi ‘kısmi tıraş’ moda.
Evlilik yaşına gelen genç kızların saçı açık, evli kadınlarda ise topuz revaçta.
Asillerin hem saç modelleri, hem kıyafetleri farklı. Genellikle tercih edilen renk mor.
Üç sempozyum, yüzlerce bildiri Likya uygarlığının ancak küçük bir bölümünü gün ışığına çıkarmış.
18’e yakın antik Likya şehirden çoğu kazılmamış.
Bu uygarlık hálá bilinmeyenlerle dolu.
İSTANBUL’A ENSTİTÜ
Sempozyuma katılan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün, bakanlığın bundan böyle Likya ile ilgili projelere destek vereceği müjdesini aktarıyor.
Sempozyumun en anlamlı konuşmalarından birini Kıraça Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı İnan Kıraç yapıyor.
Sahip olduğumuz değerlerin dünya kültürünün parçası haline geleceğini söylüyor.
‘Tarihi değerlerimizin kıymetini bilelim, iyi sahiplenelim’ diyor.
İstanbul için önemli bir haber veriyor.
10 yıldan beri AKMED’de edindikleri tecrübelerden yola çıkarak İstanbul’da bir Araştırma Enstitüsü kurduklarını söylüyor.
Enstitünün Bizans, Osmanlı ve Atatürk olmak üzere araştırmacılara üç ayrı konuda hizmet vereceğini belirtiyor.
İnan Kıraç,Bizans ile ilgili ‘Bazı şeyleri dışlıyoruz. Bizim değil diyoruz. Oysa Bizans bizim. 1100 yıl birileri yaşamış, sonra ben Osmanlı olarak bunun bir parçası olmuşum. Sonra Cumhuriyet olarak devam etmişiz. Dolayısıyla Bizans’ı, 1100 yılı silip atamayız’ diyor.
İstanbul’un nihayet Bizans araştırmalarına da yer verecek bir enstitüye kavuşması önemli.