MUTFAKTAKİ musluğu sökmeye çalışan genç tesisatçıdan aldım kötü haberi:
‘‘Duvar çok ince, beton kum gibi dağılıyor.’’
Zaten söylemesine de gerek yoktu.
Yan odanın duvarının nasıl çatladığını gözümle gördüm.
Kabul edin ki, tam 17 Ağustos'un 3. yıldönümünde, oturduğum evin pek de sağlam olmadığını duymak küçük çaplı bir şoktu.
Tatsız gerçekle bir kez daha yüzyüze gelen sadece ben değilim.
Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna'nın, hafta ortasında Afet Koordinasyon Merkezi'nin açılışında dağıttığı haritaya bakarsanız İstanbul'un üçte ikisinin yıkılıp yeniden yapılması gerekiyormuş.
Gürtuna ‘‘1 milyar dolar İstanbul için yeter’’ demiş.
Peki üç yıl zarfında İstanbul için ne yapıldı?
Ortaya bir sürü proje atıldı, ‘‘1 milyon kişinin taşınması gerek’’ dendi, kampanyalar düzenlendi.
Netice sıfır.
Zira, Ankara'nın ilgisizliğinden ve koordinasyon eksikliğinden gerekli adımlar atılamadı.
İstanbul kaderiyle başbaşa.
Şehrimizden şöyle bir Orta Avrupa şehirlerine doğru uzanalım.
Sel felaketi nedeniyle Prag’da, Dresden'de yaşananları okudunuz.
Kuşku yok ki, seller ‘‘çivisi’’ oynayan iklimin cilvesi.
İklimi çileden çıkartan da büyük oranda insanlar.
Meselá, Birleşmiş Milletler'in son bir raporuna göre, yılın belirli aylarında, Güney Asya'nın üzerinde görülen 3 kilometre kalınlığındaki dev siyah‘‘kirlilik bulutu’’ iklimi tehdit eden unsurlardan bir tanesi.
Bulutta, külden aside ne ararsanız mevcut.
Yeryüzüne ulaşan güneş enerjisini yüzde 10 oranında azaltıyormuş.
Çin ve Hindistan'daki nüfus yığılması bulutu büyütüyormuş.
Diyelim ki, 1 milyon Çinli'den yarısı evlerinde odun kullanıyor, ya da 900 milyon Hintli’den üçte biri ölülerini yakıyor.
Bunların bulutu nasıl şişirdiğini düşünebiliyor musunuz?
Çevre kirliği, iklim değişikliği, 25 yılda iki milyarı bulacağı hesaplanan dünya nüfusu bunların hepsi 26 Ağustos'ta Johannesburg'daki ‘‘Dünya Sürdürülebilir Kalkınma’’ Zirvesi'nde ele alınacak.
Belki hatırlarsınız 10 yıl önce Rio'da yapılan zirvede de aynı şeyler tartışılmıştı.
O günden bu yana dünyada pek fazla şey değişmedi.
Şimdi Johannesburg Zirvesi'yle ilgili hazırlıkları okuyorum da...
Zirve, dünyanın ilk ‘‘yeşil’’ mega zirvesi olacakmış.
50 bin delege çevreye zarar vermeyen otobüslerde yolculuk edecekmiş, konferanslarda geri dönüşümlü kağıtlar kullanılacakmış, plastik yerine kuru otlardan imal edilmiş sepetler verilecekmiş vesaire...
10 yıl sonra Johannesburg Zirvesi'nin nasıl fareler doğurduğunu da okuruz elbet.
Karamsarlığımın müsebbibi, dünya selleri ve çevre felaketini konuşurken ajanslarda okuduğum şu haber: Coca Cola ile Pepsi Cola, rekabetlerini ta Himalayalar’ın tepesinde sürdürüyormuş.
Nasıl mı?
Mikro-organizmalar barındıran yosun tutmuş o muhteşem kayaları rengárenk boyalarla boyayarak reklam veriyorlarmış.