Enerjiden modaya, bankacılıktan iletişime kadar geniş bir yelpazede faaliyet gösteren
Mitsui'nun iş ortakları arasında
Airbus, General Motors gibi şirketler var.
Şirketin ufku inanılmaz geniş, sürekli yeni arayışlar içersinde.
Avustralya'da maden işletmeciliği mi, Sakhalin Adası'sında Ruslarla ortak petrol araması mı... Her yerde at koşturuyor anmlayacağınız.
İşte bu
Mitsui'nin Tekstil Grubu, yıllık toplantısı geçenlerde İstanbul'da yaptı.
Grup Başkanı
Musataka Suzuki, İstanbul'a gelmeden önce, Japonya'da 1996 yılından beri distribürtölüğünü yaptığı Türk modaevi
Dice Kayek'in sahipleri
Ece ve
Ayşe Ege'den, kendisini bazı Türk tekstilcilerle tanıştırmalarını rica ediyor.
Suzuki'nin kafasında, hem Türkiye'den aldığı deri ürünlerini çeşitlendirmek, hem de Endonezya'da özel olarak geliştirilen bir tür ipliği burada dokutturtmak var.
Randevular ayarlanıyor,
Mitsui ve ekibinin, İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri'ni (İTKİP) ziyaret etmesi de kararlaştırılıyor.
Ayşe Ege'nin
beni ta Nemrut Dağı'nın tepesinde arayıp bulmasıyla İTKİB'de Bay
Suzuki'yle tanışma fırsatı doğuyor.
Bakın neler anlatıyor Bay
Suzuki:
‘‘Türkiye'nin bize sattığından on misli fazlasını size satıyoruz. Oysa fark ettik ki, Nike, Adidas, Next gibi markaların çoğu sizde üretiliyor. Yani esasından sizin malınızı dolaylı yollardan alıyoruz. Sizin başkaları için ürettiğiniz mallar bunlar.’’
Bay
Suzuki, bu saydığı ürünlerde kalitenin son derece üstün olduğunu söylüyor, kolaylıkla Çin, Kore ile rekabet edebileceğimizi ilave ediyor.
‘‘Ama’’ diyor
‘‘Kendi markanızı üretin. Kalitenizi marka ile birleştirin o zaman kimse sizi durduramaz.’’
Japonya'nın önde gelen markalarından
Sony'nin 30 yıl önce Amerikalılar için transistörlü radyo parçaları üretirken kimse tarafından bilinmediğini ancak
Sony adı altında ürettiği radyo ile bir anda nasıl parladığını anlatıyor Bay
Suzuki.
Evet, işin püf noktası marka.
Hele söz konusu
millet,
Hermes dükkanının Tokyo'da açılmasından üç gün önce kuyruğa giren Japonlar ise illa
‘‘marka’’.
Pakistan'da 140 milyon dolarlık iş Ecevit'le uçtu
BUNDAN tam bir yıl önce, bu sıralar Pakistan'daydım.
Ladin Fuarcılık Yönetim Kurulu Başkanı
Devrim Erol ile birlikte Pakistan'ın çeşitli ticaret odalarında temaslarda bulunmuş, Devlet Başkanı
Pervez Müşerref'i Ravalpindi'deki karargáhında ziyaret etmiştik.
O vesileyle Pakistan'da faaliyet gösteren Türk firmalarının çalışmalarıyla ilgili hayli bilgi edinmiştim.
Meselá o günlerde
Gomalzam Barajı'nın ihalesinde Türk firması
Tekser'in de adı geçiyordu.
Pakistan dönüşü ihaleye değinmiş ve Çinliler'in
Tekser'i zorlayabileceğinden söz etmiştim.
Yazı üzerine Tekser Yönetim Kurulu üyesi
Tuğrul Erkin şöyle bir faks göndermişti:
‘‘Kalite, fiyat ve teslim süresi göz önüne alındığında Çinliler Tekser'e asla rakip olamaz. Türk müteahhitleri karşısındaki tek engel devlettir. Türk müteahhitleri bugün sahipsiz.’’
Peki bir yıl sonra
Gomalzam Barajı ihalesi ne oldu?
İhaleyi Çinliler aldı.
Bunu bizzat
Tuğrul Erkin'den öğreniyorum.
Bir yıl önce
‘‘Çinliler rakibimiz olamaz’’ diyen
Erkin üzgün.
12 şirketin katıldığı ihale geçenlerde sonuçlanmış.
Pakistan'daki diğer Türk firması STFA,
Tekser'in önüne açmak için teklif vermemiş.
Tekser'in verdiği fiyat 146 milyon dolar.
Keşif çalışmasında biçilen fiyat 140 milyon dolar.
Yani
Tekser'in verdiği fiyat en uygunu.
Çünkü verilen fiyatlar arasında 210 milyon dolar, 180 milyon dolar gibi rakamlar var.
İhaleyi kazanan en düşük fiyatı, 76 milyon dolar veren bir Çin firması.
Tuğrul Erkin ‘‘Yıllardan beri Pakistan'dayız. Barajın yapılacağı araziyi iyi tanıyoruz. Çinlilerin verdikleri fiyat gerçekçi değil’’ diyor.
İhalelerde kuralın en yüksek ve en düşük fiyatın elenmesi olduğunu söylüyor.
‘‘İhaleyi kazanan Çin firması büyük bir olasılıkla özel şartlar ilave ederek zaman içersinde fiyatını yükseltecek’’ diyor.
Tuğrul Erkin'e göre bu Çin firması resmen
‘‘damping’’ yapmış.
‘‘Hem damping, hem Keşmir meselesinde destek vaadiyle politik baskı söz konusu’’ diye anlatıyor.
Tabii söz dönüyor, dolaşıyor devletin sahip çıkması meselesine geliyor.
‘‘ Siyasilerimizin oturup Pakistanlılarla Türklerin haklarını koruyun diye konuşmaları gerekirdi. Ecevit son dakikaya kadar gideceğim dediği şu meşhur Pakistan ziyaretini gerçekleştir ihale bizimdi’’ diyor
Erkin.
Özetle, kalite, fiyat yeterli değil... Lobicik denen şey her şeyin üzerinde.