İspanya’nın AB deneyimi Türkiye’ye yarayabilir mi?
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
BARSELONA BAYRAM nedeniyle birkaç günlüğüne Barselona’dayım.
Katalonya’nın başkenti Avrupa’nın en renkli şehirlerinden biri.
Amerikan çağdaş resmi dahil iki günde üç büyük serginin gezilebileceği, sanatın yanı sıra eğlencenin hiç eksik olmadığı bir şehir.
Barselona’nın çehresi son 10-15 yılda turizm nedeniyle müthiş değişmiş.
Çoğunlukla işçi sınıfının yaşadığı eski mahalleler şimdi bar, lokanta ve dükkanlarla dolu.
Bizim Asmalımescit’in en az 20 ila 30 tanesi, Barselona’nın "Gotik Mahalle","AntikMahalle","Çin Mahallesi" diye bilinen mahallelerinde.
Barselona’ya gelişimin ikinci gününde, e-postama Açık Toplum Enstitüsü’nün "İspanyaDeneyimi: AB Yolunda Türkiye’ye İlham Kaynağı" Raporu’nun düşmesi iyi bir tesadüf oldu.
Gezime ayrı bir anlam kattı.
Gerçi öteden beri İspanya ile Türkiye’nin AB üyeliği açısından paralellikler kurulur.
Rastladığımız İspanyol siyasiler kendi deneyimlerinin Türkiye’ye yol gösterebileceğini sürekli vurgular.
Ancak araştırmacı William Chislett’in 50 sayfalık raporu ilk kez iki ülkeyi kapsamlı bir şekilde karşılaştırıyor.
BENZERLİKLER AZ DEĞİL
Çarpıcı benzerliklerini gözler önüne seriyor.
Bunlardan birkaçı örneğin şöyle:
Her iki ülke Akdeniz’in birer ucunda ve farklı kültürlerin kesişme noktası.
Biri Müslüman Dünya’nın, diğeri Hıristiyan Dünya’nın liderliğini elde etmeye çalışmış emperyal bir kültürden geliyor.
Ekonomileri tarıma dayalı olmuş.
Kırsal kesimlerden şehirlere göç akını yaşamışlar.
Avrupa’ya misafir işçi göndermişler.
Ayrıca terör meselesinde, silahlı kuvvetlerin siyasette rolünde de benzerlikler mevcut.
İspanya Avrupa Birliği ile müzakerelere 1978 yılında başlamış.
Tam yedi yıl sürmüş müzakereler.
1985 yılında AB üyesi olmayı başarmış.
Siyasi uzmanlara göre, 1981 yılında bir askeri darbe yaşamamış olsaydı daha erken üye olabilirdi.
Benzerlikler böyle.. Peki ya iki ülke arasındaki farklılıklar?
TABANDAN GELEN TALEP
Barselona’da bir çocukluk arkadaşımın evinde kalıyorum.
1980 darbesinden kısa bir süre sonra İspanya’ya yerleşti.
Gençliğinin büyük bir bölümünü İstanbul’da geçirdikten sonra 28 yıldır burada.
İspanya’nın Avrupa Birliği üyeliğiyle geçirdiği değişimi çok iyi yaşamış.
"1980’li yıllardadahiİspanyol toplumu düşünce tarzı olarak bizden ilerdeydi. Daha olgundu. Bireysel özgürlüklerinin daha farkındaydı" diyor.
"Franko döneminden sonra demokrasi isteyenler bunun AB ile gerçekleşeceğine inanıyordu" diye ekliyor.
Bu çok önemli bir nokta.
Chislett de raporunda vurguluyor zaten: İspanya’da AB üyeliğine talep tabandan gelmiş.
Bizde ise yukarıdan aşağıya.
Raporun son sözünü yazmış olan, Türkiye’nin 2003 ile 2006 yılları arasındaki Madrid elçisi Volkan Vural da aynı şeye "demokrasi talebine" parmak basıyor.
Vural vurguladığı ikinci önemli bir farklılık, İspanya’nın Hıristiyan mirası ve kimliği.
Bana sorarsanız bir diğer çok önemli farklılık kadına bakış.
Zapatero’nun kabinesinde bugün kadın bakanların sayısı erkeklerden fazla.
Parlamentonun yüzde 36.6’sı kadın.
AKP’nin bu kadın politikasıyla Avrupa Birliği zaten hayal.
Ekonomik kriz Avrupa’da en fazla İspanya’yı vurdu
İSPANYA tam 14 yıl boyunca "mucizevi" bir büyüme yakalamayı başarmış.
Ne ki, şimdi Avrupa’da krizin en çok etkilediği ülkelerin başında geliyor.
İspanyol ekonomisinin lokomotifi olan inşaat sektörü global krizden önce "hastalık" belirtileri göstermeye başlamış.
Zaten ülkenin global krizi daha fazla etkilenmesinin nedeni de bu sektör.
Konut satışları bir yılda yüzde 38 oranında düşmüş.
Otomotiv sektöründeki düşüş yüzde 40 oranında.
İspanyollar boğazlarına kadar borçlu.
Son verilere göre, gelirlerinin yüzde 48’i aldıkları kredilere gidiyor.
Geçen yıl yüzde 8’e düşmüş olan işsizliğin yeniden yüzde 15’lere tırmanması ihtimalinden konuşuluyor.
"Mucize" büyüme yıllarında 5 milyon göçmeni kabul etmiş olan İspanya şimdi kara kara ne yapacağını düşünüyor.
Bu arada Türkiye ile bir benzerlik daha.
İspanyollar ekonomik krizin en başında yeterli önlem almadığı için Başbakan Zapatero’ya fena yükleniyorlar.