Huntington İslam dünyasına sormuş mu

PROFESÖR Samuel Huntington’dan değişik birşey söylemesini beklemiyordum.

Eski Fransa Cumhurbaşkanı Valery Giscard D’Estaing’nin ‘Türkiye Avrupalı değildir’ açıklamasını ta o günlerde kapmış.

Bugüne kadar aynı şeyi söylüyor: ‘Türkiye’nin AB üyeliği şansı sıfır.’

Bereket, Huntington’un İstanbul’daki konuşmasından bir iki gün önce Ölüdeniz’deki Dünya Ekonomik Forumu’nda Avrupalı düşünürlerle karşılaşma fırsatını bulmuşum yoksa içim daha beter kararacaktı.

Meselá Jacques Attali.

Kesinlikle Huntington gibi düşünmüyor.

‘Türkiye Avrupalı. 10 yıl zarfında Avrupa Birliği üyesi olacak’ diyor.

Attali ve onun gibileri Avrupa’nın ancak Türkiye’yi içine alarak güçlü global bir aktör olabileceği görüşünde.

Huntington’un vizyonu o kadar geniş değil.

Olması da beklenemez zira birtakım önyargılara hapsolmuş vaziyette.

Bunun ipucunu zaten kendisi konuşmasının başında veriyor.

‘Karım Ermeni olduğu halde İstanbul’u sever’...

Daha önce Davos toplantıları nedeniyle iki kez karşılaşmış olduğum Huntington ile ilgili notlarıma baktım.

11 Eylül’den hemen sonra 2002 yılında New York’a taşınan Dünya Ekonomik Forum toplantısında şöyle demiş:

‘Değişik toplumlar aynı medeniyetler içersinde dahi değişik değerlere sahip olabiliyorlar. Örneğin İslam kendi içinde bölünmüş durumda.’

Şimdi İstanbul’da ne diyor?

‘Türkiye’nin İslam’ın lideri olması İslam dünyasının ve dünyanın yararına olacaktır’...

Yani Türkiye, bölünmüş İslam dünyasını birleştirecek.

Merak ediyorum Huntington nasıl böyle bir sonuca varmış?

İslam Dünyası’ndaki dengelerden haberi var mı? Örneğin, Mısır İslam dünyasının lideri olmak için yıllarca uğraşmış.

Olabilmiş mi?

Hayır.

Dediğim gibi, Huntington’ın Ürdün, Ölüdeniz’deki toplantıdan sonra buraya gelmesi iyi olmuş.

Çünkü bu önerisinin ne kadar boş olduğuna ben bizzat tanık oldum.

Geniş bir İslam coğrafyasından katılımcılarla, Ortadoğu’nun kaderinin tartışıldığı, Arap ülkelerinin rekabetçiliğinin ele alındığı toplantılarda biz yoktuk.

Türkiye yoktu.

Pardon bir istisna.

İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu.

‘Şiddete ilham olması ve önlemesi açısından dinin gücü’ diye çevirebileceğim oturumun panelistleri arasındaydı.

Bunun dışında Türkiye’nin adı, sanı anılmadı Ölüdeniz’de.

Hem kendisi, hem aklı ‘dinozor’ Huntington, yazık ki etrafını fildişi kulesinden seyrediyor.

Bursa’dan bir Carlos Ghosn geçti

DOĞRUSU
1 Mayıs tarihinden itibaren Renault’nun başına geçen Carlos Ghosn ile karşılaşmayı isterdim.

Sadece, bilgisine, dünya görüşüne hayran olduğum Renault’nun eski CEO’su Louis Schweitzer ile karşılaştırmak için.

Romanya üzerinden Bursa’ya gelen ve burada kaldığı 12 saat boyunca toplantı üzerine toplantı yapan Carlos Ghosn’tan Fransız basını ‘Olağanüstü Bay Ghosn’ diye sözediyor.

Lübnanlı bir aileden Brezilya’da doğan, eğitiminin büyük bir bölümünü Fransa’da yapmış olan Ghosn’u Renault’ya getiren bizzat Schweitzer.

1996 yılında, ‘beyin avcısı’ Egon Zehnder aracılığıyla Michelin’de çalıştığı sırada Carlos Ghosn’u keşfetmiş.

Michelin’de daha fazla yükselemeyeceğini farkeden Ghosn, derhal Schweitzer’in önerisini kabul etmiş.

İlk görevi otomobil devinin masraflarını kısmak.

Daha sonra güç durumdaki Nissan’ı kurtarmak işini üstleniyor.

Dolayısıyla altı yılını Japonya’da geçiriyor.

Bir yakınına göre ‘çok kültürlülük genleri’ taşıyan, tam yedi dil bilen Carlos Ghosn Japonlarla iyi kaynaşıyor.

Hatta ailece kaynaşıyorlar.

Çünkü, dört çocuğunun annesi Tokyo’da ‘My Lebanon’ diye bir lokanta açıyor.

Carlos Ghosn, Büyük İskender, Jul Sezar, Cengiz Han hayranıymış.

Nedenini ise şöyle izah ediyor: ‘Ülkelerinden çıkıp, değişik kültürlerle yüzyüze geliyorlardı. Dünyanın ilk çokuluslu ağını kurmayı başarmışlardı...’

Sanırım sadece bu sözleri Ghosn’un, aynen Schweitzer gibi Türkiye’nin AB üyeliğinin sıkı bir destekçisi olacağını kanıtı...

Yazık Türkiye’ye

BOĞAZİÇİ
’ndeki Ermeni Konferansı’na gitmeyi planlıyordum.

Ama içimde bir kaygı vardı.

‘Olay çıkar’ kaygısı.

Çünkü geçtiğimiz şubat ayında Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin Beyoğlu’nda Yapı Kredi Kültür Merkezi’ndeki Ermeni sorunuyla ilgili küçücük panelinde olay çıkmıştı.

Tarihçi Mete Tunçay ile ‘Anneannem’ kitabının yazarı avukat Fethiye Çetin’i konuşturmak istemeyen, tehdit yağdıran ‘birileri’ çıkmıştı. Polisin zorla salondan çıkardığı ‘birileri’.

Baktım aynı ‘birileri’ Boğaziçi Üniversitesi’nin kapısındaydı dün.

Ermeni Konferansı’nı protesto için.

Resmi görüşün dışında hiçbir sesin duyulmasını istemeyenler sanki hep kazanıyor.

Ama Türkiye kaybediyor.

Yansıttığımız imaj anti-demokratik bir Türkiye imajı. Dün zaten internette ‘yasakçı Türkiye’ gibi e-postalar dolaşmaya başlamıştı.

Yazık...
Yazarın Tüm Yazıları