Erbakan’ın nesli ümmet istiyordu, HAMAS gibi modern partiler demokrasi
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Prof. Dr. Hasan Salame’yi Davos’ta iki yıl önce Huntington ile birlikte katıldığı oturumda tanıdım. Huntington’ın "Medeniyetler Çatışması" tezine karşı çıkmasını ilgiyle izledim. Medeniyetlerin birbirlerinden "çalarak" zenginleştikleri tezine bayıldım.
Hasan Salame kim? Lübnan doğumlu. Uluslararası ilişkiler uzmanı, araştırmacı, politikacı. 2000-2003 arasında Lübnan Kültür Bakanlığı yapmış. 2003’ten beri Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Annan’ın Irak danışmanı. 1987’den beri de Fransa’daki Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi’nde (CNRS) araştırma direktörü ve üniversitede öğretim görevlisi. Yani Batı’yı da, İslam Dünyası’nı da iyi biliyor. Kemal Derviş’in iyi dostu. Derviş bakan iken onun tarafından Türkiye’de ağırlanmış. Salame’nin bu yıl Davos’ta ağırlıklı olarak "İslam" temalı toplantılara katıldığını fark ettim ve onu boş bir anında yakalayarak İslam ile ilgili son gelişmeleri konuştum. Karikatür krizi henüz patlak vermemiş olduğundan o konuya fazla girmedik ancak burada küçük bir bölümüne yer verebildiğim İslam dünyasında kapsamlı bir geziye çıktık.
Davos’ta bu yıl Avrupa’daki Müslüman gençlerin dinci radikalizme kaydıkları konuşuldu. Böyle bir eğilim var mı gerçekten?
- Bir süreden beri Müslüman toplumları etkisi altına alan "İslamcılığın" Avrupa’ya gelmesi kaçınılmazdı elbet. Kendini yabancılaşmış hissettiği bir ortamda, "cihad" üçüncü nesil göçmen gençlere cazip gelmiş olabilir. Bosna’da, az da olsa Çeçenistan’da, en son Irak’ta Avrupalı Müslüman gençler gördük. Ama çok sayıda değil. Sayıları yüzü geçmez bence.
Avrupa nasıl uzlaşacak İslam ile? HAMAS’ın seçimleri kazanmasından sonra bir Avrupa gazetenin başlığı şöyleydi: "HAMAS kazandı, Batı korkudan titriyor." Nasıl aşacak bu korkuyu Avrupa?
- Görebildiğim kadarıyla Avrupa’da pozisyonlar farklı. İslamcılık’tan korku var ama esas korku İslam’dan. Kökleri ta Haçlı seferlerine, Viyana’ya dayanan bir korku bu. Avrupa hem korkuyor, hem Müslüman toplumların demokratikleşmesini istiyor. Bush yönetimi de istiyor. Müslüman toplumların demokratikleşmesi olmazsa olmaz koşul ise demokratikleşmenin, beraberinde "bir doz İslamlaşma"yı da getirmesi kaçınılmaz. Bunu kabul etmek gerek.
Neden?
- Çünkü uzun yıllar bu ülkeleri yöneten rejimler, 50’lerde 60’larda, dini hareketler dışında gerçek muhalefete izin vermediler. Neticede, bugün bu dini hareketler daha modern bir dünya görüşünü savunan muhalefet gruplarından çok daha iyi örgütlenmiş durumda. Bu yüzden bugün seçim yaptığınızda dini grupların öne çıkması, seçimlerde önemli bir sonuç elde etmeleri riskini alırsınız. Komünistlerin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tırmanışa geçmeleri gibi. Hatırlayın, bir dönem İtalyan Komünist Partisi yüzde 35 oranında oy almıştı. 50’lerde 60’larda Fransa’da komünistler yüzde 22-23 oy almışlardı. Kimi zaman da doğruca iktidara yürüdüler Cezayir örneğinde olduğu gibi.
Yani İslamcı partilerle komünist partileri karşılaştırıyorsunuz?
- Evet. Zira ortak bir noktada buluşuyorlar. Sisteme düşmanlar. Dolayısıyla diğer gruplarda kuşku yaratıyorlar. Demokratik yollardan iktidara geldikleri takdirde oyunu kurallarına göre oynamayacaklar kuşkusu hakim. Avrupa’da bir zamanlar komünist partiler iktidara gelirlerse asla demokrasiye saygılı olmayacakları düşüncesi vardı. Şimdi bugün de aynı şey İslamcı partiler için geçerli. Ancak farklı oldukları nokta da var. O da şu: Komünist partilerin yüzü Sovyetler Birliği’ne dönüktü. İslamcı gruplar bugün farklı yerlerdeler. Sovyetler Birliği gibi onları buluşturan, biraraya getiren bir şey yok. İslamcılık bugün tek parça değil.
FİLİSTİN’DE ŞERİAT OLMAZ
Nasıl yani? HAMAS’ın zaferi tüm İslamcı partiler tarafından alkışlanmadı mı?
- Bakın Batı basınının pek yakından izlemediği şeyler var. Filistin seçimlerinden önce HAMAS ile en eski İslamcı partilerden biri olan Hizbut- Tahrir arasında büyük kavga koptu. Hizbut-Tahrir işgal topraklarında seçim olmaz görüşündeydi. Ümmeti savunuyordu. Haftalar sürdü bu kavga. Bu tür çatışmalar her Müslüman ülkede var. Birinci nesil İslamcı partiler, ki sanırım sizin Erbakan’ın partisi buna dahil, Endonezya’dan Fas’a uzanan ümmet talebindeler. HAMAS gibi göreceli olarak daha yeni partiler demokrasi yoluna girip seçim istiyorlar. Kanımca HAMAS modern İslamcı bir parti. Çünkü biliyor ki, Filistin toplumunu bu aşamadan sonra şeriatla yönetemez. Biliyor ki kadını kapatamaz. Filistin toplumu bunu kabul etmez.
- Elbette. İslam modernlikle bağdaşamaz diye bir şey yok. Bakın 20. yüzyılın başında modernlikle etkileşimde olan büyük İslam düşünürleri vardı. Yazık ki, köktendinciler tarafından ekarte edildiler. Şimdi üçüncü nesil, bu ikisinden bir senteze varma çabasında. Şimdi burada dikkat çekmek istediğim bir nokta daha var: Modern bir İslamcılığın Avrupa’da doğmakta olduğu ve bunun Müslüman ülkelerdeki İslam’a ihraç edilebileceği görüşüne rastlıyorum. Bu tamamıyla yanlış.
MODERNLEŞME SANCILARI
Avrupa’da değilse modern İslamcılık nerede?
- Mısır’da, Türkiye’de, tüm dünyada. Suudi Arabistan’da bile. Suudi Arabistan’daki Vehabilikte seçim yoktur. Oysa, geçenlerde kısmen de olsa yerel seçimler yaptılar. Ne oldu? Yeniden İslamcı partiler arasında demin sözünü ettiğim ikilik görüldü. Seçim isteyen İslamcılar boykot çağrısında bulunanları hezimete uğrattı. Kuveyt’te de İslamcılar ikiye bölündü. Bunları modernleşme sancıları olarak görüyorum.
Bu grupların söylemlerinde de bir değişim görüyor musunuz?
- Evet. Toplumu değiştirme talebiyle yola çıkan İslamcı gruplar, toplumda direniş olduğunu gördüklerinde -ki ben tam bu süreçte olduğumuza inanıyorum- söylemlerini değiştirdier. "Biz daha iyi yönetiriz, daha iyi yöneticiyiz. Yolsuzluğa daha az bulaştık" söylemine kaymaya başladılar. HAMAS örneğinde olduğu gibi. Türkiye’de de öyle olmadı mı? Daha önce İstanbul’u yönetmiş olan Erdoğan, Türkiye’yi daha iyi yönetme iddiasıyla ortaya çıkmadı mı? İslamcı partiler oyunu kurallarına göre oynamak gerektiğini öğreniyorlar.
Avrupa, İslam ile nasıl barışacak soruma dönersek...
- Barışmak zorunda. Başka seçeneği yok. 10-12 milyon Avrupalı Müslüman var. Bazı Avrupalı aydınlar demokrat olduklarını göstermek için İslamcılık’tan korkmadıklarını söylüyorlar. Beni kaygılandıran şu: Aynı aydınların Müslümanları "İslam ile sınırlandırmak" eğilimi var. Müslümanların kendilerinden farksız insanlar olduklarını, sevgi ve nefret duyduklarını, aile bağları olduğunu, ekonomik sorunları olduğunu unutuyorlar. Sadece dini boyutlarını görüyorlar. Oysa dediğim gibi karşılarında benzer insanlar olduğu akıllarına gelirse İslam ile barışacaklar.
İSLAMİ PERESTROYKANIN ÖNCÜLERİ TÜRKİYE VE İRAN
Avrupa İslam’dan hem korkuyor, hem inanılmaz tartışıyor. Haftalık dergi kapaklarına baktığınızda İslam en fazla gündeme getirilen konu. Yeni piyasaya çıkan kitaplarda da öyle. Henüz Türkçe’ye çevrilmemiş olan Alexander Adler’ın İslam ile ilgili son kitabı "İslam ile Randevu". Adler’in, okuru resmen bilgi bombardımanına tuttuğu kitabında oldukça ilginç bir tezi var: İslami perestroykanın yolunu, Türkiye-İran ittifakı açacak. Adler’e göre, gelecekte Türk modernliğiyle aydın İran Şiiliği, İslamcı köktendinciliğe set çekebilecek tek unsurlar. Benden küçük bir not: Kitap, İran’da Ahmedinecad’ın seçimleri kazanmasından önce kaleme alınmış.