Kıbrıs meselesi önceki hafta açmaza girince verilen mesaj daha doğrusu ültimatom neydi?
‘‘Çözüm yoksa Rumlar tek başına AB'ye girer, Türkiye AB toprağında işgalci güç olur. Bu durumda tam üyelik görüşmeleri başlamaz.’’
Şimdi vereceğim haber en az bu ültimatom kadar tatsız: Avrupa Parlamentosu'nda 24 Nisan günü oylanacak Türkiye raporu bizim açımızdan son derece olumsuz.
Merkezi Brüksel'de olan CPS Danışmanlık Grubu Başkanı Tulû Gümüştekin'in tespiti böyle.
Washington'da hafta sonu başlayan Türk-Amerikan İş Konseyi ve ATC (Amerikan-Türk Konseyi) Konferansı'nda ‘‘ABD-AB ve Türkiye’’ panelinde oturum başkanı olan Gümüştekin, paneli belli bir çerçeveye oturtmak amacıyla bir süre önce Avrupa Parlamentosu'nda bir dizi görüşmede bulunuyor.
Temasları sırasında, Hollandalı raportör Aries Oostlander'in sessiz sedasız bir rapor hazırladığını öğreniyor. Hıristiyan Demokrat Oostlander, bir önceki raportörün aksine Türkiye'ye pek de sıcak bakmayan biri.
Raportörün kişisel görüşleri, Kıbrıs ve Kuzey Irak ile ilgili son gelişmelerle birleşince ortaya olumsuz bir tablo yansıtan bir rapor çıkıyor.
Ancak burada ilginç bir nokta var.
Bu değerlendirme raporunun esasında Bulgaristan ve Romanya raporlarıyla birlikte oylanması gerekiyor.
Raportör Oostlander, ‘‘Ne zaman oylanması gerektiğini ben bilirim’’ diyerek raporun 24 Nisan günü oylanmasını sağlıyor.
Sızan bilgilere göre, raportör Oostlander, Türkiye'deki sorunların ana kaynağını ordu, Kemalizm olarak gösteriyor.
Raporun bu haliyle onaylanmasının Avrupa Komisyonu'nu da etkileyeceği ortada.
Yani yumuşatılması, Türkiye'nin raportöre baskı yapması gerek.
ABD ile ilişkileri giderek çetrefilleşen, henüz Irak konusunda ne yapacağını net bir şekilde ortaya koyamayan AKP hükümeti bu konuda bir şey yapabilir mi? İşte orası kuşkulu.
Kopenhag Zirvesi öncesi Avrupa başkentlerine ‘‘AB üyelik’’ turuna çıkan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bugünlerde AB'yi yine gündemine alacağını sanmıyorum.
Peki Brüksel'de şu anda esen hava nasıl?
TÜSİAD'ın Brüksel temsilcisi Bahadır Kaleağası, bugünlerde Türkiye ile ilgili iki yaklaşımdan söz ediyor.
Türkiye'nin üyeliğini destekleyenler, AB yolunda aşamalı olarak ilerlemesinden yana olanlar özellikle HADEP'in kapatılmasından sonra ‘‘Eyvah Türkiye yine başına birtakım belalar açacak’’ kaygısını taşıyorlar.
Türkiye'ye asla üyelik verilmesini istemeyen ve ‘‘özel statüden’’ yana olanlar ise son derece mutlu. Bahadır Kaleağası, ‘‘Demokrasi paketindeki olumlu adımlardan sonra fanatik Rum lobisi Kıbrıs çözüme ulaşacak diye tir tir titriyordu. Şimdi ellerini ovuşturuyorlar’’ diyor ve ekliyor:
‘‘Nasıl milli bir politika, milli düşmanları memnun ediyor anlaşılır gibi değil.’’
Derviş sesini duyuracak mı?
KOPENHAG Zirvesi'nden bu yana kıymetli bir zamanı sanki boşa harcadık, raportör boş durmadı ve neticede yukarıda sözünü ettiğim rapor ortaya çıktı.
Şimdi elime ulaşan bir fakstan öğreniyorum ki, Arı Hareketi'nden bir heyet Brüksel'de iki günlük temaslarda.
Ziyaretin esas amacı yeni kurulan Arı Avrupa Derneği'ni tanıtmak. Dernek ilk faaliyet olarak dün Avrupa Parlamentosu binasında‘‘Türkiye ve Avrupa: Önümüzdeki Zorlu 18 ay’’ paneli düzenlemiş. Panelin iki konuşmacısından biri geçen ay İstanbul'da dinlediğim Türkiye-Avrupa Birliği Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Joost Lagendjik. Küçük bir hatırlatma. Lagendjik, Pera Palas'taki konuşmasında bir Irak Savaşı'nın reform sürecini baltalayabileceği uyarısında bulunmuştu. İkinci konuşmacı ise CHP İstanbul Milletvekili ve Avrupa Konvansiyonu üyesi Kemal Derviş. Umarım Derviş, Türkiye aleyhine bir rüzgarın estiği Brüksel'de sesini duyurabilmiştir.