REFERANDUMDAN iki hafta sonra Fransız siyasiler ve işadamları Türkiye turunda.
Fransız senatör Robert Denis del Picchia ile Fransa’nın TÜSİAD’ı MEDEF’in Türkiye ziyaretleri hemen hemen aynı tarihlerde.
İlk buluşmamız Sabancı Üniversitesi’nin davetlisi olarak İstanbul’a gelen Fransız senatör Robert Denis del Picchia ile.
Del Picchia, Senato Dışilişkiler Komisyonu başkan yardımcısı.
Senato için, Nisan 2004’te yayınlanmış olan ‘Türkiye Raporu’nu hazırlamış.
‘Türkiye Raporu’nu birlikte hazırladığı kişi yeni Fransa Başbakanı Dominiquede Villepin’ın senatör babası Xavier de Villepin.
Senatonun bu raporu önemli.
Çünkü büyük ölçüde Fransız Hükümeti’nin Türkiye politikasını şekillendiriyor.
Chirac’ın Türkiye ile ilgili açıklamaları bu rapora dayanıyor.
Del Picchia Fransa referandumunun sonuçlarını, hem Fransız iç politikası için, hem Avrupa için ‘ciddi bir darbe’ olarak tanımlıyor.
‘Her Fransızın Avrupa Anayasası’na karşı çıkmak için bir nedeni vardı’ diyor.
Kimi Chirac’a, kimi eski başbakan Raffarin’e karşı olduğu için ‘hayır’ demiş.
Kiminin derdi ‘işsizlik’.
Kimi hayat pahalılığından ötürü Brüksel’e kızgın.
Fransız senatöre göre, siyasilerin Avrupa Anayasası’nı halka daha ayrıntılı bir şekilde anlatması gerekiyordu.
‘Detaylara inilmedi. Anayasayı anlamayanlar, istemeyenler karşı çıktı’ diyor ve şöyle bir anekdot aktarıyor.
‘Referandumdan bir, iki gün önce Paris’te bir taksiye bindim, taksici bir süre önce ceza yediğinden öfkeli. 29 Mayıs günü bunun bedelini ödettireceğim diye söyleniyordu...’
Del Picchia, Fransızların tepkisini aktarırken Asteriks’i örnek gösteriyor.
Biraz da kabahati anayasayı hazırlayan Fransa eski cumhurbaşkanı Valery Giscard d’Estaing’de buluyor.
‘Fazlasıyla karmaşık bir anayasa yaptı’ diyor.
Anayasa hezimeti bir yana Avrupa başarılı projelere imza atmış oysa.
Schengen Anlaşması, Airbus projesi bunlardan bazıları.
Fransız senatör Fransa ve Hollanda’daki oylamalardan sonra sarsılan Euro’ya da başarılı proje gözüyle bakıyor.
Peki Türkiye ne olacak?
Avrupa’nın çektiği sancılar arasında nasıl bir yol izleyecek?
Del Picchia, kesin konuşuyor.
‘AB genişlemede frene basacak olsa da Türkiye yoluna devam etmeli. Çünkü Avrupa’da hiç beklemediğiniz bir anda işler yoluna girebilir. Türkiye’nin zaman kaybetmemesi gerek...’
AB ile görüşmeler yıllar sürecek kuşkusuz.
Sekiz, on yılda köprülerin altından kim bilir ne sular akacak...
Ancak Fransız senatörün dediği gibi, Türkiye için en önemli hedef üyelik perspektifine kilitlenmek.
1 milyon kişinin işini 20 nüfus memuru hallediyor
DÜN sabah işim Kadıköy Nüfus Dairesi’ne düştü.
Geçenlerde dikkat etmemişim yeni nüfus kağıdını alırken, soyadımda bir harf hatası olmuş.
Düzelttirmek için sabah erken saatlerde uğradım.
İşlemin yapılmasını beklerken yaptığım sohbette ilginç şeyler çıktı ortaya.
İlginçten ziyade haksızlık dersek daha yerinde.
Çünkü, Nüfus Vatandaşlık Genel Müdürlüğü’ne bağlı olan daireler adliye, SSK, askerlik, emniyet gibi çeşitli birimlere hizmet veriyor.
Nüfus kağıdı olmadan olmaz.
İlk sorulan şey bu.
Ne var ki, bunca hizmete karşı nüfus memurlarının aldıkları maaş diğer resmi dairelerde çalışanların hemen hemen yarısı kadar...
Bir örnek.
1. dereceden maaş alan Mal Müdürlüğü şefinin maaşı 1200 YTL, Nüfus Dairesi şefinin maaşı 650 YTL.
Ortada inanılmaz bir adaletsizlik var.
Kaldı ki, aynı dairede çalışanlar arasında da bir uçurum var.
Meselá, Kadıköy Nüfus Müdürlüğü’nde sözleşmeli personel, bankalardan gelenler, belediyeden gelenler ve 657 No’lu yasaya tabi esas kadro görev yapıyor.
Bankalardan geçiş yapanlarla 657’ye tabi olanlar arasında bir uçurum varmış.
Biri daireye kendi arabasıyla geliyor, diğeri ay sonunu denk getirmekten aciz.
Bu madalyonun bir yüzü.
Diğer yüzünde personel açığı.
Kadıköy Nüfus Dairesi’nde personel sayısı 70 olması gerekirken 20 kişi.
Bu 20 nüfus memuru Kadıköy’de 1 milyon kişinin işini yapıyor.