ANAP Sertab Erener'in ‘‘Yeni bir iş, yeni bir aşk’’ şarkısını, ‘‘Herkeseaş/ herkese iş/ daha fazla özgürlük lazım/ yeni bir Türkiye lazım’’ sözleriyle kullanmaya hazırlanıyormuş.
Erener'in menajeri konunun besteci Demir Demirkan'ı igilendirdiğini söyleyince besteciye ulaştım ve ‘‘ANAP telif ödedi’’ yanıtıyla karşılaştım.
Peki ANAP şarkıya ne kadar telif hakkı ödemişti acaba?
Yine küçük bir araştırmadan sonra doğru adresin özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanı Yilmaz Karakoyunlu olduğunu öğrendim.
Ne var ki Yılmaz Karakoyunlu, ‘‘Yeni bir iş, yeni bir aşk’’ şarkısına partinin ne kadar ödediğini söylemeyi nazikçe reddetti.
‘‘Müsadenizle bir soruya cevap vermeyeyim, spekülasyonlara yol açabilir’’ dedi.
Hani partilerin şeffaflığı?
Türk Patent Enstitüsü Patent Dairesi eski başkanı Hülya Çaylı kafamdaki bu soru işaretine açıklık getiriyor.
Telif konusundaki sözleşmelerin özel kalması koşulu varmış.
Yani Karakoyunlu'nun telif ücretini açıklamama hakkı var.
Telif, patent, marka kavramları bizde yeni yeni yerleşmeye başlıyor.
Hülya Çaylı, telif haklarıyla ilgili yasaların bir paket halinde DYP iktidarı zamanında çıktığını söylüyor. ANAP da dışarıdan destek vermiş o dönemde.
Yanlış hatırlamıyorsam telif haklarının üst grubu fikri haklarla ilgili yasa son şeklini geçen yıl almıştı.
Hülya Çaylı, telif haklarının çok geniş bir yelpaze olduğunu, fikri hakların yanısıra, sınai hakları, patent, marka, endüstriyel tasarımı kapsadığını söylüyor.
Bir yandan globalleşme, diğer yanda AB ile uyum sürecinde bunlar giderek gelişiyor bizde.
Çaylı'nın marka konusunda anlattığı ilginç bir anekdot var.
Ünlü İspanyol konfeksiyoncu Mango'nun esas markası MNG.
Ancak Türkiye'ye geldiğinde markasını tescil ettirememiş çünkü MNG'yi kullanan Mehmet Nazif Günal itiraz etmiş.
Bir diğer örnek de Vakko.
Vakko markası ABD'de bir başkasının adına tescilli imiş.
Yani bizim Vakko'nun ABD'de markasını kullanma şansı yok.
Marka, patent haklarını hak sahibi adına izleyen, koruyanlar ise ‘‘patent ve marka vekilleri’’
Avrupa Patent Vekilleri Birliği'nin Türkiye temsilcisi olan Hülya Çaylı'nın bu arada3-4 Ekim günleri, Divan Oteli'nde iki gün süreyle eğitim vereceğini öğreniyorum.
Bununla ilgili daha fazla bilgi isteyenler MK Danışmanlık Eğitim'in 0212 2621605 numaralı telefonuna başvurabilirler.
Polonya Verheugen'in heykelini dikecekmiş
‘‘Türkiye Kopenhag Zirvesi'nde müzakere tarihi beklemesin’’ diyen, AB'nin Genişlemeden Sorumlu Temsilcisi Verheugen meğer eski Doğu Bloku ülkelerinde pek seviliyormuş.
Polonya'nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Bakanı Danuta Huebner, Verheugen için şöyle demiş: ‘‘Polonyalıların psikolojisini, Polonya gerçeğini o kadar iyi biliyor ki... Günün birinde onun heykelini dikeceğiz..’’
Verheugen'i pek tartıştığımız bu günlerde yukarıdaki sözlere Reuters ajansının Brüksel kaynaklı bir değerlendirmesinde rastladım.
Yazıyı kaleme alan Gareth Jones'un şu tespiti ilginç gelebilir kaygısıyla aktarıyorum: ‘‘Müslüman Türkiye AB'ye dahil olamaz diyen Alman Hıristiyan Demokratların aksine Verheugen, üyelik kriterinin dini değil siyasi olduğunu söylüyor. Ankara'ya reformlar konusunda ne kadar baskı yapsa da Verheugen'e göre Türkiye adaylar arasında en önemli ülke. Belki Ankara da günün birinde Verheugen'in heykelini dikecek.’’
Ne dersiniz?
Brüksel'den bakınca işler farklı mı görünüyor nedir?
CeBİT'in talihsizliği
BAŞBAKAN Bülent Ecevit'inaçılışında ‘‘Türkiye çağın önünde’’ dediği Avrasya'nın en büyük teknoloji etkinliği CeBİT Bilişim Eurasia Fuarı yağmurun azizliğine uğradı. Hem de nasıl...
Kablosuz internet, kol saati şeklinde cep telefonu gibi teknolojinin son harikaları iyi de, bir okurumdan aldığım mektuba ne demeli?
TÜBİTAK'tan Melike Gürbüz'ün ‘‘Üniversite-sanayi işbirliği CeBİT'te’’ başlıklı yazımla ilgili gönderdiği e-posta şöyle:
‘‘Pazartesi günü kendi standımızı düzenlemek üzere fuar alanına gittik. Salona girdiğimizde kötü kokuyla irkildik. Yerler ıslak, serilen halıların bazıları bir kenara atılmıştı. Sivrisinekleri kovmak ise imkansızdı. Kendi standımıza geldiğimizde kelimenin tam anlamıyla şok olduk. Bir lağım kapağının üzerindeydik. Pazar günü yağan yağmur nedeniyle bizim bölümü su basmış. Biz orada iken başlayan yağmurla birlikte giriş kapısından ve lağım kapaklarından suların nasıl fışkırdığını yazmak yeterli değil. Orada olup görmeniz gerekirdi. Türkiye'nin tek araştırma kurumu TÜBİTAK ile üniversitelere ayrılan standlar böyle bir bölümdeydi. Para verseniz gelip gezen olmazdı. Bizi başka bir bölüme taşımaya karar verdiklerinde gece yarısı olmuştu.’’
Melika Gürbüz ‘‘yorumu size bırakıyorum’’ diyor.
Yorumum şöyle: Bir teknoloji fuarında, bilim yuvası üniversitelerin ve Türkiye'nin tek araştırma kurumunun standlarının yeri lağım kapaklarının üzerinde olmamalıydı.