Gila Benmayor

Enerjinin Robin Hood’lar

1 Ocak 2006
Zenginleri hedef seçen protestoculardan biri, bu arada şöyle bir fikir atar ortaya: ‘Zenginlerin elektriğini kesmek iyi de, bunun yerine yoksulların kesilen elektriğini bağlamak daha iyi bir fikir.’ ‘Enerjinin Robin Hood’ları Hareketi’ işte böyle doğar. Kim demiş, insanlık öldü, diye. Dünyanın hiçbir yerinde ölmedi. Ne bizde, ne Batı’da.Sizlere anlatacağım hikaye Fransa’dan.

Bilin ki, oralardaki yoksulluk kimi zaman daha ürkütücü.

Zenginliğin ve modernliğin ortasında sırıttığı için belki de.

Öyle bir yoksulluk ki, kirasını zor ödeyen biri elektrik parasını ödeyemediği için karanlıkta kalabiliyor aylarca.

Kaçak elektrik söz konusu olmadığına göre mumlar devreye giriyor.

Fransa Elektrik İdaresi acımasız.

Parasını ödemeyenin elektriğini anında kesiyor.

İdare acımasız ama çalışanları öyle değil.

Hele Fransa’nın en güçlü sendikası CGT’ye mensup iseler.

Hikayenin başlangıcı 2004 yılı, nisan ayı.

Fransa Elektrik İdaresi’nin Bordeaux yöresindeki atamalarla ilgili politikasından rahatsız olan bir grup sendika üyesi, protesto olarak zenginlerin elektriğini kesme yolunu seçer.

Fransa’nın eski başbakanlarından Alain Juppe, Fransız TÜSİAD’ı diyebileceğimiz MEDEF’in eski başkanı Ernest-Antoine Seilliere, bir süreliğine elektrikleri kesilen zenginlerden.

Tabii bir tek eve sahip olmadıkları için bu protestodan ne kadar etkilendikleri ayrı mesele.

Ama konumuz bu değil.

YAPTIKLARI YASADIŞI AMA

Zenginleri hedef seçen protestoculardan biri, bu arada şöyle bir fikir atar ortaya:

‘Zenginlerin elektriğini kesmek iyi de, bunun yerine yoksulların kesilen elektriğini bağlamak daha iyi bir fikir.’

‘Enerjinin Robin Hood’ları Hareketi’ işte böyle doğar.

Bugün hareketin çekirdeğini oluşturanlar Fransa Elektrik İdaresi’nin CGT üyesi 60 kadar çalışanı.

Sloganları, ‘yoksullara ışık götürmek.’

Yaptıkları iş aslında yasadışı ama işin tuhaf yanı Fransa Elektrik İdaresi göz yumuyor.

Sosyal dayanışma adına göz yumuyor.

Robin Hood’ların yardımına koştukları son kişi Bordeaux’da 10 metrekarelik bir izbede üç kedisiyle birlikte yaşayan yaşlı bir öğretmen emeklisi.

Elektrik borçları birikince, yaşlı kadının elektriği kesilmiş ve aylardır karanlıkta.

‘Beni Ortaçağ karanlığından çekip çıkarttınız’ diyor aydınlığa kavuştuğunda.

8 yaşında bir kız annesi, 29 yaşındaki Audrey aylarca elektriksiz yaşamaktan intiharın eşiğine gelmiş.

Hastaneye kaldırıldıktan sonra ‘Enerjinin Robin Hood’ları’ elektriğini bağlamışlar.

Dünyadaki amansız enerji savaşlarının son halkaları üç kedisiyle yaşayan yaşlı bir kadınla parasız genç bir anne de olabiliyor gördüğünüz gibi.

Kim bilir, belki Fransa enerjiyi daha ucuza mal etse, ne bileyim doğalgazı Rusya’dan ya da Cezayir’den daha ucuza alsa belki elektriği de daha ucuza satabilecek.

Her neyse, sözünü ettiğim ‘Enerjinin Robin Hood’ları’ bir buçuk yıl gibi bir sürede yaklaşık 2 bin kişinin imdadına koşmuşlar.

Ki bunlardan çoğu yaşlılar, göçmenler, işsizler.

Dediğim gibi bu adamların yaptıkları tamamıyla yasadışı.

Karanlık evlere geldiklerinde Fransa Elektrik İdaresi’nin üniformaları var üzerilerinde.

Tabii bu üniformayla gelip elektrikleri açtıklarında evdekiler şaşırıyor.

Şöyle diyorlar o zaman:

‘Size bir şey sorarlarsa, Robin Hood’un geçtiğini söylersiniz o kadar.’

Kim demiş, insanlık öldü, diye?..

Hepinize mutlu yıllar.
Yazının Devamını Oku

Dışişleri’nden bir yıldız kayıyor: Akın Özçer

30 Aralık 2005
DIŞİŞLERİ Bakanlığı’nda fazla konuşulmasa da bir şeyler oluyor. Liyakat ve kıdeme göre, bazı görevlere atanmayı bekleyenler atanmıyor.

Küstürülüyor.

En son örnek, 26 yıldan beri Dışişleri Bakanlığı’nın çeşitli kademelerinde görev yapmış olan Akın Özçer.

Özçer’le ilk kez 1997 yılında, BASK terörüyle ilgili hazırladığım dizi/röportaj nedeniyle Madrid’de tanıştım.

Özçer o dönemde Madrid Büyükelçiliği’nde müsteşardı.

Fransızca, İngilizce’nin yanı sıra su gibi konuştuğu İspanyolcası nedeniyle İspanya politikasını yakından izleme olanağına sahipti.

Özellikle de bizim terör sorunumuzla bazı paralellikler kurulan BASK terörünü çok iyi incelemişti.

Hatta bu konuda uzmandı diyebiliriz.

Çünkü Ankara’ya döndükten bir yıl sonra Doğan Kitap’tan ‘Euskal Herria: İspanya Siyasi Tarihinde Bask Milliyetçiliği’ diye iki ciltlik kitabı yayınlanmıştı.

Özçer Madrid’den döndükten sonra Ankara’da 2001 yılına kadar Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü’nde Siyasi Kriterler Dairesi Başkanlığı yapıyor.

AB yolculuğumuzun harcını oluşturan ‘siyasi kriterler’ alanında DPT bünyesinde çıkarılan ve ‘Demirok Raporu’ diye bilinen raporun mimarlarından.

İnsan Hakları Koordinasyon Üst Kurulu’nun aynı konulu raporunun hazırlanmasında Dışişleri temsilcisi olarak katkıda bulunmuş.

Daha sonra, Akın Özçer’i 2001-2005 yılları arasında Lyon Başkonsolosu olarak görüyoruz.

Lyon, Ermeni meselesinde hassasiyetlerin yüksek olduğu bir şehir.

Özçer’in bu şehirde birkaç kez düzenlediği ‘Türkiye’nin Avrupa Birliği Yolculuğu’ seminerleri kazasız belasız atlatılıyor.

EN İYİ AB UZMANLARINDAN

Yerel basın Akın Özçer’i ‘Avrupa Birliği’nin en iyi uzmanlarından birisi’ olarak lanse ediyor.

Fransa’nın Ermeni meselesini siyasi kriter yapmak istediğini ilk dillendirenlerden biri.

Bu arada, Fransızlara ‘bizim de sizin politikalarınıza müdahale hakkımız var’ mesajı vererek, bazı Fransız milletvekillerine, Fransa’da ölüm cezasını yeniden yürürlüğe sokmayı öngören yasa tasarısına tepki mektupları gönderiyor.

Akın Özçer, yeni bir görev beklentisiyle eylül ayında Ankara’ya dönüyor.

Tahmin edebileceğiniz gibi, beklediği görev bakanlık ilkelerine ve teamülüne aykırı olarak gerçekleşmiyor.

Neticede, geçenlerde ‘müktesebatına ve niteliklerine uygun bir perspektif göremediği’ gerekçesiyle emeklilik dilekçesini veriyor.

Avrupa Birliği müzakerelerinin start aldığı bir dönemde Akın Özçer bize inanılmaz yararlar sağlayabilecek bir isimdi.

Terör konusunda uzmanlığı da cabası.

Biz ne yapıyoruz?

Böyle bir değerli ismi hak ettiği görev nedeniyle küstürüyoruz.

Dışişleri Bakanlığı’ndan emekliliğini istemesine neden oluyoruz.

Yazık değil mi?

Dünya Bankası’nın ilk ‘sivil’i TESEV oldu

TESEV (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı) projektörlerini şimdi de bütçeye çevirdi.

Demokratik reformlar, iyi yönetişim, şeffaflık gibi konularda çalışmalar yapan TESEV’in son yayınladığı raporun adı ‘Sivil Toplum Bütçeyi İzliyor’.

Ekonomist Pelin Yenigün Dilek tarafından hazırlanmış.

Yenigün Dilek, raporunda sivil toplumun 2006 kamu bütçesini izlerken nelere dikkat etmesi gerektiğine işaret ediyor.

Mesela KİT’lerden elde edilen gelirlerde sorun olduğunu vurguluyor.

Meclis tartışmalarına tanık olduğumuz 2006 bütçesiyle 2005 bütçesi arasında karşılaştırmalar yapıyor.

TESEV’in ‘Sivil Toplum Bütçeyi İzliyor’ raporu uzmanların mutlaka vakit ayırıp okumaları gereken bir rapor.

Bu arada, raporun açıklandığı toplantıda TESEV ile Dünya Bankası arasında yeni başlayan bir işbirliğinden de haberdar olduk.

Mesele şu:

Bir süreden beri iller bazında stratejik planlamalar yapılıyor.

Öncelikler nelerdir?

Bunlar tespit ediliyor.

Bunlara uygun kalkınma modelleri ve bütçeler çıkartılıyor.

Bu çalışmaları valilikler tarafından oluşturan komisyonlar yürütüyor.

TESEV, illerin bütçe harcamalarını izlemek, yoksul kitlelere nasıl ulaşıldığını tespit etmek için bir proje geliştiriyor.

Dünya Bankası’na sunuyor.

Şimdiye dek kamu kuruluşlarıyla işbirliğine gitmiş olan Dünya Bankası, projeyi ilginç buluyor ve ilk kez bir STK ile işbirliğine gidiyor.

Dünya Bankası ile TESEV’in ortak projesi Sivas, Ankara, Yalova ve Antalya’da uygulanmaya başlanmış.

Bu illere yakın bir tarihte Kars da eklenecek.
Yazının Devamını Oku

Nakkaştepe’de ‘deniz’ zirvesi

27 Aralık 2005
DENİZ kirliliğiyle ilgili alarm zilleri her gün daha fazla çalıyor.

Geçen hafta CHP lideri Deniz Baykal da bir sohbet sırasında değinmişti Akdeniz kıyılarındaki deniz kirliliğine.

Özellikle Antalya, Kundu çevresinde altyapı eksiklikleri nedeniyle turistlerin hastalandığından söz etmişti Baykal.Dün Koç Holding’in Nakkaştepe’deki binasındaki ‘deniz’ zirvesinde, konu işte bu endişe verici boyutlara ulaşan kirlilik.

Zirveyi düzenleyen Rahmi Koç’un kurucusu ve Onursal Başkanı olduğu Deniztemiz Derneği ya da diğer adıyla TURMEPA.

Rahmi Koç, TURMEPA Yönetim Kurulu Başkanı Eşref Cerrahoğlu ve aralarında İstanbul Deniz Ticaret Odası Başkanı Metin Kalkavan, işadamı Asaf Güneri, reklamcı Jefi Medina, Özal’ın danışmanlarından Can Pulak, akademisyen Vera Bulgurlu gibi isimlerin bulunduğu yönetim kurulu üyeleri bu kez seslerini duyurmaya kararlı.

Yazının Devamını Oku

Şu gavur meselesi

25 Aralık 2005
Sevdiklerinizle, dostlarınızla konuşurken birinin ‘Şu gavurun yaptığına bak’ demesini duymamazlıktan geleceksiniz. Çünkü bilirsiniz ki, o lafı eden o anda sizin orada olduğunuzu fark etmiştir ve söylediğine üzülmüştür. Üzülmüş olmasına üzülürsünüz. Duymamış gibi görünürsünüz. Göztepe Parkı’na cami gibi ‘hassas’ konularda yazacaksanız, bilirsiniz ki, alacağınız tepki mesajları mutlaka ama mutlaka sizin ‘gavur’ tarafınıza vuracaktır.

ERTUĞRUL Özkök, bu hafta ‘İzmir Neyin Kalesi’ yazısını şöyle bitiriyordu:

‘Son olarak sadece AKP’lilere değil, hepimize şunu sormak istiyorum. Çoğumuzun kafasında hálá küfür anlamına gelen bir ‘gavur’ kavramı var. Dinci kökenliler ‘gavur’u, yani ‘bizden olmayanı’, Hıristiyan’ı, Yahudi’yi ‘gavur’ olarak görmeye devam ediyor, ama bizler de ‘gavur’ kelimesinin ifade ettiği her şeyi /images/100/0x0/55eaf8bdf018fbb8f8a29636‘hakaret’ olarak kabul etmekten vazgeçmiyoruz. Bunun üzerinde düşünmek lazım’...

Ben epeydir düşünüyorum.

Ama ‘öteki’ taraftan.

Yani ‘gavur’ penceresinden.

Düşünüyorum ve işin içinden çıkamıyorum.

Karşılaştığım tepkilere şaşırıyorum.

Mesela ismimi söyleyinceye kadar her şey normal.

‘Öteki’ yani ‘gavur’ değilim.

Söylediğim anda işin rengi değişiyor.

‘Yabancı mısınız’?

‘Yok değilim.’

‘ O halde isminiz...’

İşte o tehlikeli an.

‘Yahudiyim.’

Anadolu’da bir yerdeysem kimi zaman karşımdakinin şaşkınlığı görülmeye değer.

Bakışları beni daha dikkatle süzüyor.

O an seziyorum kafasından ‘gavur’ geçtiğini.

İyi günümdeysem işi şakaya vuruyorum:

‘Bak benim de iki elim, iki ayağım var.’

Kimi zaman beni rahatlatmak için ‘Ne fark eder hepimiz Allah’ın kullarıyız’ diyeni de çıkabiliyor.

‘Gavur’ olmak zor iş.

Sevdiklerinizle, dostlarınızla konuşurken birinin ‘Şu gavurun yaptığına bak’ demesini duymamazlıktan geleceksiniz.

Çünkü bilirsiniz ki, o lafı eden o anda sizin orada olduğunuzu fark etmiştir ve söylediğine üzülmüştür.

Üzülmüş olmasına üzülürsünüz.

Duymamış gibi görünürsünüz.

Göztepe Parkı’na cami gibi ‘hassas’ konularda yazacaksanız, bilirsiniz ki, alacağınız tepki mesajları mutlaka ama mutlaka sizin ‘gavur’ tarafınıza vuracaktır.

Acıtmak için.

‘Senin bu konuda bir söz söylemeye hakkın yok’ demek için.

Gelen mesajları okursunuz ve hemen yok edersiniz.

Üzerinde fazla düşünmemek için.

Dedim ya ‘gavur’ olmak zor iş.
Yazının Devamını Oku

600 bin öğretmene ‘yanınızdayız’ mesajı

23 Aralık 2005
SABANCI Üniversitesi bünyesindeki ‘Eğitim Reformu Girişimi’ ocak ayında üçüncü yılını dolduruyor. Geçen akşam Güler Sabancı’nın da katıldığı akşam yemeğinde kısa adıyla ERG’nin neler yaptığını, bundan sonra neler hedeflediğini dinliyoruz.

ERG Direktörü Profesör Üstün Ergüder’nın rahatsızlığı nedeniyle söz Sabancı Üniversitesi Rektörü Tosun Terzioğlu’nda.

‘Eğitim Girişimi Reformu’, devlet ile sivil toplum arasında eğitim reformuyla ilgili işbirliği ve diyalogu sağlamak üzere yola çıkmış.

Yanında AÇEV, Aydın Doğan Vakfı, Açık Toplum Enstitüsü gibi partnerlerle üç yılda bayağı bir yol almış.

Eğitim politikalarının tartışıldığı konferanslar,araştırmalar, raporlar gerçekleştirmiş.

Koç, Hacettepe, Boğaziçi gibi üniversitelerin desteğini sağlamış.

Yani ‘Eğitim Reformu Girişimi’ eğitimle uğraşan STK’lar için bir çatı niteliğinde

Prof. Terzioğlu ‘Milli Eğitim’e ‘eleştirel bir dost’ olduğumuzu söylüyoruz. Eleştiriyoruz ve izliyoruz’ diyor.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın da, Talim Terbiye Kurulu’nun da STK’lara açık olduğunu söylüyor.

Peki ‘Eğitim Girişimi Reformu’ 2006 yılında neleri hedefliyor?

Liste uzun.

Ders kitapları, AB üyeleriyle karşılaştırmalar, okulu terkeden çocuklarla ilgili kapsamlı araştırma ve öğretmenlerle ilgili projeler.

Öğretmenlerle ilgili projelere masa komşumuz Açık Toplum Enstitüsü Direktörü Hakan Altınay açıklık getiriyor.

Tüm eğitim araştırmalarının, öğretmene yatırımın önemli olduğunu ortaya koyduğunu söylüyor.

‘Türkiye’deki 600 bine yakın öğretmene sizi ciddiye alıyoruz, sizin yanınızdayız mesajını vermek istiyoruz’ diyor.

Projenin adı ‘Merak eden öğretmen girişimi’ olacakmış.

Başlangıç noktası İstanbul ve buradaki 60 bin öğretmen.

Esası şu:

60 bin öğretmene merak edebilecekleri konuları içeren kataloglar gönderilecek.

Öğretmenler ilgi duydukları konuları seçecekler ve bunlarla ilgili eğitimi işi en iyi bilenlerden alacaklar.

Hakan Altınay diyor ki ‘Türkiye’nin en parlak insanlarını onlarla buluşturacağız’..

Diyelim ki, bir edebiyet öğretmeni Latife Tekin’i merak ediyor, diğeri Japonca öğrenmek istiyor...

‘Merak eden öğretmen girişimi’ dertlerine çare bulacak.

Türkiye, uluslararası eğitim göstergelerinde en alt sıralarda.

Matematik ve fende son sırada.

Okuma becerilerinde ise sondan bir önce.

Eğitimde iyi şeyler olsun diyorsak öğretmenlere sahip çıkmanın vakti geldi geçti bile.

15 bin çocuğun eğitimine ‘İyi Ajanda’ desteği/images/100/0x0/55ea0c10f018fbb8f866fd8d

EĞİTİM Reformu Girişimi’nin partnerlerinden biri AÇEV yani Anne Çocuk Eğitim Vakfı demiştim

Okul öncesi eğitime ağırlık veren AÇEV’in Başkan Yardımcısı Ayla Göksel Göçer.

Aynı zamanda ERG Direktör Yardımcısı.

AÇEV’in okul öncesi programları için hayatını yollarda geçiren genç kadının heyecanı hiç bitmeyecek gibi.

Tesadüfen aynı gün, yine eğitimle uğraşan başka heyecanlı bir genç kadınla biraradayım.

Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı TEGV Genel Müdürü Dr. Duygu Erten.

Buluşmamızın nedeni ‘İyi Ajanda’ Projesi.

Bilmem bazılarınızın eline ‘İyi Ajanda’ geçti mi?

‘İyi Matbaa’ tarafından dört yıldan beri üretilen ‘İyi Ajanda’ sıradan bir ajanda değil.

Grafik, tasarım, fotograf ve edebiyat sanatçılarıyla birlikte yapılan temalı bir ajanda.

53 sanatçıyla birlikte yapılıyor.

Dört yıldan beri de bedava dağıtılıyor.

Ancak bu yıl 1250 adet ‘İyi Ajanda’ Beymen Mağazaları’nda parayla satılacak ve geliri TEGV’e verilecek.

Duygu Erten ‘İyi Ajanda’nın satışından 15 bin çocuğa eğitim desteği sağlanacağını söylüyor.

Düşünün bir ajanda alıyorsunuz ve bir çocuğun hayatını değiştiriyorsunuz.

Daha önce bu sütunda birkaç vesileyle değindim.

TEGV okul sonrası eğitimde uzman.

Yani okul çıkışı çocuklara hem kucak, hem yeni ufuklar açan bir STK.

Şimdiye kadar 11 Eğitim Parkı’nda, 58 eğitim biriminde ve 17 tane ‘Ateş Böceği’ denilen TIR’larla 650 bin çocuğa ulaşmış.

‘İlkokula giden 10 milyonun üzerinde çocuk var. İşimiz çok. TEGV’in yaptığı okyanusta bir su damlası...’

Su damlasının büyüyüp deniz olması hepimizin elinde.

Ne yapabiliyorsak...

‘İyi Ajanda’ satın almak, ya da TEGV Eğitim Parkları’nın yıpranmış bilgisayarlarını yenilemek.

Hangisi olursa...

Bu arada hem Ayla Göksel Göçer’e, hem Duygu Erten’e iyi ki varsınız’ demek istiyorum.
Yazının Devamını Oku

Sokaktaki adamı dinlemeye geldim

20 Aralık 2005
ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi Ross Wilson dün İstanbul’daydı. Türk-Amerikan İş Konseyi’nin (TAİK)düzenlediği öğle yemeğine katılan Ross önce TAİK Başkanı Yılmaz Argüden’in eşliğinde Türk işadamlarıyla tanıştı.

Ardından yemekten sonra kısa bir konuşma da yaptı.

Peki yeni büyükelçi hangi mesajları verdi?

Önce ilk izlenim.

Ross, ABD’nin bir önceki elçisi Eric Edelman’a göre çok daha temkinli.

Ankara’ya adımını atar atmaz medya tarafından "sınırı aşan" sözler sarf etmekle suçlanan Edelman’ın aksine Ross Wilson daha dikkatli bir politika izleyeceği izlenimini veriyor.

Eric Edelman
yine İstanbul’da, yine TAİK’in yemeğinde ilk konuşmasını hatırlıyorum.

Tarih yanılmıyorsam 2003 yılının, ekim ayıydı.

Edelman’ın konuşması çok daha uzundu.

Siyasi mesajların ağırlığı daha fazlaydı.

Edelman, Türkiye’nin Ortadoğu’daki ve Irak’taki rolüne daha fazla vurgu yapmıştı.

Yaklaşık iki yıl arayla, Türkiye’nin önemine ve komşularına hemen hemen aynı sözlerle değinen her iki elçinin üzerinde önemle durdukları iki ülke değişmedi:

Suriye ve İran.

Ross Wilson’ın dünkü konuşmasına dönersek, mesajlarından bir tanesi, Türkiye-ABD ilişkilerini "modernleştirmek" yolundaki talebi.

İlişkilerin "modernleştirilmesi" tam olarak ne anlama geliyor bilmiyorum ama "ilişkileri 21. yüzyıla uyarlamak gerekir" dediğine bakılırsa, Türkiye-ABD ilişkisinin geleneksel akışından başka yöne kaydırılması gibi bir anlam çıkartmak mümkün.

İkinci mesajı, Avrupa Birliği müzakereleri sırasında ABD’nin Türkiye’nin yanında yer alacağı.

DAHA ÇOK YATIRIM

Üçüncü mesajı ekonomiyle ilgili.

Ross Wilson bu noktada, General Electric Şirketi’nin Garanti Bankası hisselerini almasına değinerek "Türkiye’ye daha çok Amerikan şirketinin yatırım yapması için elimden geleni yapacağım" diyor.

Dördüncü mesajı ise bence en anlamlı olanı.

"Buraya öğrenmek, sizleri dinlemek için geldim. Sokaktaki insana kulak vermek istiyorum. Duyduklarımı da Washington’a ileteceğim"...

Ross Wilson
’ın bu sözleri Bush Yönetimi’nde bir tutum değişikliğinin göstergesi olabilir mi?

Washington acaba gerçekten Irak nedeniyle gelen tepkileri, eleştirileri bundan böyle dikkate alacak mı?

2006’da turizm nereye

TURİZM 2006 yılında 2005 kadar rahat geçmeyecek.

Bu vurucu cümle TUYED yani Turizm Gazeteci ve Yazarlar Derneği’nin son raporundan.

TUYED, Avrupa’da yaşanan ekonomik durgunluğun Türkiye’de 2006 turizm sezonunun etkileyeceği görüşünde.

Turizm Yatırımcıları Derneği Başkanı Oktay Varlıer de bu görüşü paylaşıyor.

Varlıer
’e göre, 2004 yılında yüzde 25, 2005 yılında ise yüzde 21 artış gösteren turizm 2006’da yüzde 10 oranında bir büyüme gösterebilir.

Varlıer de büyüme trendindeki düşüşü Avrupa’daki ekonomik durgunluğa bağlıyor.

Bir ikinci neden ise Almanya’da haziran ayında yapılacak futbol şampiyonası.

TYD Başkanı, turizmin 2010 yılına kadar yüzde 10 dolayında büyümeye devam edeceğini tahmin ediyor.

"Böyle bir trend yakalarsak sağlıklı olur" diyor.

Peki İstanbul turizmi ne durumda?

Yıl sonuna kadar İstanbul’da 4,5 milyon turistin gelmesi bekleniyor.

İstanbul için hedef 2010 yılında 10 milyon, 2015 yılında ise 20 milyon.

Ancak bu hedefir tutturulması için bir strateji, bir örgütlenme modeli şart.

Dün Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un bugüne kadar hazırlanmış bir turizm master planı olmadığı yolunda bir açıklaması vardı.

CHP Antalya milletvekili Feridun Baloğlu’nun soru önergesini yanıtlayan Koç, bakanlığının bir master plan hazırlık çalışmalarının sürdüğünü söyledi.

Böyle bir plan Türkiye için olmadığına göre, İstanbul için de yok.

Dolayısıyla Turizm Yatırımcıları Derneği önümüzdeki yıl, İstanbul için gerekli stratejileri üretecek "İstanbul Turizm Konsorsiyumu A.Ş" diye bir şirket kurma hazırlığında.

Varlıer’in verdiği bilgiye göre, şirkette İTO; İSO, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve çeşitli STK’lar yer alacak.
Yazının Devamını Oku

Evde ayakaltında dolaşmaktansa

18 Aralık 2005
Evde ayakaltında dolaşmaktansa Gazprom’daki görevi için yıllık 1 milyon Euro’yu cebine atmayı yeğleyen Schröder söylediğinin aksine pek meşgul. Şimdi İngiltere’de ‘hızlandırılmış’ lisan kurslarında. Önümüzdeki sonbahar aylarında piyasaya çıkartmayı planladığı ‘anılarını’ yazıyor bir yandan harıl harıl. Yine rivayete göre yayıncısıyla 1 milyon Euro’luk bir anlaşma yapmış. Schröder sağına dönse 1 milyon Euro, soluna dönse 1 milyon Euro.

GEÇEN yıl İstanbul’da, Türk-Alman işadamlarının toplantısında konuşan Schröder’e pek hayran kalmıştım./images/100/0x0/55eb5155f018fbb8f8b981cf

Karizmatikti.

İrticalen yaptığı konuşması kusursuzdu.

Cevapları zekiceydi.

‘Keşke bizim politikacılar da öyle olsaydı’ diye kıskançlıkla kıvrandığımı hatırlıyorum.

Alman seçimlerinde, kadın olmasına rağmen Angela Merkel’e karşı Shcröder’i tuttuğumu itiraf etmeliyim.

Yerini Merkel’e bırakacağını, politikadan çekileceğini açıkladığı zaman da hafif üzüldüğümü.

Meğer eski Alman şansölyesi esas politikadan sonra kariyer peşindeymiş.

İsviçre basın grubu Ringier’ye danışmanlık yapacağını açıkladıktan kısa bir süre sonra geçtiğimiz hafta haber bomba gibi patladı:

Schröder, Rus enerji devi Gazprom’da üst düzey yönetici olacaktı.

Haberin üzerinden bir hafta geçmiş olmasına rağmen Alman basını eski şansölyeye veryansın etmeye devam ediyor.

ÖNCE YALANLAMIŞTI

Gerhard Schröder,
öncelikle ikiyüzlülükle suçlanıyor.

Çünkü, yaz aylarında Gazprom için çalışacağı söylentileri yayıldığında iddiaları kesin bir dille yalanlamıştı.

Şapkasını alıp iktidardan uzaklaşır uzaklaşmaz, Gazprom’a transfer olması basına göre tam bir riyakárlık.

Avrupa’da Türkiye’nin AB üyeliği için lobi yapan ‘Bağımsız Komisyon’un üyesi, eski Polonya Dışişleri Bakanı Bronislaw Geremek, Schröder hakkında en ağır konuşan kişi.

‘Schröder efsanesi sona ermiştir’ diyor.

Schröder’in Sosyal Demokrat Partisi’ndeki arkadaşlarına göre ise eski şansölye ‘politik içgüdüsünü’ tamamıyla yitirmiş.

Düşünün...

Schröder, iktidarda olduğu zaman Putin ile iyi bir dostluk kurmuş.

İçtikleri su ayrı gitmemiş.

Şansölyenin altmışıncı yıl partisinin baş misafiri Putin.

Sonra ikisi kafa kafaya verip Almanya ile Rusya arasında bir doğalgaz boru hattı planlamışlar.

Bunun için Gazprom çatısı altında bir şirket kurulmuş.

Derken Schröder şirketin başına geçmiş.

‘Putin ile sıkı dostluğun kokusu çıktı. Meğer şansölye kendi geleceğini garanti almak peşindeymiş’ diye yazanlar haksız mı?

FİKS 1 MİLYON EURO

Bu arada tabii eski defterler açıldı.

Schröder’in, halen Sibirya’da bir hücrede tutulan petrol devi Yukos’un eski patronu Khodorkovsky’nin Putin tarafından yok edilmesine ses çıkartmayan tek lider olduğu gündeme geldi.

Peki Schröder ‘ruhunu şeytana’ satmaktan ne kadar para kazanacak?

Rivayet muhtelif.

Bazılarına göre yıllık kazancı 1 milyon Euro civarında olacak.

Gerçi Schröder bu miktarı yalanlıyor ama Gazprom işini de yalanlamıştı.

Suçlamalar ve iddialar karşısında şimdilik söylediği tek şey şu:

‘Yeni görevim benim için bir onurdur... Ayrıca 61 yaşında evde ayakaltında dolaşmaktan iyidir.’

Evde ayakaltında dolaşmaktansa yıllık 1 milyon Euro’yu cebine atmayı yeğleyen Schröder söylediğinin aksine pek meşgul.

Gazprom’
daki görevi için İngilizcesinin yeterli olmadığına karar vermiş.

Şimdi İngiltere’de ‘hızlandırılmış’ lisan kurslarında.

Önümüzdeki sonbahar aylarında piyasaya çıkartmayı planladığı ‘anılarını’ yazıyor bir yandan harıl harıl.

Yine rivayete göre yayıncısıyla 1 milyon Euro’luk bir anlaşma yapmış.

Schröder sağına dönse 1 milyon Euro, soluna dönse 1 milyon Euro.

Çekilir mi Bundestag’ın o köhne koltukları?
Yazının Devamını Oku

Fetret Dönemi’ni aşıp yükselişe geçiyoruz

17 Aralık 2005
CHP lideri Deniz Baykal, partisiyle ilgili olarak ‘Bir Fetret Dönemi yaşadık. Bunu aşıyoruz. Sağlıklı bir şekilde aşarsak yükselişe geçebiliriz’ dedi. Önceki gece, Fenerbahçe’deki Borsa Lokantası’nda bir grup gazeteciyle birlikte biraraya geldiğimiz Deniz Baykal ile erken seçimden,turizme uzanan geniş bir yelpazede sohbet ettik.

Sohbet öncesi, Bakırköy’de bir kız öğrenci yurdunun açılışına katılmış olan Baykal, son günlerde partisinin gördüğü ilginin arttığı görüşünde.

‘Edindiğimiz bilgilere göre Bakırköy’da CHP lehine 13 puanlık bir artış söz konusu. Bahçelievler, Sarıyer’de de öyle’ diyor.

Baykal, Sarıyer’de bir süre önce gittiği ‘Kahraman’ adındaki balıkçıda halkın sevgi gösterisiyle karşılaşmış.

Pek memnun.

‘Çektiğim fotoğraflar çok olumlu’ diyor.

Baykal’a göre, bu ilginin arkasında yatan en büyük neden halkın AKP iktidarından duyduğu rahatsızlık.

‘AKP kırılma noktasında. Halkın hayal kırıklığı partiye de yansıyor haliyle...’

Peki Baykal halkın AKP iktidarından soğuduğunu nereden çıkartıyor?

‘Hayal kırıklığı Anadolu’da, kırsal kesimde başladı. Çiftçilerle konuştuğum zaman iktidardan beklentilerinin boşa çıktığını anlatıyorlar. AKP’nin tarım politikası çiftçiye darbe vurmuş. Biz aylardır tarım üzerine çalışmalar yapıyoruz...’

YOLSUZLUK YAĞ LEKESİ GİBİ

CHP liderinin ‘hayal kırıklığı’ açısından üzerinde durduğu ikinci nokta AKP’nin ‘ulusal duyarlılıkları’ göz ardı etmesi.

Nedir bunlar?

Alt kimlik-üst kimlik tartışmaları, Irak, Kıbrıs, uluslararası şirketlerin, Ofer’lerin filan talepleri.

Üçüncü nokta ise ‘yolsuzlukların’ bir yağ tabakası gibi yavaş yavaş su yüzüne çıkması ve AKP kadrolarını giderek sıkıştırması.

Baykal, yolsuzluklarla ilgili olarak diyor ki: ‘Başbakan yolsuzluk iddialarına cevap veremez hale gelmiştir. Bunları yok sayıyorum diyor. Ama millet saymıyor...’

En önemli nokta ise elbet AKP iktidarının son dönemlerde ‘laikliği törpüleme’ olarak algılanan girişimleri.

İçki yasakları, kadınlara özel cami ve hatta kadınlara özel otobüs.

Baykal bunları sayarken ‘Acaba tabana yönelik ucuz yoldan popülizm mi yapılıyor’ diye soruyor.

ERKEN SEÇİM HAZIRLIĞI

CHP, AKP’nin kırılma noktasını nasıl değerlendirecek?

Baykal 2006 yılında erken seçim olacağı görüşünde ve partisinde bu yönde hazırlıklar başlamış.

‘Türkiye hareketli bir toplum. Her yıl 1 milyon seçmen ekleniyor. Siyaset hızla yıpranıyor’ diyen CHP liderine göre parti üç ayaklı bir seçim çalışması başlatmış.

Seçmen tablosunun belirlenmesi, sandık sorumlulularının eğitilmesi ve propaganda.

Aramızdan haklı olarak partinin programını, çizgisini soranlar çıkıyor.

Baykal bu konuda biraz muğlak.

Partisinin çok iyi kadrolara sahip olduğunu söylüyor ama programı pek açıklayamıyor.

Sadece ‘üniversite sınavlarını kaldırmak’ istediklerini söylüyor.

CHP partisinden ihraçlarla ilgili soruyu ise ‘Bazı arkadaşlar AKP’ye geçmek istediler. Bu bizim topluma özgü birşey. İngiltere İşçi Parti’siyle Muhafazakar Parti arasında böyle şeyler yaşanmaz’ diyor.

İhraç edilenlerin affı, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ile arasındaki buzların eritilmesine pek sıcak bakmıyor.

‘Bir Fetret Dönemi yaşadık. Bunu sağlıklı bir şekilde aşarsak yükselişe geçebiliriz’ demekle yetiniyor.

Tahsis paraları altyapı yerine festivallere gitmiş

SOHBET sırasında söz bir yerde AKP’nin turizm politikasına geliyor.

Deniz Baykal, AKP’nin turizm politikasının güney sahillerini fena halde vurduğu görüşünde.

‘Antalya ve çevresinin en temel özelliği önce alt yapı sonra üzerine otel inşa edilmesiydi. 3 yıldır bu kural hiç işlemiyor’ diyor.

Geçenlerde Antalya’da, Kundu’daki otelcilerle yaptığı toplantıda şu acı tablo çıkmış ortaya:

Arıtma tesisleri olmadığı için turistler çoğunlukla bağırsak hastalıklarına tutuluyorlar ve ülkelerine döndüklerinde rapor alıp otelcilerden tazminat talep ediyorlar.

Baykal, ‘Otelciler reklamasyon dedikleri bu tazminatı ödemekten sıkmış. Ayrıca Alman televizyonu RTL, Kundu’daki bu rezaleti iki gün peş peşe yayınlamış’ diyor.

Son üç yılda Kundu, altyapı tamamlanmadan 40 ila 50 bin yatak kapasitesine ulaşmış.

Erkan Mumcu’nun Kültür ve Turizm Bakanlığı sırasında, para karşılığında yer tahsis etmesiyle 200 trilyon toplanmış.

Baykal işte bu paranın alt yapı yerine çevredeki AKP belediyelerinin ‘festival’ harcamalarına gittiğini söylüyor.

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un bu parayı dağıttığına ilişkin bilgi aldıklarını belirten Baykal, Lara’da bir Disneyland yapılmasına da karşı çıktıklarını söylüyor.
Yazının Devamını Oku