Paylaş
Öylesine hüzünlü ve duygu yüklü günler geçirdim ki ruhum çok yoruldu. Bundan dolayı bu hafta daha eğlenceli şeyler yazmak istedim. Esma Teyze’min hikayesini önümüzdeki hafta sizlerle paylaşacağım.
Geçtiğimiz Pazar akşamından beri bizde bir çoşku, bir sevinç sormayın. Eve bayraklar asıldı, Ali okula atkılarla, şapkalarla gidiyor. Tebrik telefonları ve mesajları susmuyor. Tabii bu arada rakiplerin kıskançlık dolu suçlamaları da bitmiyor. Neymiş efendim Sivasspor’un kalecisini ayarlamışız. Paranın gücü şampiyonluğu getirmiş. Tüm bu suçlamalara gülüp geçtik, eğlenmeye devam ettik. Özellikle Ali, ilk şampiyonluğunu yaşadığı için içi içine sığmadı. Hatta bu haftaki tüm sınavları dikkat eksikliğinin sonucunda çok kötü geçti. Neyse artık ilk şampiyonluğuna verdik ve Fenerbahçeli olmanın haklı gururunu yaşadık.
Favorimiz Kralex
Bu yıl ki favorimiz tartışmasız Kralex yani Kral Alex’ti. Müthiş futbolculuğu, mütevaziliğinin yanında şampiyonluk kutlamalarında karısının dudaklarına kondurduğu öpücük ile ne kadar romantik bir koca olduğunu da bize ispatlamış oldu. Alex’in golleri kadar bu son öpücük de hafızalara resmen kazındı. Hatta Kiğılı bu öpücükten forma yapılacağı müjdesini de verdi. Fenerium’da takipteyim. Futbol, son yıllarda spordan çok bir görsel şölen, bir deşarj olma vesilesi ve şüphesiz sosyal anlamda kitleleri bir araya getiren harika bir oyun! Oyun diyoruz ama, birçok kişiye iş kapısı açan, ekmek parası kazandıran bir oyun bu. Ben şahsen kadın erkek, genç, yaşlı bütün herkesin tek bir hedef uğruna kenetlendiği, daha kalabalık bir eylemin olduğunu düşünmüyorum. Maganda kurşunu dediğimiz talihsiz ve cahil kazalar da olmasa, sosyalleşmenin en eğlenceli yolu. Bu bilincin de, zamanla toplumda oturacağına inanıyorum.
William, Harry ve Oğul!
Sosyalleşmenin yanında sosyal bir bilince sahip olmak çok önemli. Gelişmiş toplum olmanın en önemli kriterlerinden biri sosyal sorumluluk bilincine sahip bireylerin hayli çok olmasından geçiyor. Bizler yetişkinler olarak çalıştığımız pek çok vakıf ve derneklerde eğitime, sağlığa, çocuklara,yaşlılara yönelik pek çok etkinlikler yapıyoruz ama asıl önemlisi bunun daha genç yaşta başlaması. Son 20 yılda, gelişmiş ülkelerde uygulanan sosyal sorumluluk projeleri, çocuk ve gençlerin de dahil olabileceği şekilde gelişiyor. Bu tip bir yapılanma ülkemizde de hayli yaygınlaştı. Mesela,14-25 yaş arası gençlerin katıldığı, hem eğlenceli hem de eğitici bir kişisel gelişim programı var: Uluslararası Gençlik Ödülü yani UGO. Aslında bu program, 1956 yılında İngiltere’de Edinburgh Dükü Philip’in desteğiyle başlamış. Hatta vakt-i zamanında gazetelerde okuduğumuz, televizyonda gördüğümüz ‘Prens Harry Afrika’da bir okulun duvarlarını boyadı ’ haberleri de tamamen bu program ile ilgiydi. William ve Harry de bu programa katılanlardan. Programın amacı gençleri, kendi hayatlarında, yaşadıkları toplumda ve dünyada bir fark yaratmalarını sağlayacak yaşam becerileri ile donatmak! Programın üç ayağı var: Toplumsal hizmet, beceri gelişimi ve fiziksel gelişim. Oğul da bu sene bu programa katıldı. Toplumsal hizmetin ilk etabında Oğul maddi imkansızlıklardan dolayı alması gereken donanımda eğitimi alamayan, kendinden dört yaş küçük bir çocuğa gönüllü olarak hafta iki saat İngilizce ve matematik dersi veriyor. Bunun yanında Mardin’de bir köy okulunda okuma şenliği düzenleyerek bazı edebiyatçıların Mardin’e giderek bu şenliğe katılmalarını sağladı. Bunun için Ankara’da kendi okulu TED’de kermes düzenledi, para topladı ve bu kişilerin uçak biletlerini ve konaklamalarını sağladı. Oğul bu sayede 16 yaşında yardım etmenin, birilerine, dolayısı ile topluma faydalı bir birey olmanın ne kadar önemli olduğunun farkına vardı. Program 126 ülkede uygulanıyor ve sayısı hızla artan katılımcı gençler ile daha da bilinçli bir dünya yaratılıyor. Bugüne kadar tüm dünyada 5 milyondan fazla genç bu programa katılmış. Türkiye’de de pek çok okulda uygulanan bu programa katılan gençlerin aktivitelerini denetleyen ödül liderleri de var. Burada biz anne babalara çok fazla rol düşüyor. Erken yaşta çocuklarımıza bu bilinci vermek ve bunun bir program dahilinde olması için siz de UGO’ya başvurun. Bu işe kendini adamış Dernek Başkanı Sayın Sultan Yılmaz’la konuşun ve çocuğunuzun yapısına en uygun programı seçin. Bu, huzurevi sakinlerine kitap okumak da olabilir, hastanelerin çocuk kliniklerinde yatan ve uzun süreli tedavi görmek zorunda kalan kimsesiz bir çocuğa refaket ederek oyun oynamak da... Hayatın tam da kendisi değil mi bunlar zaten? Einstein’ın sözü geliyor aklıma... “Başarılı bir insan olmaya çalışmayın, değerli bir insan olmaya çalışın! Başarılı insan, hayattan verdiğinden fazlasını alır, değerli insan ise, hayattan aldığından fazlasını verir!”
Paylaş