Esma Ocak’ın ardından

DİYARBAKIR’da genç bir kadın... Yaşı 33. Ölesiye aşık olduğu kocasını genç yaşta kanserden kaybediyor. Yaşları birbirine yakın üç çocuğuyla kalakalıyor.

Çok istemesine rağmen üniversite okuyamadığı için bir mesleği de yok. 15 yaşındayken görücü usulüyle evlendiriliyor. Diyarbakır merkezde yaşarken eşinin yaşadığı Kazancı Köyü’ne gelin gidiyor. O zaman o, Kürtçe bilmiyor. Köy halkı da Türkçe! İlk işi Kürtçe öğrenmek oluyor. Evliliği, eğitimine ve kent yaşamından uzak kalmasına neden olduysa da kocasına duyduğu aşk tüm bunlara değiyor. Ama kader ne yazık ki ona bu mutluluğunu uzun yaşamasına izin vermiyor.

Genç yaşında dul kalmış bir kadın olarak köşeye çekilmek yerine çiftçi olan kocasının köydeki işlerinin başına geçiyor. Bütün gün traktör üzerinde çalışırken akşamları da köydeki kadınların dram dolu hikayelerini dinliyor. Onların dertlerine nasıl derman bulacağının çarelerine bakıyor. Bu arada ortaokul yıllarından beri edebiyata duyduğu ilgiyle yazmaya başlıyor. Kimi zaman töreyi anlatıyor kimi zaman da destansı bir aşk hikayesini. Büyük bir tutkuyla yazsa da ilk başlarda yazdıklarını gün yüzüne çıkartmaya cesaret edemiyor. İlk eseri ‘Berdel’i şair Ahmed Arif’in teşvikiyle yayınlıyor. Berdel yani kız değiştirme Güneydoğu’da başlık parasını denkleştiremeyenlerin en büyük sorunu. Berdel daha sonra Türkan Şoray ve Tarık Akan’ın başrollerini paylaştıkları filme de uyarlanarak Berlin Festivali’nde ödül alıyor.

Evini müze yaptı

Sara Sara, Kırklardağı’nın Düzü, Münire, Kervan-Servan, Bir filozof’un Özel Yaşamı: Ziya Gökalp. Bunlar, onun 13 kitabından yalnızca bazıları. Tüm kitaplarını severek defalarca okusam da favorim Münire. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında Mardin, Diyarbakır ve Musul’da geçen roman iki ailenin yaşamlarını anlatıyor. Aşklarını, ayrılıklarını, göçlerini...

Esma Ocak ailemizin büyüğü, teyzemiz, yengemiz. Diyarbakır sevdalısı bir yazar. Kendisini geçen hafta aşkla bağlı olduğu kocası ve genç yaşta kaybettiği kızının yanına uğurladık. Acılarla dolu yaşamını yazılara dökerek bambaşka dünyalar kuran Esma Teyze’mizin vefatı hem ailemiz hem de Diyarbakır için büyük bir kayıp oldu. Şehir merkezindeki avlulu evini müzeye dönüştüren Esma Hanım, Diyarbakır’ın kültürünü, folklorünü yaşatmak ve tanıtmak için var gücüyle çabaladı. Hastalanmadan önce Diyarbakır’da kendisine misafir olduğumda kadın sorunlarının özellikle o bölgede daha da fazla olduğunu ve buna hep birlikte çözüm bulmamız gerektiğini ısrarla söylemişti. Bunun için de başta bölgedeki kız çocuklarının eğitilmesini, okutulmasının sağlamak için var gücümüzle çabalamamız gerektiğini konuşmuştuk. Kendisine bu kadar zorluklara, acılara nasıl dayandığını sorduğumda verdiği cevap şöyleydi:

Başka hayatları yaşayın

“Genç yaşta, önce kocamı kaybettim, ardından üç çocuğumu okutmak, büyütmek için para kazanma mücadelem başladı. Tam çocuklarım büyüdü, rahatladım, yazmaya bol bol vakit ayıracağım derken bölgede terör başladı. Çatışmaları, kavgaları bir kenara bırakarak topraklarımı terk ettim ve şehre geri döndüm. İşte kitaplarımın pek çoğunu o dönemde yazdım. Ardından büyük kızım amansız bir hastalığa yakalandı. Uzun süren tedaviler, ameliyatlar, hastaneler derken ne yazık ki hayat bana evlat acısını da gösterdi. O büyük acıdan sonra da bir daha toparlanamam zannediyordum ama yazmak benim en büyük kurtarıcım oldu! Hatta 75 yaşından sonra bilgisayar öğrenerek yeni kitaplarımı bu şekilde yazdım. Hayatta yaşadığımız acılar bizi daha derinleştiriyor, olgunlaştırıyor. Mecburen daha kabullenici oluyorsunuz. Ama mutlaka sığınacağınız bir uğraşınız olmalı. Resim yapmak, yazmak, fotoğraf çekmek? Bu her şey olabilir. Yeter ki saatlerce başka hiçbir şey düşünmeden başka bir dünyaya girin, başka hayatları yaşayın. İşte bendeki de yazmak!”

Ondaki bu yazma tutkusu ve ardında bıraktığı onlarca eseri düşününce ölümün tesellisi belki de budur diyorum. Ne güzel geride ölümsüz eserler bırakarak göçüp gitmek... Tıpkı Benjamin Franklin’in sözü gibi:
“Eğer öldükten sonra unutulmak istemiyorsan ya okunmaya değer şeyler yaz, ya da yazılmaya değer seyler yap.”
Nur içinde yat, mekanın cennet olsun Esma Yengeciğim.
Yazarın Tüm Yazıları