BU hafta bir iç sıkıntısı, karabasanlar, uykusuz geceler... Nasıl zor geçti anlatamam. Canım hiçbir şey yapmak, hiçbir yere gitmek istemedi.
Bütün hafta İstanbul’daydım, birbirinden güzel konserler vardı ama ne yalan söyleyeyim hiçbirine gitmek istemedim. Bu iç sıkıntısı yetmezmiş gibi bir de Oslo’daki hazin olay medyaya düşmesin mi? Huzur, barış, refah ve sükunetin hüküm sürdüğü Norveç’te sanıyorum 2. Dünya Savaşı’ndan beri bu kadar büyük bir kıyım görülmemiştir. İlk duyduğumda şok oldum. Bir de, katledilen gençlerin yaz okuluna giden öğrenciler olduğunu öğrenince iyice çıldırdım. Aynı günlerde Oğul da Amerika’da yaz okulundaydı. Düşünsenize, çocuğunuzu yollamışsınız, aman eğitim alsın, aman donanımlı olsun diye... Para ve emek harcayıp, dünyanın öteki ucuna göndermişsiniz... Sonra 32 yaşında delinin biri, görünürde sebepsiz, nedensiz ve hatta dayanaksız bir şekilde almış eline silahı, taramış gencecik çocukları. İnanılır gibi değil!
İdeoloji yok
İlk açıklamalara göre altında yatan bir ideoloji yok, devlete, hükümete vermek istediği mesaj yok. Neden yaptı bilinmiyor. Daha sonra medyaya sızan haberler arasında işin içinde İsrail olduğu iddia edildi, ardından Tapınak Şovalyeleri ortaya çıktı... Bu olayın arkasından beni olay kadar şaşırtan bir başka konu ise, maalesef sağ ele geçirilen Behring Breivik denen caninin son derece medeni şartlarda alıkoyulup, lüks bir hücre evinde neredeyse bakıma alınmış olması! Bu adama hapis bile mükafatken, bir de üstüne televizyonlu ve belki de sıcak suyu akan banyolu bir ev tahsis edilmesine inanamadım. Medeniyet dediğin hakikaten tek dişi kalmış bir canavar.
Back to Black!
İkinci bir kötü haber de Amy Wine-house’un evinde ölü bulunması oldu. Amy Winehouse... 27 yıllık kısa hayatına, 5 grammy ve sayısız ödül sığdıran soul müziğin en genç ve en yetenekli kadın seslerinden biri. Hatta öyle ki, Winehouse son yıllarda, soul müziğin popülaritesinin artışında etkisi olanlar ve İngiliz müziğini yeniden canlandıranlar arasında gösterildi. Bir sabah ofise girdim, müthiş bir ses. Eda’nın odasından geliyor, bu kim diye sordum, Eda anlatmaya başladı. Hikaye enteresan, ses mükemmel ama fotoğrafını görünce ne yalan söyleyeyim ürktüm! Kabarık saçlar, sıskacık bir beden, her yerinde dövmeler, kalın göz kalemleri...
Uçlarda yaşamak
O sıralarda İstanbul’da konseri olacaktı. Hadi gidelim diye niyetlendim ama kısa süre sonra konserin iptal haberi geldi. Aşırı alkol ve uyuşturucu bağımlısı bu deli kız turneye devam edemeyecek haldeydi. Ve kısa süre sonra da ölüm haberini aldık. Dayanamadı bu kadar uçlarda yaşamaya. Tabii ki çok gençti, tabii ki daha güzel sesini milyonlarca insana dinletmek isterdi ama eceli ile ölmeyeceği de kesindi bu yetenekli sesin! Kendisine sayısız ödül kazandıran Back to Black şarkısındaki gibi, kendini hep ait hissettiği karanlığa doğru belki de kendi isteğiyle gitti. Ve Amy, miniminnacık bedeni, kocaman sesi, kendine has saç stili, Karl Lagerfeld gibi tasarımcılarına ilham kaynağı olan kıyafet tarzı ile dünya var olduğu sürece hatırlanacak müzik dehaları arasındaki yerini aldı. Bu kadar boğucu, kötü haberlerle geçen bir haftanın ardından işlere de ara veriyor ve bir süreliğine kaçıyorum... Siz bu satırları okurken ben çok uzaklarda olacağım. Bakarsınız size oralardan iç acıcı haberlerle dönerim!