GUY de Maupassant, Paris’te yaşarken şehrin merkezine Eyfel kulesinin dikileceğini öğrenir. Bu duruma çok öfkelenen yazar, Eyfel kulesinin Paris’in ortasında çirkin bir yığın gibi gözükeceğini ve bu çirkinliği görmemek için de şehri terk edeceğini söyler dostlarına.
Eyfel kulesi dikildikten sonra gerçekten de Paris’i terk eder ama şehre her gelişinde kuleye gider ve birinci katında kahve içmeye başlar... Guy de Maupassant’ın bu davranışına anlam veremezler çevresindekiler. Eyfele karşı çıkan Guy De Maupassant neden her gün kulede içiyordu kahvesini. Dayanamayıp bu durumun nedenini, kuleden nefret ettiği halde neden her gün kahvesini burada içtiğini sorarlar. O da “Burası Paris’in en güzel göründüğü, yani Eyfel kulesinin görünmediği tek yer de ondan” der. Dikiminde, Parislilerin şiddetle karşı çıktığı Eyfel kulesi bugün şehrin simgesi olmayı başarsa da, bu şanslı tesadüf sık rastlanan bir durum değildir aslında. Bir şehirde her şeyi değiştirebilirsiniz. Yerleşim alanlarını, caddelerin isimlerini, o şehri hatırlatan yapıları, simgeleri... Şehrin kimliğini korumadan, tarihi dokusunu umursamadan, anılarını yerle bir ederek yaparsanız hafızasını kaybeden bir insan gibi şaşkın, kişiliksiz bakar yüzünüze. Bulutlara yakın evimden, bulutların bile insanlara mesafeli durduğu, çok özel kimlikli şehirlerden Ankara’yı izlerken, bunu düşündüm. . Ankara sokaklarında sık sık görmeye başladığım, şehrin simgesi plastik Ankara kedisinin bu kadar sevimsiz olabilmesi seymen kıyafetiyle zorlama simge yapılmaya çalışılmasından olabilir mi? Son yıllarda, onlarla yaşamaya alışmak zorunda olmadığımız pek çok ucube yapı inşa edildi Ankara’da. Ama onlarla yaşamak zorundaymışız gibi, yıllardır arsızca karşımızda dikiliyorlar. İnşaatı durmuş kimi yapılar da, tek ayak üstünde cezasını çeken çocuklar gibi, biçimsiz, dokunsanız yığılacak sanki olduğu yere. Gece, sokakları ıslak ve kapkaranlık bir dehliz gibi Ankara’nın. Dünya alışveriş merkezi rezervlerinin yüzde doksan dokuzunu elinde bulundurduğu için papazın bağı ve kalede semaverle içilen bir bardak çayı unutulmak üzeredir. Ama bir yere kadar silinir hafıza iyi ki. Bir yere kadar yok edilir iyi ki. Kimliği vardır, karakteri vardır bir yerlerden belli eder kendini... Misal; Ankara’da deniz yoktur. Bu yüzden insanlar denize değil, birbirlerinin yüzüne bakar daha çok ve hala. Dingin görünen ama kendisini nihayet bu şehre ait hissedip dönecekleri beklemekten yorulmuş, huzursuz bir kız kurusudur Sevmeyene zulmetmekten çekinmez kasvet çökertir sebepsiz, sevseniz terk etmek istediğiniz sevgiliniz gibidir benimsemediğiniz, ne aitsinizdir ne gidebilirsiniz Şu zamanlarda kafası karışıktır kendini tropik iklim kuşağında sanır ama Ankara, dev bir plastik kediden ibaret değildir iyi ki. Bir hafızası vardır, kişiliği... Ve böyle görünür Ankara, benim bulutlara yakın evimden...
SAKINCALI PARAGRAF
Kazalar, hatta ölümler eksilmiyor... Eskişehir Yolu bazı Bilkentli gençler başta olmak üzere heyecanı sevenler için çok tehlikeli bir hız pisti haline geldi... Ya belediye belli aralıklarla hız kasisi koysun, ya da sürat ölçen ceza kameralarından kısa aralıklarla yerleştirilsin...