“NE hissediyorsun kullandığında anlat bana” dedim, “anlat ki seni anlayayım...”
“Havai fişekleri sever misin? “ Güldüm içim sızlayarak, “havai fişekler mi görüyorsun kullandığında?” “Hayır? o havai fişeğin kendisi oluyorsun, bir anda yükseklerde patlıyorsun...” Sözünü tamamlıyorum, “ve sönüyorsun, başka, başka neler hissettiriyor?” “Dışarıda hayat devam ederken, sen duraklat tuşuna basıyorsun... ve duruyor her şey...” “Ama dışarıda hayat akmaya devam ederken, arada kaçırdıklarını hiç merak etmiyor musun?” “Hayır, yaşayıp yaşamadığımdan bile emin değilken ne kaçırabilirim ki?” “Gerçekten bundan emin değil misin yoksa tahammül edemiyor musun gerçek dünyaya?” “Her ikisi de...” Çantamdan Mardin’den aldığım, arkası işlemeli küçük bir gümüş ayna çıkarıyorum. “Al. Sende kalsın. Yaşayıp yaşamadığından emin olmadığında, aynayı ağzına doğru tut, bir süre sonra sonra aynada buhar oluşursa yaşadığın anlamına gelir bu.” Yandaki bardakta duran dişlerine uzanan bir ihtiyar gibi uzanıyor aynaya, gülümsüyor. “Tahammül etme kısmını nasıl çözeceğim Ferzane Zenan? Sizin kullandıklarınızı kullanarak mı? Benim kullandığım uyuşturucuların sizin kullandıklarınızdan farkı ne, kandırmayalım birbirimizi, sen de dürüst ol benim gibi.” “Ben uyuşturucu kullanmadım hiç, düşünmedim bile kullanmayı.” Kahkaha atıyor “Düşünmemişmiş. Gerçeği görmeni engelleyen her şey uyuşturucu değil midir?” Konuşmanın kontrolümden çıkmış olması rahatsız ediyor beni, soruları benim sormam gerekirdi. “Evet, elbette ama konumuz bu değil.” “Konumuz ne, uyuşturucu kullanan birinden bunun etkilerini, zararlarını dinlemek değil mi?” Susuyorum “Şu yüzyılda, uyuşturucu maddeler en hızlı öldüren kimyasallar, doğru. Hızlı ve acılı ölümü garantiler. Bir de gerçek dünyada birçok insanın kullandığı uyuşturucular var ki, ağır ağır yok eder, en acısı sadece ölürken anlarsın kendine yaptığını...” “Mesela?” “Mesela para, mesela hırs, mesela kariyer sarhoşluğu, mesela aşk, öfke, alışveriş... sen de anlatabilirsin uyuşturucunun zararlarını.” “İyi de ne yaptın be canım, olmadı bu röportaj. Gazete yayınlamaz bunu. Gerçek uyuşturucular, konumuz.” “Peki... Kaydet şunları istersen; Varsa, dünyanın en mutlu insanıyımdır ben, kral gibi de hissedebilirim kendimi, yokluğunda bir kese kağıdı gibi de... O zaman, içim daralır, düşünme yeteneğimi kaybederim, beynim bir anda çıldırma noktasına gelir, her şeyimi verebilirim elde etmek için. Karıncalanır beynim, uyuşur, bütün duyu organlarım bana ihanet eder, hiçbirşeyi algılayamam.” “İlk denemenden itibaren bağımlı mıydın?” “Evet, tıpkı suç gibi. Bu söylediğim belirtileri kendi hayatına uyarlasın okuyucuların. Nelerin yokluğunda bu belirtileri görüyorlarsa onlar da bağımlıdır emin ol ve gerçekleri görmekte sorunları vardır. Aynayı sevdim bu arada teşekkürler. Ama sen de taşı bir ayna. Buhar varsa hiçbir uyuşturucuyu hak etmeyecek kadar değerli ve canlısındır.” “Of..” diyorum, “Of... herkes anlayacak ne acemi olduğumu, konuyu nereden nereye getirdin, ağzımdan alıp.” “Ha aklıma geldi, bir de gerçek ve rüya birbirine karışmaya başlar. O kadar kaçarsın ki gerçek ne kadar inandırıcı olursa olsun sen inanmayacak kadar inatçı olursun. Kendi dünyanı yaratırsın. Şimdiki gibi...” “Nasıl yani?” “Şimdiki gibi. Yani uyan Ferzane... Uyan... Uyan...” Korkuyla uyanıyorum... Başucumda duran kalem kağıdı alıp yazıyorum uyuşturucuya dair aklıma gelen en önemli cümleyi; “Gerçeği görmenizi engelleyen her şey uyuşturucudur ve er ya da geç mutlaka acıyla öldürür.”