Paylaş
1- Evet Sadun Boro Abi’mizin dümen suyundayız.
Aradan tam 18 yıl geçmiş.
Denizciliğe Sadun Abi’mizle başladığımıza göre...
Tam 18 yıl sonra açık ve uzak denizlerde reşit olmuş gibiyim.
İşte oradan devam ediyorum.
Sabah 09.00 gibi demir aldık.
Hedef Naxos... Sakin bir hava. Fakat öğle vakti deniz kabardı. Dalgalar büyümeye başladı. Bembeyaz köpükler Masal’ı (teknemizin adı) dövüyor. Hemen yeni bir rota yaptık.
Amargos’un altında Levitha isimli küçük bir adada geceyi geçireceğiz. Rüzgâr kuvvetlenince yelkenler fora. 7 knot hızla gidiyoruz. Harika bir duygu. Rüzgâr ve dalga sesleri arasında lacivert bir denizde adeta uçuyoruz. Saat 18.30 gibi adada bir tonoza bağlandık. Bu tür durumlarda maskeyi takıp dibe bakmak adetimdir. Baktım tonoz sağlam.
Zaten yarım saat sonra bir adam botla geldi. Tonozun günlük ücreti 7 Euro...
Keşke bizde de böyle uygulamalar olsa. Böylece demir atıp deniz dibini, deniz çayırlarını perişan etmeyiz.
2- GÜNEŞ PANELLERİ HARİKA DENİZDEN SU YAPIYORUZ
İki günlük dinlenmeden sonra yükselmeye başlıyoruz.
Hedef Mirsini adası. 50 mil seyrin önemli bölümünü yelkenle geçiyoruz. Güneş panelleri harika çalışıyor. Seyir sırasında denizden su yapıyoruz. Aküler, depolar doluyor. Üstelik bedava! Ela bir yandan çamaşır yıkıyor. Sona doğru dalgalarla boğuşarak güç bela Schinousa koyuna demir atıyoruz. Dışarıda hava feci, denizin üzerinden su serpintileri kalkıyor. Bu tür durumlarda Allah ne verdiyse demiri atıp zinciri bırakıyoruz. Tabii tuttuğunu da test ediyoruz. Ben yine dalga malga demeyip atlıyorum denize. Dalıyorum. Ohhh. Demir toprağa iyice gömülmüş, teknemizin salınım yarı çapında çapariz veren tekne de yok. Rahatız...
Ela’nın karavanada, akşama kuru fasulye pilav var.
Afiyetle yiyoruz. Ertesi sabah hava yine kötü. Tabii orada kalıyoruz. Bu sırada fırtınadan koya sığınan bir tekne yakınımıza demir atıyor. Bir çift dingilerine atlayıp karaya çıkıyorlar. 3-4 saat sonra ellerinde torbalarla geliyorlar. Soruyoruz:
- Selamlar, biz adada bir yerleşim göremedik. Nereden alışveriş yaptınız...
- Evet var. Tepeyi aşınca çok güzel bir köy var.
Ela fotoğraf meraklısı olduğu için hemen kıyıya çıkıyor. Her gittiğimiz yerde fotoğraflar çekiyor. Sabah güneş doğarken resim yapmaya başlıyor.
Uzun bir yürüyüş ve çorak arazide bir tırmanıştan sonra harika bir köy. Taze sebzeler.
Fırtınanın dinmesini bekliyoruz. Ama adayı da çok sevdik. Ben her zamanki gibi, gözlük şnorkel, koyun en ücra yerlerine kadar yüzüyorum. Bu arada fırtınadan kaçan buraya sığınıyor.
Böyle 6 gün, 6 gece geçiyor. Fırtına dinince sabah erkenden demir alıp Naxos adasına doğru dümen tutuyoruz. Hava sakin başlıyor. Ama 15-20 mil sonra rüzgâr kuvvetleniyor. Tabii ben de neşeleniyorum. Hemen yelkenler fora.
Ardından sırasıyla Sifnos, Serifos, Kitynos adaları. Ve Kea adası...(Bu adaları kitapta tek tek anlatacağım.)
Kea’da Vorkuri ve Nikolau koylarında demir atıyoruz. Pandemi nedeniyle çok az tekne olduğu için pırıl pırıl bir deniz. Zor ayrılıyoruz.
3- ATİNA’YA GEÇİYORUZ
Kea’da iyice dinlendikten sonra hedef Atina...
Sabah gün doğmadan demir alıyoruz. Bakıyorum, biz demir alırken hemen arkamızdaki İngilizlerin teknesi de demir alıyor. Önümüzde yaklaşık 40 millik bir yol var. 15 knot civarı bir rüzgâr bizi ortalama saatte 5 mil hızla götürüyor. Ela günler önceden Atina’da kalacağımız marina arayışına başlamıştı. Pandeminin etkisiyle yer bulmak çok zor. (Kimse marinadan ayrılmıyor.) Neyse ki Atina’da Alimnos Marina’da 4 günlük yer buluyoruz. Bizi bir araya sıkıştırıyorlar.
4- EYVAH CÜZDAN YOK
Atina’ya gidip de Plaka dahil şehri gezmeden olur mu? Hemen bisikletlere atlıyoruz. Atina sokakları. Ve Akrapol... Plaka’da bir kafeye oturuyoruz. Elimi bel çantama bir atıyorum ki eyvah, cüzdan yok. Şok. Şok...
Pasaport, kimlik, para... Vurgun yemiş gibi oluyorum. Teknede unuttuk düşüncesiyle Ela bir taksiye atlıyor ve tekneye geçiyor. Cevap kötü. Çanta yok. Çaresiz dönüyorum. Büyük bir üzüntüyle “Gezi buraya kadarmış” diyerek yatıyoruz. Ama uyku yok tabii.
Ertesi sabah “Acaba uçakla Türkiye’ye dönsem, pasaport işini çözsem” gibi umutsuz düşüncelere dalmışken, telefonum çalıyor. Bakıyorum Yunanistan numarası.
- Alo.
- Fatih Çekirge’yle mi görüşüyoruz?
- Evet benim.
- Efendim biz sizi Türkiye’nin Pire Başkonsolosluğu’ndan arıyoruz.
Ben “Allah Allah acaba ne oldu?” diye düşünürken karşıdaki ses:
- Fatih Bey cüzdanınızı kaybettiniz mi?
Şaşkınım...Şaşkınım. Şaşşşşşş-kınım...
- Evet dün kaybettik.
- Cüzdanınızı bulup bize teslim ettiler.
İnanamıyorum. Koca Atina’da ben cüzdanı düşürüyorum. Birisi bulup konsolosluğa getiriyor. Olacak şey değil.
Meğerse bulan kişinin bir Türk arkadaşı varmış. Kimlikteki Ayyıldız’ı görünce (kurban olduğum Ayyıldız) Türk arkadaşını arıyor. O da durumu konsolosluğa bildiriyor.
Rüyamda görsem inanmam. Sevinç, mutluluk, heyecan. Uzatmayalım. Helal paraymış. Cüzdanı alıyoruz. Tabii bulan gence de bir hediyemiz oluyor. Ve elbette Atina Büyükelçimiz Burak Özügergin’e çok teşekkür. Burak eski dost. Başarılı bir diplomat. Ankara ile Atina arasındaki bunca krize ve çetrefilli probleme rağmen çok iyi işler yaptı. Sonuçta bizim Adriyatik gezisi devam ediyor. O akşam cüzdanın şerefine harika bir kırmızı şarapla muhteşem bir yemek yiyoruz. Yolumuz uzun. Maceralarımız, fırtınalarımız, doğanın muhteşem dekorları, yeni denizci dostlukları, Homeros’un efsane adaları daha da uzun... Bir sayfaya da sığacak gibi değil. Devamı kitaba kalıyor...
5- AAAA BİR TÜRK BAYRAĞI
Mataban’ı geçip Preveze’de şehit düşen leventlere Arya/sancak selam verdikten sonra önümüzdeki harika adaları dönüş yoluna bırakıp Katakolo’ya geçiyoruz.
Katakolo Adriyatik çıkışında Yunan anakarasında önemli bir çıkış limanı. Her türlü malzeme bulunuyor. Birkaç gün burada dinleneceğiz. Olimpos’u gezdikten sonra akşam üzeri marinaya dönüyoruz. Aaa bir bakıyorum bir Türk bayrağı. Onca deniz geçtik, yüzlerce mil yaptık, pandemi nedeniyle zaten pek tekne yoktu. Hele Türk bayraklı bir tekne hiç görmemiştik. Hemen merhaba. Bir baktım, ADYK’dan tanıdığım Kıvanç kaptan. Kıvanç Demirel yeni teknesi Havana’yı almış Türkiye’ye getiriyor. Kıvanç kaptan tecrübeli bir denizci. Tabii koyu denizci sohbeti.
Önümüz efsane ada Zakhintos... Oraya gitmek için rota yapıyoruz. Sonra orayı da dönüşe bırakıp Kefelonya’nın meşhur Sami koyunda karar kılıyoruz.
Sami koyu geniş, ferah, büyü bir koy. İki gün dinleniyoruz.
6- ARNAVUTLUK KIYILARI GECE SEYRİNİN ESRARENGİZ HALİ
Denizciler için yakın ve dar denizlerde gece seyri hep dikkat gerektirir. Vardiyası, alestası, uykusuz halleri... Biz de Korfu’dan Montenegro’ya geçerken işte böyle bir gece seyri yaptık.
Gidiyorsunuz ama önünüzde zifiri bir boşluk. Ay ışığı bembeyaz yelkenlerinize vurunca tuhaf sarı bir yansımanın içinde sanki bilinmeyen bir karanlığa doğru uçuyorsunuz. Fonda yalnızca dalga ve rüzgâr sesi... Ancak radardan görebiliyorsunuz. Korkuyla karışık muhteşem bir heyecan. Devasa gemilerin uzaktan yansıyan soluk ışıkları. En korkulan şey kaçak balıkçılar. Özellikle Arnavutluk sularında... Çünkü hepsi kaçak. Ne ışık var ne de yansıma... İskele tarafımızda İtalyan sahil güvenliği... Böylece gün ağarıyor...
Montenegro’nun meşhur Kotor Körfezi’ne doğru rota tutuyoruz. Lazure Marina bizi harika bir dostlukla karşılıyor. 1 Masal burada 1 yıl geçirecek. Montengrolu oldu.
Sonra uzun bir dönüş yolu ve 2023 Fethiye Ecesaray Marina. Çünkü Nejat Ece bütün konukseverliğiyle orayı bize evimiz gibi hissettiriyor. Evet arkadaşlar... Bir hayalim vardı. En azından Sadun Boro’nun dümen suyunda bunu gerçekleştirdim. Bütün geziyi bir kitapta toplayacağım.
Paylaş