Hazreti İsa'nın sol kolunu yontarken fark edilen arıza

Dünya sanat tarihinde hiçbir heykel sanatçısı Michelangelo’nun ulaştığı şöhrete ulaşamamıştır.

Haberin Devamı

Onun “Davut” heykeli, sanatta ulaşılmazlığın sembolü olarak asırlardır yerini koruyor...

Peki bu heykeli yapan Michelangelo nasıl bir insandı...

*

Aslında hakkında epey şey biliyoruz.

Çünkü yanında hayatını yazacak Vasari adlı bir biyografi yazarı vardı.

Yani kendi hikâyesi ve efsanesini kendi yazdıran insandı.

Ama kendisi hakkında asıl somut bilgiyi meğer kendi bırakmış.

Üç boyutlu mermer bir heykel...

Hazreti İsanın sol kolunu yontarken fark edilen arıza

Daha önce bilmiyordum, dün New York Times’taki bir yazıdan öğrendim.

Meğer Michelangelo, ölümünden kısa süre önce, anıtmezarına dikilmek üzere bir heykele başlamış.

Bir “Pieta” heykeliymiş bu...

Yani Meryem Ana’yı, oğlu Hz. İsa çarmıhtan indirildikten sonra ölü bedenini kollarında tutarken anlatan bir heykel...

Haberin Devamı

Bu heykelin ilk orijinalini Vatikan’da Aziz Petrus Bazilikası’nda görmüş ve çok etkilenmiştim.

İşte o heykelin bir benzerini yapmak istemiş kendi anıtmezarına konmak üzere...

Ama ona bir de kendini eklemiş.

Yani Meryem Ana, Maria Magdalena ve Hz. İsa’nın arkasında kendisi de duruyor.

Geçen hafta işte bu heykelle ilgili önemli bir gelişme oldu...

Size bunu anlatacağım.

15 KM ÖTEDEN ALINAN MERMER ARIZALI ÇIKINCA

BU heykel hiçbir zaman tamamlanmamış ve başından birçok macera geçmiş.

Michelangelo bu heykeli yapmak üzere mermeri yine Toscana’da bir mermer ocağından almış. 

Ancak bu mermeri, her zaman aldığı yerden değil, onun 15 kilometre uzağındaki, Seravezza isimli bir başka mermer ocağından temin etmiş.

Ne var ki heykeli yapmaya başladıktan sonra fark etmiş ki, mermer bozuk...

Mermerde metalle temasa geçtiğinde reaksiyon veren prit adı verilen bir sülfit minerali varmış.

Michelangelo Hz. İsa’nın sol kolunu yontarken mermerdeki bu arızaları fark etmiş ve o an, elindeki aleti fırlatıp, heykeli yapmaktan vazgeçmiş.

*

Yarım kalan heykeli hizmetçisi Antonio da Gasteldurante’ye hediye etmiş. O da bunu Michelangelo’nun öğrencisi olan Tiberio Calcagni’ye vermiş. Maestronun öğrencisi heykel üzerinde bir süre çalışmış.

Haberin Devamı

Heykel 1560 yılında Francesco Bandini isimli bir bankerin eline geçmiş.

O nedenle bu heykele “Bandini Pieta’sı” adı verilmiş.

*

Bandini Piata’sı, banker tarafından Roma’dan Floransa’ya götürülmüş ve orada bir katedrale yerleştirilmiş...

Ancak mermerdeki bozukluklar nedeniyle heykelin bazı bölümleri okside olmuş, rengi yer yer koyulaşmış.

Adeta bir “Dalmaçyalı”ya dönüşmüş. 

Hazreti İsanın sol kolunu yontarken fark edilen arıza

HAZRETİ İSA MI DAHA BÜYÜKTÜR, MİCHELANGELO’NUN EGOSU MU

İŞTE Michelangelo’nun bu arıza heykeli bugün “Opera del Duomo Müzesi”nde bulunuyormuş.

2019 yılında restorasyona alınmış ve geçen cuma günü bir basın toplantısıyla heykelin restore edilmiş hali tanıtıldı.

Uzun uzun baktım...

Tabii ki Aziz Petrus Bazilikası’ndaki Pieta’nın yanında çok kötü duruyor.

Haberin Devamı

Hazreti İsa’nın bacakları feci...

Kollar gerçekten olmamış.

Yani Michelangelo bu heykeli atmakta çok haklıymış..

Ancak bana göre heykelin sanat tarihi açısından çok önemli bir yanı var.

Büyük heykeltıraşın arka planda görünen kendi heykeline bakınca şunları gördüm.

Bir kere kendini Hz. İsa’dan, Meryem Ana ve Maria Magdalena’dan çok büyük yapmış.

Her iki kadını da öyle büyük ve kollayıcı ihtimamla sarmalamış ki...

Hıristiyanlığın bu en kutsal anını tasvir eden sahnede, kendini Aziz Peter ve Aziz Paul’dan bile daha önemli bir yere konumlandırmış.

Yüzü, Hazreti İsa’nın ölü yüzüyle neredeyse aynı çizgilere sahip...

Sanatçı egosu, sanki Rönesans’ın klasik ölçülerini ihmal etmiş hissi veriyor.

Haberin Devamı

Ölçüler gitmiş, her şeyin üstünde sanatçının kendisi, daha doğrusu egosu var.

Hazreti İsanın sol kolunu yontarken fark edilen arıza

Michelangelo’nun Daniele da Volterra tarafından çizilen portresi

MİCHELANGELO’NUN MEZARINDA HEYKELİ YOK AMA KOMŞULARI VAR

DÜN bu heykele uzun uzun baktım...

Michelangelo, yaşadığı dönemde ve sonrasında portresi en çok çizilen sanatçılardan biriydi.

Ama tabii ki mermeri yontarak, kendi kendisini üç boyutlu maddi bir biçime sokması çok farklı.

Portrelerle heykeli karşılaştırdığınız zaman şöyle bir duyguya kapılıyorsunuz.

Heykeldeki yüz, ötekilerin yaptığı portrelerden çok daha etkileyici bir karakter.

Çünkü o taşı sadece bir sanatçı değil, aynı zamanda o sanatçının narsisizmi ve egosu da yontmuş.

Haberin Devamı

Kendi egolarımızı da düşündüm...

Michelangelo’nunki belki hak edilmiş bir ‘ego’ydu...

Ve bu heykeli, kendi mezarının başına diktirmeyi düşünüyordu...

Ama tarihin bize öğrettiği bir şey var.

Hazreti İsanın sol kolunu yontarken fark edilen arıza
Michelangelo’nun mezarı

Mezarlarımızın başına kendimiz veya yakınlarımız ne dikerse diksin...

Mezar taşındaki gerçek ve ebedi heykelin sanatçısı tarih oluyor...

Michelangelo bugün Floransa’daki Santa Croce Bazilikası’nda gömülü...

Aynı bazilikada, onun dışında Machiavelli, Galileo Galilei ve ünlü besteci Rossini de yatıyor...

Mezarının başında kendi heykeli yok.

Mezarındaki komşuları bunlar olan bir insanın, kendisini anlatmak için bir heykele ihtiyacı var mı...

YUH OLSUN BİZE, BU ÇAKMA KOCA YUSUF KILIKLI HERİFE Mİ KANDIK

1990’lardan sonra doğan çocuklarımız...

Kardeşlerimiz...

Şu adamın haline bir bakın...

Allah aşkınıza siz bu adama üç kuruş kaptırır mısınız...

Biz kaptırdık...

Bırakın üç kuruş parayı, yüz binlercemiz kanımızı, iliğimizi kaptırdık. Üstüne bir de vicdanımızı kaptırdık.

*

Her şey 1999 yılında bir gazete ilanı ile başladı.

Güya bu adam lösemi olmuştu ve ilik nakli gerekiyordu.

Uygun ilik bulunamazsa üç-beş hafta içinde ölecekti...

Önce Sabah gazetesi atladı üzerine...

Vicdanlar manşet oldu...

Manşetler ilik kuyruğu...

Koskoca bir millet, kuyruklara girip, hasta bir doktor evladına yardıma koşuyordu...

Sonra birden sis perdesi dağıldı ve ardından gerçekler çıktı...

Herif bir üçkâğıtçıymış ve hepimizin vicdanını kuklaya çevirmiş, oynuyormuş.

*

Sonra ortadan kayboldu...

Yıllar geçti, bir gün onu yeniden gördük...

Bu defa bambaşka bir kılıktaydı.

Çivit mavisi bir ceket, bileğinde pahalı bir saat...

Jölelenmiş saçlar....

Arkadaş Adnan Hoca’nın zampara müridi olmuştu...

Artık, bikinili kediciklerin peşindeydi...

Sonra yine kayboldu ve geçen hafta cezaevinden işte bu fotoğrafla tekrar ortaya çıktı...

*

Rejim, spor, kardiyo falan yapmış, slim fit giyinmiş... Faça yine yerinde, ama tip üçüncü defa değişmiş.

Binbir suratına bu defa pırasa görünümlü bu palyaço bıyıkları takmış...

Elbiseyi alıp üstünü çıplak bırak...

Al sana 19’uncu yüzyıldan kalma bir güreşçi mostrası.

Hazreti İsanın sol kolunu yontarken fark edilen arıza

Meğer hapisteymiş...

Üçkâğıtçılık, çocuk tacizi, dolandırıcılık... Ne ararsan var adamda... Olmayan tek şey ahlak... Ar...

*

Üç gündür bu kareye bakıp bakıp kendime soruyorum...

Biz, hani “Eski Türkiye” denen o ülke var ya...

İşte o ülkenin insanları...

Biz mi çok saf, çok vicdanlı, çok yardımseverdik...

Yoksa bu çakma Koca Yusuf kılıklı üçkâğıtçı mı çok akıllıydı...

SUMO GÜREŞÇİLERİ NEDEN DAHA ÇOK KORONA OLUYOR

DÜNYANIN en fazla ödüllü sumo güreşçisi 36 yaşında emekliliğe ayrıldı.

Minderdeki adı “Hakuho” idi...

Moğolistan asıllı bir güreşçiydi. 15 yaşında Japonya’ya gelmiş ve güreşçi olmuştu.

Hazreti İsanın sol kolunu yontarken fark edilen arıza

Asıl adı Mönkhbatyn Davaajargal’dı...

Japonya’nın en geleneksel sporu olan sumoda, Japon tekelini kıran iki yabancı kökenli güreşçiden biriydi.

*

Türkiye’nin gizli bir sumo uzmanı vardır.

Sabah gazetesinin genel yayın yönetmeni Erdal Şafak...

Dün bu haberi öğrenince onu arayıp bilgi aldım.

Meğer geçtiğimiz yıl COVID-19 teşhisi konmuş.

Sadece o değil, çok sayıda sumo güreşçisine de COVID-19 pozitif teşhisi konmuş.

*

Neden böyle olduğunu sorunca şu cevabı verdi:

“Hepsi obez olduğu için. Obezler koronaya daha yatkın oluyor.”

Hakuho, 350 pound çekiyormuş. Yani 159 kilo...

Boyu da 1.93...

*

Erdal Şafak’ın verdiği bilgiye göre, Japonya’nın en çok ödül alan güreşçisiymiş ama aynı zamanda çok tartışmalı biriymiş.

Güreşirken Japon Samuray kültürünün “fair play” kurallarına uymazmış.

Hatta şikeli maçlar yaptığı bile söyleniyormuş.

Yazarın Tüm Yazıları