Paylaş
Bugün de ülkemizin seçilmiş başbakanı Adnan Menderes’in idamının 60’ıncı yılı...
O meşum geceyi çok iyi hatırlıyorum...
Dün Sedat Ergin o idamları öylesine etkileyici ve dramatik bir şekilde yazdı ki...
Yine o gecelere döndüm...
*
İzmir’de 13 yaşında bir çocuktum...
Hepsi Demokrat Parti’ye oy veren Bulgaristan göçmeni bir aileydik...
Evimizde sabaha kadar Kuran okunmuştu...
Bense anlayamıyordum...
Çünkü o gece bir başka geceyi de hatırlıyordum...
Çok değil, daha 1,5 yıl önce, Adnan Menderes deniz yoluyla İzmir’e gelmişti...
Londra ziyareti sırasında düşen uçaktan kurtulmuştu...
700 bin nüfuslu İzmir’in neredeyse yarısı Kordon Boyu’nda onu karşılamaya gelmişti...
Onlar arasında ben de vardım...
Elim babamın elinde, o coşkulu kalabalığın arasındaydım.
*
Demokrat Partili bir şehirdi İzmir...
Babamın en mutlu günlerinden biriydi...
İşte o insan idam edilecekti 60 yıl önce bugün...
Her milli bayramda ve resmi geçitte beni ve babamı gururdan ağlatan ordumuz, bizi ilk defa düş kırıklığına uğratmıştı...
*
Ertesi gün ağlamaktan şişmiş gözlerimle sokağa çıktığımda beni hayretler içinde bırakan bir tabloyla karşılaşmıştım...
Hayat bütün normalliği ile devam ediyordu...
Sanki Menderes hiç yaşamamış gibiydi...
*
Sonra bir başka gece daha geldi... Bir başka meşum gece daha...
ÜÇ BİZDEN ÜÇ SİZDEN YILLARI BAŞLIYOR
6 Mayıs 1972...
Paris’te doktora öğrencisiydim...
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin verdiği bursla okuyordum...
O gece sabaha kadar uyuyamamıştım...
12 Mart ara rejiminin alacakaranlığıydı...
Ve sabah saat 9 sıralarında
RTL Radyosu’ndan o uğursuz haberi dinlemiştim...
Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı idam edilmişti...
Bu idamı önlemek için üç gündür Paris sokaklarında bildiri dağıtıyordum...
O sabah da çok ağladım...
Oysa siyasi görüş açısından Deniz Gezmiş ve arkadaşları ile çok farklı yerlerdeydik...
27 Mayıs 1960 sabahı yaşadığım ülkenin ordusu beni düş kırıklığına uğratmıştı...
6 Mayıs sabahı ise inandığım demokrasinin Kâbe’si parlamento beni düş kırıklığına uğratıyordu.
O parlamentoda idamlar oylanırken, bu defa Adnan Menderes’in partisinin devamı olan Adalet Partili milletvekilleri “Üç bizden, üç onlardan” diye intikam tamtamları çalıyordu...
*
Kan davası devam ediyordu ve bu defa, kimseyi öldürmemiş üç gencin başına geçiriliyordu
intikam ilmeği...
Ülkemde, bizzat başbakanının ağzından, “Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz” dönemi açılmıştı.
*
Sonra üçüncü, dördüncü, beşinci meşum geceler geldi...
Ergenekon, Balyoz, Kafes...
Kin ve intikam duygusu bu defa FETÖ kamuflajı içinde tarihimizin gördüğü en büyük kumpasla üzerimize çökecekti...
BALYOZ MAĞDURU KOMUTAN EŞİNİN MEKSİKA ATASÖZÜ
ÜLKEMİN ordusu, ülkemin parlamentosu beni düş kırıklığına uğratmıştı...
Şimdi düş kırıklığına uğratma sırası ülkemin polisi ve adaletindeydi...
Tesadüf, Adnan Menderes’in idam edildiği günün 60’ıncı yılından 24 saat önce, yani dün, bir başka kitabın son cümlesini okuyordum...
FETÖ zulmüne uğramış bir Balyoz kumpası mağdurunun eşinin o günleri anlattığı kitabıydı...
Kitap çok ilginç bir deyimle başlıyor.
“Silivri Çadır Mahkemesi...”
FETÖ’nün hedefindeki komutanlardan biri, Deniz Kuvvetleri Plan Prensipler Daire Başkanı Tümamiral Cem Gürdeniz’di...
Amiral Cem Gürdeniz ve 162 arkadaşı, 11 Şubat 2011 günü Silivri’de, çadır tiyatrosunu hatırlatan bir mahkeme tarafından tutuklanmıştı...
O gün, ilerde Silivri FETÖ zulmü tarihine geçecek bir oluşumun ilk adımı atılmıştı...
“Vardiya Bizde” platformu...
FETÖ’cü savcı ve hâkimler tarafından uydurulan iddialarla tutuklanan komutanların eşleri kurmuştu...
*
Balyoz kumpası mağdurları 3.5 yıl hapiste kaldılar... Bu 3.5 yıl boyunca eşleri onlar için mücadele etti...
Onlardan biri Cem Gürdeniz’in eşi Rengin Gürdeniz’di...
İşte o komutan eşi, bu ay hatıralarını yayınladı...
*
Gürdeniz’in kitabı bir Meksika atasözü ile bitiyor: “Bizi gömmeyi denediler, fakat tohum olduğumuzu unutmuşlardı...”
*
Bu yıl Balyoz kumpasının da 10’uncu yılı...
Bu ülke, bundan 60 yıl önce seçilmiş üç siyasetçisini idam ederek, kötülük tohumlarını ülkemizin bağrına dikmişti... Sonra gencecik üç çocuk idam edildi...
Sonra solcusu, ülkücüsü zulme uğradı...
Her zulüm, her intikam adımı birer kin tohumu olarak yeşerdi...
Bu ülkede zulüm görmeyen insan kalmadı...
Artık bu kin, nefret ve intikam tohumlarını sevgi, barış, huzur, refah tohumları haline dönüştürmenin zamanı gelmedi mi... Ne zaman kırılacak bu “üç bizden, üç sizden” prangası...
*
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yılına 2 yıl kaldı... 29 Ekim 2023 gününü de ruhumuzdaki bu kin ve intikam prangası ile mi kutlayacağız yani...
Vardiya artık hepimizde olmalı...
Huzur ve barış vardiyası...
*
Rengin Gürdeniz: “Mutabıkız”, Kırmızı Kedi Yayınları, 2021
BU ÜÇ MEŞUM GECENİN AKTÖRLERİ ŞİMDİ NEREDE
MARMARA Denizi ortasında bir adada idam edilen Adnan Menderes ve arkadaşları, bugün devletin onlara yaptırdığı anıtmezarda yatıyor...
Onları idama gönderenleri hayırla anan kimse kalmadı.
*
Devlet Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına anıtmezar yaptırmadı... Ama ülkenin yeni gelen genç nesilleri onları her yıl yaşatıyor... Posterleri otoyollar üzerindeki marketlerde bile satılıyor.
Onları idama gönderenlerin adını bile kimse anmıyor.
*
FETÖ kumpasları sonunda intihar eden Yarbay Ali Tatar, bugün Ankara’da mütevazı bir mezarda yatıyor. İki yanında Türk bayrağı asılı.
Eminim bir gün gelecek, devlet onlara da tören düzenleyecek.
*
Ergenekon, Balyoz, Kafes gibi kumpaslarda içeri atılan, hayatlarından 4-5 yıl çalınan insanlar şerefli birer vatandaş olarak mezarlarında yatıyor veya evlerinde oturuyor. Oturacaklar...
Silivri çadır tiyatrolarında o zulmü yapan FETÖ’cü polis, savcı ve hâkimler ise ya kaçtılar ya da hapisteler...
KİTAP EKLERİNDE SİVRİSİNEK VIZILTISI NEDEN DUYULMUYOR
HER Türk aydını...
Hele hele yarı aydını gazetelerin kitap eklerinin müdavimidir...
Bir de kitap fuarlarının...
Tabiatıyla ben de onlardan biriyim...
Ancak yıllardır kitap ekleri ile ilgili bir gözlemim var...
Aynı zamanda şikâyetim...
Son yıllarda bütün dünyada fizikçilerin, biyologların, uzay bilimcilerin, gazetecilerin yazdığı popüler bilim kitapları yükseliyor...
New York Times’ın kitap ekine bakıyorum...
Hemen her hafta en az iki-üç böyle kitabın tanıtımı var...
*
Ama bizim kitap eklerinde bu tür kitap tanıtımlarını, eleştirilerini hemen hemen hiç görmüyorum.
Köşe yazarlarının, televizyonlarda konuşan kafaların siyasi konularda yazdığı ve çoğu daha önce yayınlanmış yazılarından oluşan vasat kitaplara, vasat romanlara sayfalar ayrılırken; uzay, biyoloji, genetik, kuantum fiziği gibi konularda yazılmış son derece ilginç kitaplara tek satır yer verilmiyor.
*
Örnek mi...
Daha geçenlerde sivrisinek üzerine yazılmış olağanüstü bir kitabın Türkçesi yayınlandı.
Üstelik yazan kişi Oxford Üniversitesi’nin tarihçi bir öğretim üyesi...
Timothy C. Winegard...
Adı “Sivrisinek: Ölümcül bir Yırtıcının İnsanlık Tarihi”...
Ne yazık bu kitaba sadece ben değindim ve kimse ilgilenmedi.
ERKEK GAZETECİLERDEN SONRA ŞİMDİ KADIN GAZETECİ DE ORADA
Hürriyet muhabiri Fevzi Kızılkoyun... Foto muhabiri Selçuk Şamiloğlu...
Hürriyet’in iki gazetecisi...
Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesinden sonra oraya ilk giden gazeteciler arasındaydılar...
İkisi de Hürriyet gazetesinin çalışanı...
Olağanüstü bir iş çıkardılar orada...
Şimdi de bir kadın gazeteci girdi oraya...
Habertürk’ten Nagehan Alçı...
Son zamanlarda çok ilgiyle okuduğum bir gazeteci...
Toplumun her kesimi ile rahatça konuşabiliyor.
İlginç ayrıntılar aktarıyor...
Eminim o da olağanüstü bir iş çıkaracak.
*
New York Times gazetesi Wes Anderson’un yeni filmi “French Dispatch”i “gazeteciliğe methiye” olarak nitelemişti...
Ben de bu arkadaşlarımızı kutluyor ve “kurumsal gazeteciliğin” hâlâ ne kadar önemli olduğunu kanıtladıkları için teşekkür ediyorum.
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Düzeltmen: Nagehan Keleş
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin
Paylaş