GEÇEN haftaki yazımda Türkiye’de ilk televizyon yayınının 1952’de başladığını belirtmiştim ya, tarihte bir yanlışlık olduğunu sananlar olmuş.
Kiminin yaşı elvermediğinden, çoğunlukla da elimizin altındakiyle oyalanıp geçmişi öğrenme çabamız eksik olduğundan karşımıza çıkan bir gerçek, bizi şaşırtıverir. BBC’nin 1929’da deneme yayınlarına başlamasına karşılık Türkiye’de devlet eliyle ilk televizyon yayını ancak 31 Ocak 1968’de gerçekleşebilmişti. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin iş edinip de 1952’de başladığı çalışmalarıyla 1953’de, çok dar bir alanda da olsa, haftada bir yayın yapan televizyona kavuşmuştu İstanbul. TRT tekelinin gerçekleşmesiyle İTÜ Televizyonu 4 Şubat 1972’de kapanır. VE İZMİR... İzmir’de bir televizyon program üretim merkezi açılması ise, 1971’de düzenlenen 6. Akdeniz Oyunları’na rastlar. Akdeniz Oyunları televizyondan yayınlanacaktır, zamanın Belediye Başkanı Osman Kibar da bu fırsatı iyi değerlendirir ve Kültürpark’taki Belçika Pavyonu’nu “yılda bir lira” kira karşılığında TRT’ye önerir. Osman Kibar’ın bu “olup bitti”si TRT’yi Ankara dışında, İstanbul’dan önce, İzmir’de bir televizyon üretim merkezi kurmak zorunda bırakmış olur. İzmir TV’nin ilk müdürü Yılmaz Tekin Onay’dır. Programların sonuna “Yapım İzmir TV” yazısını koyup çok dar, hatta kısıtlı olanaklarla ürettiği programlarla İzmir Televizyonu, adını duyurmaya başlar. İzmir TV’nin geliştirilmesi adına Yılmaz’ın genel müdürlüğe “kafa tutuşu”, bir “istifa” getirir sonunda. Benim İzmir Televizyonu Müdürü oluşum bu ayrılış üzerinedir. Yapımcısı, kameramanı ve bütün teknik gerçekleştiricileriyle memurları 32 kişilik bir İzmir Televizyonu, 1975 sonrasında “Yapım İzmir TV” ile simgeleştirdiği programlarla neredeyse Ankara’ya kafa tutar. Bu gelişmede “eski müdür” Yılmaz’ın dost yaklaşımı da etkili olmuştur kuşkusuz. MEVVE VEREN AĞAÇ MİSALİ Ne var ki, Yılmaz’ın başlattığı, içinde kısa güldürülerin de yer aldığı “Stüdyo İzmir” adlı eğlence programı başımıza “dert” olur. Masadaki bardaklara “rakı” koyduğumuz ileri sürülür. Bir başka programla da, ödemeler yoluyla gizli bir gençlik örgütüne para aktardığımız konu edilip üzerimize müfettiş yollanır. Henüz renkli yayına geçilmediğinden siyah-beyaz yayınlanan o “suçlu” programlarda ne “rakı” bulunur, ne ödenmiş tek kuruş! TRT’nin “tek” olduğu o günlerde sunucusuyla, şarkıcısıyla, uzmanıyla çoğu kişinin yayınlarında yer alma tutkusunu, bugünlerin gelişen yayıncılığı karşısında anlamak zordur. Küçük hesaplar, didişmeler, olabilecek atılımları yoğun tutkularla tutmaktan hiç geri kalmamıştır. Siyasal güçlerin “hedef tahtası” olmaktan kurtulamayan TRT, sonunda “onikiden vurulup” özerkliğini yitirince, özel televizyonlar arasında artık gerçekten “özel” bir devlet televizyonu olarak yayınlarını sürdürmekte! Ya İzmir Televizyonu? Hangi programları üretiyor şimdi, biliyor musunuz?