Paylaş
Yetmedi, bir de “ArtBeat” çıktı ortaya ve derken “Perili Köşk”ten söz edilir oldu.
Kıyısından köşesinden hiç birinin İzmir’le bir ilgisi yok!
Sorun da burada gelip çörekleniyor ya.
Neden yok?
* * *
“Bienal” İtalyanca’dan aktarma bir sözcük, “her bir diğer yıl” anlamına gelirmiş, giderek iki yılda bir düzenlenen etkinliklere takılan ad olmuş. Sözü edilen ‘bienal’, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) İstanbul Modern’de “İsimsiz” başlığı altında düzenlediği “12. İstanbul Bienali”.
Sanatla siyaset arasındaki zengin ilişkiyi araştırıyormuş bu Bienal. Biçimsel bakımdan yenilikçi, siyasal anlamda sözünü esirgemeyen yapıtlara yoğunlaşan bir seçkinlik varmış. 1957-1996 arasında yaşayan Küba asıllı Amerikalı sanatçı Felix Gonzales-Torres’in yapıtlarını çıkış noktası almış da “İsimsiz”in sanatçıları, bir yandan kişiselle siyasal arasındaki alanı kat ederken bir yandan da sanatsal üretimin biçimsel yönlerine önem verip günlük yaşam temaları üzerinden üst modernizm, minimalizm ve kavramsalcılık vurgusu yapıyorlarmış. “Homo”luktan “yatak işleri”ne kadar uzanan bir en uçta oluş, bir uçukluk! Sanat, yaratıcılığın iplerini koparmış gidiyor.
Sıkı bir altyapınız yoksa, çağdaş sanatın açıldığı yeni ufuklara yabancıysanız, pek anlamazmışsınız “İsimsiz”de sergilenip sunulanları.
“İsimsiz” gibiler gelmezse İzmir’e nasıl göreceğiz “çağdaş sanatın açıldığı yeni ufukları”!
* * *
“ArtBeat” uyduruk ad.
“Rafine bir seçki” sunulmuş Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda. Güncel sanata öncelik tanıyan ve ortak bir çizgide buluşan 29 yerli ve yabancı galeri ile dünyaca ünlü sanatçılar katılmış 5 günlük “ArtBeat”e. Ortadoğulu ve Avrupalı sanatçılar, “koleksiyonerler” ve “sanat profesyonelleri”ni buluşturdu diye ArtBeat, İstanbul çağdaş sanatın “showcase”i olacakmış.
* * *
Ve “Perili Köşk”... İstanbul’da Rumelihisar’ın önünden geçmeye görün, kırmızı tuğların göğe yükselir gibi dizildiği görkemli bir yapı gözünüzün içine girer de sanki, yolunuzu keser. 1911 yapılmış, yine de on yıllarca süren ilgisizliğe kafa tutarcasına dikilir durur Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün altında.
Şimdi orada da bir halka açık müze var. Rastlantıya bakın ki, Yunan’dan çıkıp Fransızın dilinde “mouseion - perilerin tapınağı” diye mayalanıp da bizde “müze” oluvermiş ya, Perili Köşk de yıllar sonra gerçekten perisine kavuşmuş olmalı.
İzmir’de “peri” bekleyen eski yapılar yok mu dersiniz!
* * *
“Üst modernizm”, “minimalizm”, “showcase”... İnsanı nasıl da “cahil” konumuna itip duruyor şu İstanbul!
Ne etsek acaba?
Gelmeye gelmeye öylesi bir “bienal”, acaba seslenir mi ola İzmir?
“Beni de al.”
Paylaş