GLOBAL kriz yüzünden geçen yıl yüzde 20 kan kaybeden ısıtıcı üreticilerinin imdadına, 19 Temmuz’dan itibaren uygulamaya konulan ve kapalı alanlarda içilmesine son verilen sigara yasağı yetişti. Bunda da yasak nedeniyle müşteri kaybına uğramak istemeyen kafe, bar ve restoran işletmelerinin, açık alanlarını sıcak hale getirme telaşına düşmesi etkili oldu. Bu işletmelerin açık alanlarını az enerjiyle yüksek ısı sağlayan ürünlerle donatma yoluna gitmesi, başta infrared ve tüplü ısıtıcıların tercih edilmesi, pazarın bir anda 400 milyon TL’lik hacme ulaşmasını sağladı.
Çare tükenmiyor
Arkadaşımız Mert Temizkan’ın yaptığı araştırmaya göre, işletmelerin sigara yasağı yüzünden müşteri kaybına uğramamak için açık alanlarını yeniden organize etmek istemesi, alternatif ürünlerin de piyasaya sürülmesini sağladı. Kapalı mekanlara yönelik üretim gerçekleştiren infrared ısıtıcı firmaları, ürünlerini anında kar, yağmur ve rüzgara karşı dayanıklı hale getirirken, açık alanlar için masa ve küp üreten firmalar da ürünlerine ısıtma özelliği katarak, talepten pay almaya çalışıyor. Ayrıca, palmiye ve mantar görünümlü tüplü ısıtıcılar ile televizyon görünümlü cam panelli ısıtma jeneratörleri de sigara yasağıyla oluşan bu yeni pazarda oluşan rekabette geri kalmamaya çalışıyor.
Pazar yüzde 25 büyüyecek
İnfrared sektörde faaliyet gösteren firma sayısı geçtiğimiz yıl 70’den 20’ye gerilerken, bunda da 2007 yılında 2.5 milyon edet olan satışların 2008’de 2 milyon adede düşmesi etkili oldu. Merdiven altı üretim gerçekleştiren bir çok firma, pazardan çekilmek zorunda kalırken, alanında markalaşmış firmaların paylarında ise artış gözlenmişti. Sigara yasağının devreye girmesiyle birlikte bu yıl yüzde 25’lik büyüme beklentisi içine giren sektör, ihracata da yöneldi. UFO’nun pazar lideri olduğu sektörde, Kumtel’in yanı sıra, Vestel, Arçelik, Alfacell, Veita, Fakir, Odak, King gibi markalar da rekabet ediyor. 20 metrekarelik bir açık alanı 1800 Watt’lık 2 ısıtıcıyla saatte 79 kuruşluk elektirik sarfiyatıyla ısıtabilen infrared ürünler, kafe, bar ve restaurantlar tarafından alternatiflerine oranla daha fazla tercih ediliyor.
İhracat artıyor
2002 yılından bu yana Türkiye’de yaygınlaşan infrared ısıtıcılar dünyanın farklı ülkelerine de ihraç ediliyor. Ukrayna, Rusya, Fransa, Kanada, Amerika, Yeni Zellanda, Avusturalya, Çekoslovakya gibi birçok ülkeye ihracatı gerçekleştiriliyor. Her 100 infrared ısıtıcıdan 30’u evlerde kullanılırken, 70’i ise kafe, restoran ve diğer işletmelerde tercih ediliyor.
Kim ne üretiyor
BANKALAR Arası Kart Merkezi’nin (BKM) 1 Ekim’den itibaren uygulamaya koyduğu ortak ATM projesiyle tüketiciler, hangi bankaya ait olursa olsun, istedikleri ATM cihazından hizmet alabilme olanağına kavuştu. Toplam 26 bankanın 600 milyon dolarlık yatırımla oluşturduğu 23 bin ATM cihazını kapsayan bu uygulama, sektöre 300 milyon dolarlık tasarruf sağlayacak. ATM’si daha az olan bankalar, ağı yaygın bankalara yüzde 1.5-2 düzeyinde komisyon ödeyecek. Bankalar bu komisyonu duruma göre müşterisine yansıtacak. BKM Genel Müdürü Sertaç Özinal, “Bu komisyonun müşteriye ne kadar yansıyacağı, bankaların kendi bileceği bir iş” dedi.
13 bin 500 ATM 5 bankanın
Arkadaşımız Mehtap Özcan’ın yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’deki 23 bin ATM makinesinin (para çekme makinesi) 13 bin 500’ü İş, Ziraat, Akbank, Garanti ve Yapı Kredi’den oluşan 5 bankaya ait bulunuyor. Geri kalan 21 bankanın ATM cihaz sayısı ise 9 bin 500’de kalıyor. Bu da, otomatik para çekme makinelerine yeterince yatırım yapmayan irili ufaklı 21 banka müşterisinin, ortak ATM projesinden en fazla etkileneceğini gösteriyor.
10-20 bin dolar
Bunda da Sotheby’s, Christie’s gibi müzayede kuruluşlarının oryantalistlerin yanı sıra, çağdaş Türk sanatçılarını da ön plana çıkarması etkili oldu. Türkiye’de organize edilen müzayedelerin yılık hacmi, 100 milyon dolara ulaşırken, bu organizasyonlara yurtdışından da teklif akmaya başladı.
LONDRA, Berlin ve New York başta olmak üzere dünyanın önde gelen sanat merkezlerinin son dönemlerde Uzak Doğu kaynaklı eserlerinin aşırı değer kazanması üzerine rotayı, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Orta Doğu ülkelerine çevirmesi, Türk sanatçılarının eserlerinin değerini bir anda 3, 5 kat artmasını sağladı. Sotheby’s, Christie’s gibi müzayede kuruluşlarının oryantalistlerin yanı sıra, çağdaş Türk sanatçılarını da ön plana çıkarması da bunda etkili oldu. Türkiye’de organize edilen müzayedelerin yılık hacmi, 100 milyon dolara ulaşırken, Portakal Sanat Evi, Antik AŞ. Beyaz Müzayede gibi kuruluşların organize ettiği müzayedelere, yurtdışından da teklifler verilmeye başlandı.
Değişim 2004’te başladı
Arkadaşımız Mehtap Özcan’ın yaptığı araştırmaya göre, 1991 ve 1996 yılında organize ettikleri müzayedelerin başarısız olması üzerine Türkiye’ye ağırlık vermekten vazgeçen Londra, Berlin ve New York’taki sanat merkezleri, talebin yoğun olduğu Uzak Doğu ülkelerine yöneldi. Çin, Güney Kore, Japonya ve Hindistan gibi ülkelerin eserleri ön plana çıktı. Bu da, yatırımın cazip olmaktan çıkmasına yol açtı. 2004’ten itibaren, finans kuruluşlarının Türkiye ve Ortadoğu ülkelerine yönelmeye başlaması, trendlerdeki değişimi de beraberinde getirdi. Bunda, koleksiyonculuğu kârlı bir yatırım aracı olarak gören ve dünyadaki trendleri yakından takip eden borsa ve finans kurumlarının, yüksek miktarlı toplu alımlara başlaması da etkili oldu. Değerlerinde 10 kata varan artışların yaşandığı bu eserler, bir anda en kârlı yatırım haline dönüştü.
Dünya trendlerinin değişmesiyle birlikte önde gelen müzayede kuruluşları da harekete geçti. Son olarak, Sotheby’s, geçtiğimiz mart ayında İstanbul’da organize ettiği müzayedeyi çağdaş Türk sanatçılarına, Christie’s de temmuz ayında Londra ve Paris’te düzenlediği iki müzayedeyi oryantalistlere ayırdı.
Organize edilen bir müzayedeye koleksiyoncuların yanı sıra, özel müze yöneticileri, işadamları ve sanata yatırım yapan girişimciler de katılıyor. 350 ile 500 arasında değişen bir katılım oluyor. Müzayedelerde, 600 kata varan değer artışları yaşanabiliyor. Ortalama 300-350 eserin sergilendiği müzayedede, satılan eserler1e uygulanan komisyon oranı yüzde 10 ile yüzde 20 arasında değişiyor. Bir müzayede ortalama 100 bin TL’ye mal oluyor. Türkiye’de toplam koleksiyoner sayısı 200 bini bulurken, düzenli alıcıların sayısı da 30 bin civarında oluyor.
Rekor ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’nde
* Türkiye’de bugüne kadar satılan en değerli sanat eseri, Osman Hamdi Bey’in ‘Kaplumbağa Terbiyecisi.’
Özel okullar, hazır yemek şirketlerinin 5 TL’den verdiği yemekler için öğrencilerden 20 TL’ye varan bedeller talep ediyor.
200 bin öğretmenin kadrosuzluk yüzünden açıkta kaldığı, okulların talebi karşılayamamasından dolayı derslerin ortalama 55 kişilik sınıflarda yapıldığı, başarı oranının yüzde 45’lere gerilediği Türkiye’de, veliler çocuklarına iyi bir eğitim sağlamak için sayıları 2 bin 700’ü bulan özel okullara yönelmek zorunda kalıyor. Ancak, bu okullarda velilerden talep edilen yemek bedelleri, 5 yıldızlı otelleri aratmıyor. Bu da, hazır yemek şirketlerinin okullara ortalama 5 TL’den verdiği yemekler için velilerden 20 TL’yi bulan bedellerin talep edilmesinden kaynaklanıyor. Bazı okullarda öğrenci başına yıllık 3 bin 161 TL’ye kadar ulaşan bu bedeller, toplamda 307 milyon TL’lik olması gereken yemek pazarı için okullara yılda 1 milyar TL ödenmesine yol açıyor.
Yemekçi de isyan etti
Özel okulların öğrencilere verdikleri yemek için talep ettiği bedeller, sonunda hazır yemek sektöründe 20 yıldır faaliyet gösteren Yemek İstanbul şirketinin sahibi Hüseyin Bozdağ’ı da çileden çıkarttı. Özel okulların hazır yemek firmalarından aldığı hizmeti öğrencilerin velilerine 4 kat yüksek fiyatla fatura ettiğine dikkat çeken Bozdağ, “Özel okullar bu ekonomik krizde bile velileri koruyabilecek hiç bir şey yapmıyor. Lüks restaurant ya da 5 yıldızlı otel fiyatına öğrencilere yemek yedirmeye devam ediyor. Özel okulların 10 TL ile 20 TL arasında değişen fiyatlarla verdiği bu hizmeti, bizler 5 TL yapmaya hazırız” diyor. Türkiye’de 380 bin örgencinin özel okullarda eğitim gördüğüne de değinen Bozdağ, “Günlük 20 TL’yi bulan yemek ücretlerinin 14-15 TL’si fazladan alınıyor. Bu da, yılın 162 günü eğitim veren okulların her gün için velilerden yaklaşık 6 milyon TL fazladan aldığını ortaya koyuyor” diye konuşuyor.
Özel okullar arasında en yüksek bedeli 3 bin 186 TL ile Bilfen Koleji talep ediyor. Bilfen’i 3 bin TL ile Çevre Koleji izliyor. İstanbul’da en düşük yemek ücreti talep eden okullar arasında ise İSTEK başı çekiyor. Koç Lisesi ile Robert Koleji’de düşük tutan okullar arasında bulunuyor. Koç Lisesi, 1644 TL, Robert Koleji de 1635 TL yemek bedeli talep ediyor. Bazı özel okullar, yemek ücretini, öğrenci yesin yemesin yıllık okul ücretiyle birlikte zorunlu olarak ödenmesini talep ediyor. Yemekler, öğrencilere tabldot sistemiyle sunulduğu gibi ana yemeklerin dışında kalanlar salata, tatlı ve meyveler açık büfe sistemiyle sunulabiliyor.
Kantinde para yerini akıllı karta bırakıyor
YILLIK 2 bin 200 TL yemek ücreti talep edilen Saint - Joseph Fransız Lisesi’nde öğrenciler isterlerse yemekleri 6 TL karşılığında tek tek de alabiliyor. Kantinden yararlanmak isteyen öğrencilerin ise para yerine kullanabildikleri ‘Eurest kart’ adı verilen kartları alması gerekiyor. Eurest Kart sistemi Ted İstanbul Koleji ve Özel Üsküdar Amerikan Lisesi’nde de uygulanıyor. Bu uygulama, Bilfen’de ‘akıllı kart’a dönüşüyor. Öğrenciler para kullanmadan kantinden alışveriş yapabiliyor.
Kimi zorunlu kılıyor kimi de yediğini alıyor
YILMAZ Erdoğan’ın 2001 yılında gişe rekorları kıran ve Türkiye’nin Güneydoğu Bölgesi’nin televizyonla ilk tanışmasını anlatan Vizontele filminde, Cem Yılmaz’ın “Zeki Müren’i hem dinleyip, hem göreceksiniz” diyen Reis Bey’e yönelttiği “Peki, Zeki Müren de bizi görecek mi?” sorusu, sonunda 3G teknolojisiyle yanıtını buluyor. Spor, tartışma, çöpçatanlık gibi canlı yayına bağlanılıp, görüş ve düşüncelerin aktarılabildiği interaktif programlarda artık, izleyiciler de ekrana sadece seslerini değil, görüntülerini de yansıtabiliyor.
‘Ara beni, gör beni’
Cep telefonlarında hızlı ve görüntülü iletişimin önünü açan 3G teknolojisi, 1990’lı yılların ocak söndüren sohbet hatlarını da yeniden canlandırdı. Bir yandan cep telefonlarına gönderilen “Hattın diğer ucunda aramanı bekliyorum” mesajlarını “Ara beni, gör beni” mesajlarına dönüştüren 3G teknolojisi, diğer yandan da bazı GSM operatörlerinin ünlü sanatçılar için anında canlı görüntülü ‘sohbet hatları’ oluşturmasına yol açtı.
Taraftar hatlarına yaradı
Ayrıca, şirketlerin çağrı merkezlerini oluşturan ve 800’lü hatların aksine faturanın aranan yerine, arayana çıkarıldığı 444’lü hatlar da görüntülü hizmet vermeye başladı. Başta bankalar ve GSM operatörü kuruluşlar olmak üzere, şirketlerin çağrı merkezleri görüntülü yanıt vermeye başladı.
Arkadaşımız Mehtap Özcan’ın yaptığı araştırmaya göre, GSM operatörü kuruluşların devreye soktuğu 3G uygulaması, en fazla Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzon’un ardından Beşiktaş’ın da devreye sokacağı taraftar hatlarına yarayacak.
Futbolcularla sohbet
İSTANBUL ve çevresinde yaşanan sel felaketi, İSKİ ve İGDAŞ’ın ardından bankaları da harekete geçirdi. Aralarında Finansbank, Garanti, ING, Fortis, Şeker, Denizbank ve Vakıfbank’ın da bulunduğu bazı bankalar, 300 milyon TL’yi aşan maddi zararın yaşandığı, 31 kişinin hayatını kaybettiği, 846 işyeri ve 2 bine yakın konutun hasar gördüğü sel felaketinden mağdur olan müşterilerinin başta kredi kartları olmak üzere vadesi gelen borçlarını faizsiz erteleme yoluna gidiyor. Vadesi gelen borçların ertelenmesinin yanı sıra yeniden yapılandırılmasını ve ilk 3 ayı ödemesiz düşük faizli yaşama yeniden dönüş kredisi kullandırılmasını sağlayan bu uygulamadan yararlanılabilmesi için müşterilerin sel feleketine uğradıklarını belgelemeleri yeterli oluyor.
Taksitler erteleniyor
ING Bank, Fortis ve Şekerbank, kredi müşterilerinin taksitlerini faizsiz 3 ay ertelerken, Garanti Bankası bu tarihi yıl sonuna kadar sarkıtıyor. Finansbank da kredi taksitlerini 3 ay ertelerken aynı zamanda kredi kartı alışveriş faiz oranını, 16 Ekim ile 31 Aralık tarihleri arasında kesilecek ekstreler için, 1 Ekim 2009 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, yüzde 2.29’a indiriyor. En kapsamlı uygulamayı ise Vakıfbank gerçekleştiriyor. Banka sel felaketinden olumsuz etkilenen tüm müşteriler için kredi anapara ödemelerini 6 ay öteleyerek, 60 aya varan vadelere yayabiliyor. VakıfBank, ihracatçı firmalar için de “YP (Yabancı Para) Destek Kredisi” kapsamında 6 ay ödemesiz dönemli 18 ay vadeye kadar kredi imkanı sağlıyor.
Arkadaşımız Mert Temizkan’ın yaptığı araştırmaya göre, başvurularda Şekerbank gibi bazı bankalar, mevcut müşterilerinin sistemlerinde kayıtlı olan ev ve işyeri adreslerinin sel bölgelerinde olmasını yeterli görürken, Finansbank gibi bazı bankalar da herhangi bir ücret ödemeye gerek kalınmadan kaymakamlık, belediye ve muhtarlıklardan alınabilen ve selden zarar gördüklerini gösteren belgeleri talep edebiliyor. Bankaların selzedelere sunduğu avantajlardan faydalanmak isteyen müşterilerin ilk önce bu belgeyle birlikte banka şubelerine giderek, talepte bulunması gerekiyor. Ayrıca, borç erteleme ya da yeni kredi talebinde bulunmak isteyenlerin daha önce kara listeye girmemiş, bankalarla herhangi bir sorun yaşamamış olması da gerekiyor.
Hangi banka İstanbul’daki selzede için ne yapıyor
INGBANK: Kredi kartı müşterilerine sel bölgesindeki şubelerine başvuru yapmaları doğrultusunda 3 ay boyunca faiz uygulamıyor. Kredi kullanmış mevcut müşterileri içinse faizsiz olarak 3 ay taksit erteleme imkanı sunuyor. Ayrıca konut veya eşyası zarar görmüş selzedeler için ev yenileme kredisi veriliyor. Nakit ihtiyacı olanlar için ise gerekli belgelerin getirilmesi karşılığında yüzde 0.99 faizle masrafsız 3 ay ertelemeli ihtiyaç kredisi sağlanıyor.
ŞEKERBANK: Bireysel ihtiyaç kredilerinin vadesini ve kredi kartı borçlarını 3 ay erteleme yoluna gidiyor. Bunun için bankaya başvuruda bulunmak yeterli oluyor.
GARANTİ:
ÜÇ boyutlu görüntü sunmadan internet altyapısını kullanmaya, enerjiden yüzde 60 tasarruf sağlamadan ultra ince yapılısına, iPod özelliğinden USB bağlantıya, HD ya da Blue Ray DVD’leri oynatabilmeden daha akıcı ve canlı görüntü sağlamaya kadar izleme zevkini artıran teknolojik özellikleri taşıyan yeni nesil ürünler, krize rağmen televizyon satışlarında patlama yaşatıyor. Bunda da ÖTV ve KDV’de yapılan indirimle birlikte, yassı ekran televizyon fiyatlarında yaşanan düşüş etkili oluyor. Geçen yıl, 870 bin adet televizyon satışının gerçekleştiği iç piyasada bu yıl yüzde 40 büyüme hedefleniyor. Bu büyüme, 1.5 milyar TL’lik pazarda ithal markalara yarıyor. 2009’u 1 milyon 250 bin adetlik satışla kapatmayı planlayan sektörde, yerli üreticilerin pazar payı hızla ithal markalara kayıyor. Bu da pazarda tüplü televizyonlar yerine LCD, plazma gibi yassı ekran ürünlerin öne çıkmasından kaynaklanıyor.
İhracat kan kaybediyor
Elektronik Cihaz İmalatçıları Derneği (ECİD) verilerine göre, televizyon ihracatında da düşüş yaşanıyor. Buna da, tüplü televizyona talebin hızla azalması yol açıyor. Geçen yıl yüzde 60 düşerek 2 milyon 466 bin adede gerileyen tüplü televizyon ihracatında yaşanan düşüşte, Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin 2010’dan itibaren alımlarını durdurma kararı da etkili oluyor. 4 milyon 989 bin adetlik LCD TV ihracatına rağmen geçen yılı yüzde 27’lik kayıpla kapatan yerli üreticiler, umutlarını iç piyasadaki hareketliliğe bağlıyor. Ancak, bunda da hızla gelişen teknolojiye ayak uydurabilme önemli rol oynuyor. Talebin 3 boyutlu görüntü sunan 3D LCD, internet altyapısına sahip Widget, yüzde 60 enerji tasarruflu LED, ultra ince Flat, iPOD ve USB özellikli LCD, HD ve Blue Ray DVD oynatabilen, odadakilerin vücut ısısına göre açılıp, kapanma gibi özellikleri bünyelerinde toplayan televizyonlara yönelmesi, ithal markaların payını artırdı.
Teknolojiyle büyüyor
Arkadaşımız Mehtap Özcan’ın yaptığı araştırmaya göre, Sharp ve Samsung’un enerji tasarrufunu ön plana çıkarttığı, Toshiba’nın “Meta Brain” adlı işlemcisiyle akıcı ve canlı görüntü elde ettiği, LG’nin ekran ve ekran çevresi arasındaki görüntü kayıplarını elimine ederek görüntü sağladığı, Panasonic’in filmlerin gerçek renkleriyle izlenmesini ve HD filmlerin internetten kiralama ve alınmasına imkan tanıyan, Philips’in polarize ön yüzey ve düşük yansıtmalı parlaklık sağladığı, Sony de izleyicilerin hareketlerini takip ederek ön plana çıkmaya çalışıyor. Vestel, kareler arasında görüntü kaybını engelleyen, USB bağlantılı, yüksek çözünürlük, ultra ince modellerle, Arçelik’de Beko ve Grundig ürünlerinde bekleme konumunda enerji tüketimini sıfırladığı Zero Stand-by teknolojisiyle rekabette yerini alıyor.
Aralarında ne fark var
METRO Cash and Carry’nin Türkiye’deki mağazalarında satışa sunduğu kırtasiye ürünleri üzerinde yaptırdığı testler, yıllık hacmi 1 milyar 100 milyon Euro’yu bulan ve satışlarının yüzde 70’ine yakınını eylül ayında gerçekleştiren kırtasiye sektörünün karışmasına yol açtı. Bunda yapılan testlerde başta suluboya, beslenme çantası, kırmızı kalem ve mataralar olmak üzere ağırlıklı olarak öğrencilerin kullandığı bir çok kırtasiye ürününde kanser, böbrek, karaciğer ve hormonal bozukluklara yol açabilen azo boyar ve fitalat adlı kimyasalların yer aldığının ortaya çıkması etkili oldu.
Satmayacağını açıkladı
Metro’nun, sağlık açısından sakıncalı olan kimyasaların kullanıldığı suluboya, kırmızı kalem, matara ve beslenme çantalarını mağazalarında satmayacağını açıklamasının ardından, pazarının yüzde 25’ini elinde bulunduran zincir marketler de bu ürünleri peş peşe raflarından indirmeye başladı. Bu da tüm planlarını okulların açılma tarihine göre ayarlayan kırtasiye ithalatçı ve üreticilerinin paniğe kapılmasına yol açtı. Firmalar da şimdi, zincir marketlerden yapılacak toplu iadelerden oluşan stokları eritme telaşı yaşanmaya başlandı.
Azo boyar da var