Meydan savaşı!

YÜKSEK trajlı bir gazete, Bursaspor-Galatasaray maçı sonrası yaşananları "Meydan Savaşı" başlığıyla veriyordu.

"Savaş" ve "spor"... Asla yan yana gelemeyecek iki kavram... Birinde acı, nefret, kan, gözyaşı; diğerinde barış, dostluk, kardeşlik...

Göreceksiniz, federasyon yine en kolay yolu seçip Bursaspor’a para cezası verecek... Böylece, ne şiş ne de kebap yanacak... Daha önce de pek çok kez yazıldı, söylendi. Ama, bu haklı uyarı ve eleştirilere onların kulakları tıkalı...

Bulup uyguladıkları "kulübe para cezası" yöntemiyle hem kasalarını dolduruyorlar, hem de çekindikleri kişileri karşılarına almıyorlar. İki üç seneden beri kulüplere ağır para cezaları uygulanıyor... Ne değişti?...

Haklarını yemeyelim, zaman zaman seyircisiz maç oynatma cezası da veriyorlar. Hani tam da, "okullar olmadan maarifi yönetmek" gibi... Hoş takımlar da buna razı... Seyirciden o kadar canları yanmış ki, ehven-i şer olarak gördükleri seyircisiz oynama cezasına itiraz etmiyorlar.

Olayların giderek tırmanması, uygulanan ceza kural ve yaptırımlarının etkili olmadığını gösteriyor.

Hep, bu uygulamalarda terslik olduğunu düşünmüşümdür. Üç-beş kendini bilmez sahaya atlıyor... Yapıştır kulübe para cezasını, sahayı kapat, seyircisiz maç oynat, takımın puanını sil... Siz, suç işleyen birkaç kişi yüzünden, alın teri döken takımı, kurallara saygılı seyirciyi, günahsız taraftarı, hatta koca bir kenti cezalandırıyorsunuz. Ortada hiçbir neden yokken, sahaya atlayıp Sivassporlu Mehmet’i tokatlayan taraftarın eylemi, Trabzonspor’a ve Trabzon’a mal edilemez.

Üstelik, uygulamalarınız ile kötü niyetli kişilerin ekmeğine yağ sürüyorsunuz. Bu nedenledir ki, amigolar, kulüp başkanlarını, yöneticileri, isteklerini yerine getirmedikleri takdirde maçta olay çıkarmakla tehdit edebiliyorlar.

Biraz yürekli olun

Hala neyi bekliyorsunuz? Bu taraftar, kulüplere verilen cezalardan anlamıyor; hatta silah olarak kullanıyor. Çünkü, "Balık bulanık suda avlanır."

Koltuklarınıza yapışmanızı anlayışla karşılıyoruz. Bari, "Biz, bu işe bir çözüm getiremiyoruz" deme yürekliliğini gösterin!..

Avrupa’da olayların önü nasıl alındı? Suç işleyene en ağır koşullarda, hapis de dahil, caydırıcı cezalar uygulanıyor. Bunu bilen vahşi holiganlar da kuzu kuzu yerlerinde oturuyorlar. Tabii bizdeki gibi kulüp başkanı ya da diğerlerinin tavassutunun kabul edilmediğini de unutmamak lazım...

Bu düşüncemi hukukçulara da açtım. Bana haklı olduğumu söylediler. Onlardan naklediyorum: "Günümüz hukukunda, ’ceza sorumluluğunun şahsiliği’ ilkesi geçerli. Yani, suçu kim işlerse, cezayı da o çekecek... Bir veya birilerinin işlediği suç nedeniyle, bu kişilerin mensup olduğu topluluğu cezalandırmak (kollektif ceza) ilkel kavimler ve faşist rejimlerde görülen uygulama biçimidir ve çoktan terk edilmiştir."

İşte federasyonumuzun ülkemize layık gördüğü ceza sistemi, bu kadar çağdışıdır. Ve bence, bu yanlışı düzeltmek, şimdiki federasyona bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir.

Ateşli bir taraftar, seyirci, kulüpte iktidar ve muhalefet olmuş yönetici olarak söylüyorum: İsteyenle istediği yerde canlı olarak tartışmaya hazırım.

MiLLETi OYALAMAYIN

TRABZONSPOR,
zirveye oynayan, şampiyonlukta iddialı bir takım... Ancak, bunun bedeli var ve ödenmesi gerekiyor. Şöhretlerini satarak hayatını idame ettirecekse büyük olamaz.

1996 Yılında, Ogün ve Abdullah’ın Trabzonspor’dan ayrılmaları gündeme gelmişti. O zamanki başkan, yakın arkadaşım Sayın Faruk Özak’a bu futbolcuları Galatasaray’a almak istediğimi, söyledim. "Bana kalsa, onlar ayrılmak istediklerine göre, veririm. Ancak, Trabzonspor’un büyüklük imajı zedeleneceği için veremem. Ama günün birinde satarsak, önce sana teklif edeceğim" dedi. Vizyonunu ortaya koyan açıklamasını, saygıyla karşıladım.

Şimdiki yöneticiler, bırakın Fatih’i geri almayı, transfer teklifinde dahi bulunmadılar. Yine en yüksek teklifi, Beşiktaş ve Fenerbahçe yaptı. Bazı kulüplerimizin, buna Galatasaray da dahil, her gün yabancı bir yıldız peşinde koşar göründüğü şu günlerde, Türk olduğundan yabancı kontenjanını etkilemeyecek, uygun ödeme koşullarının ayarlanabileceği, kendini kanıtlamış Fatih Tekke’ye teklif götürmemeleri, transfer samimiyetsizliğinden başka bir şey değildir.

Kimse olanakları elvermiyorsa, transfer yapmak zorunda değil. Çıkar, "Bizim gücümüz buraya kadardı, transfer defterini kapattık" dersiniz. Transfer yapacağız, diye milleti oyalamanın alemi yok...
Yazarın Tüm Yazıları