TÜKETİCİ kredilerindeki büyük artış, bankacılar dahil herkesi korkutmaya başladı. IMF'in de İstanbul'daki temaslarında bu konunun üzerinde önemle durduğu öğrenildi.Daha önce mevzuattaki boşluktan faydalanarak, bankaların, maliyet artışlarını kullandırdıkları tüketici kredilerinin faizlerine yansıtabildiklerini hatırlatan yetkililer, Tüketici Yasasında yapılan son değişiklikten sonra bu imkanın tamamen bittiğine dikkat çekiyorlar. Bu nedenle son dönemde artan sabit faizli uzun vadeli krediler, ileriye dönük olarak herkesi korkutmaya başladı.Otomobil ithalatındaki patlamaya dikkat çeken yetkililer, bankaların aynı vadede kaynağı bulmadan, 2-3 yıl vadeli tüketici kredisi kullandırdığına dikkat çekerken, 'En ufak maliyet artışı bile bu krediler yoluyla bankalarda büyük zararlara yol açabilir' yorumunda bulundular.Bu yıl faizlerdeki düşüş trendinin geçen yıla kıyasla çok daha az olacağını, Hazine kağıtlarına yapılan plasmanların da ister istemez azalacağına dikkat çeken yetkililer, bu nedenle bankaların kredi kullandırma yarışına girdiklerine dikkat çekiyorlar. 2003'te yüksek kárlar edildiğini, bu kárların bir bölümünün sermayelere eklendiğini ancak bankacılık sisteminin hala likit olduğunu kaydeden yetkililer, buna sıcak para girişi ve açık pozisyonların da eklendiğini belirtiyorlar. Önümüzdeki dönemde maliyetlerde bir artış olduğu takdirde, örneğin toplanan mevduatların faizlerinin bir-kaç puan artması halinde, kullandırılan tüketici kredilerinden zarar yazılmaya başlanacağını kaydeden bir bankacı, 'Buradan zarar edildikçe bankaların açık pozisyon açıp bu zararı oradan karşılama eğilimi artacaktır,. Bunun örneklerini daha önce gördük. Açık pozisyonun bizi getireceği nokta ise belli' yorumunu yaptı.IMF'in bu hafta içinde Ankara'da, özellikle Merkez Bankası ve BDDK ile yapacağı görüşmelerde konuyu gündeme getirmesi kaçınılmaz. IMF'in 2000 yılındaki benzer hareketi unutmadığını kaydeden yetkililer, bu riskin tartışılması gerektiğini söylüyorlar. Büyük işletme kredi talebinin olmayışı da bankaların tüketici kredilerine daha fazla ağırlık vermesine yolaçıyor.Bu arada IMF'in, İstanbul'da, 1 Temmuz'da kalkacak mevduat garantisinin yaratacağı sıkıntılar üzerinde çok durduğu, Ankara'daki temaslara da bu kaygının yansıyacağı belirtiliyor. Tüketici kredilerinde dikkat çeken en önemli unsurlardan biri, bu yarışın öncülüğünü kamu bankalarının yapması. Özellikle Ziraat Bankası'nın 2 katrilyonluk bir likidite üzerinde oturduğu ve bu nedenle aylık yüzde 2'nin altında, 2-3 yıllık tüketici kredileri kullandırdığı, özel bankaların da rekabet için faiz düşürdüğü dikkat çekiyor.IMF ve Dünya Bankası, Vakıfbank dahil, kamu bankalarının rehabilitasyonu ve özelleştirilmesi için yapılan planın çok aksadığı görüşünde. Heyetin Ankara temaslarında bu konunun üzerinde durulması bekleniyor. Özellikle Ziraat Bankası'nın elindeki likidite fazlasının tüketici kredilerine yönlendirmesinin bütün sektör için risk oluşturduğu düşünülürken, buna çare olarak 'Ziraat Bankası'nın karının Hazine'ye ödenmesi' üzerinde durulması gerekiyor. Bu karın Hazine'nin verdiği kağıtlarla geri ödenmesi değil, nakit olarak ödenmesi ise büyük önem taşıyor. Bu yolla hem Hazine önümüzdeki dönemde ödemeleri için nakit kaynak yaratabilir, hem de Ziraat Bankası'nın likidite fazlasını aşırı biçimde tüketici kredilerine aktarmasının önüne geçilebilir.Bu arada özelleştirmeden sağlanacak gelirin önce Özelleştirme İdaresi'nin borçlarının geri ödenmesinde kullanılması, Tüpraş satışından gelecek parayla ilk aşamada İdare'nin Halk Bankası'na borcunun ödenmesi gerekecek. Bu ödeme ile Halk Bankası'nın likidite durumuna bakılıp, Ziraat'teki yöntem Halk Bankası için de kullanılabilir.IMF'in Ankara'daki temaslarında bütün bu yöntemlerin masaya yatırılmasını bekliyorum.Kamu bankalarının özelleştirilmesi, Vakıfbank için bulunacak formül de, ekonomik programın önemli ayakları. Bu bankaların, mutlaka ekonomik program çerçevesine sokulması gerekiyor.