Seçim anketleri ve ekonominin geleceği

NTV'de önceki gün yayınlanan seçim anketi, dün, her kesimde en çok konuşulan konuydu. Politikacılar kendi açılarından anketten çıkan sonuçları değerlendirmeye çalışırken, piyasalarda ve bürokrasi çevrelerinde ise bu anketin ekonomiye etkileri tartışılmaya başlandı.

Politik olarak bakıldığında bence mevcut durumu en iyi özetleyen başlık, dünkü Hürriyet'in ‘‘Menderes rekoru’’ manşetiydi. Hem rakamsal olarak Menderes'in seçim zaferiyle kıyaslamayı, hem de ileriye dönük olarak Menderes'in yaptıklarını hatırlatması açısından çarpıcı idi.

Seçim sonuçları anketteki gibi çıkar mı bilinmez ama buna yakın oranlar çıkacağında hemen herkes hemfikir. Burada konuşulması gereken; AKP'nin zaferden sonra takınacağı tutum. Seçim konuşmalarında gündeme gelen imam-hatip, YÖK gibi gerçekten sistemle çatışır görünen değişiklikler, bu zafer sarhoşluğu ile birlikte gündeme getirilirse, o zaman bir çatışma ortamının doğacağını söylemek için, Ankara Kulislerini biraz koklamak bile yeterli.

AKP'nin işi, bundan sonra gerçekten çok zor. Tabanına ‘‘erteliyoruz ama zamanı gelince yapacağız’’ imasında bulunduğu bazı konuları gündeme getirse bir dert, getirmese bir dert...

AKP Türkiye'nin geleceğinde kalıcı olup olmayacağına karar verecek. Yani tabanından gelecek baskılara rağmen, sistemle barışık merkez partisi kimliğine mi kavuşacak, yoksa ‘‘bildiğimizi okuruz’’ mu diyecek, göreceğiz.

AKP'nin pervasızca tutum takınacağını ya da takınabileceğini sanmıyorum. Şimdiye kadarki tavırları pervasızlık işaretleri veriyor ama, böyle bir eğilim görüldüğü takdirde AKP'yi frenleyecek ‘‘dış unsurlar’’ın devreye gireceğini düşünüyorum. Yani çatışmayı engellemek için karşı tarafa fren koyanlar, AKP'ye de fren koyacaklardır. Çünkü fren yaptıranlar, ‘‘kendi çıkarları için Türkiye'de bir huzursuzluk yaratılmasını’’ uygun görmüyor.

Ayrıca, AKP en büyük projesi olan AB'ye uyumu sürdürecekse, çatışmayı mümkün olduğunca azaltacak ölçüde temkinli ve sağduyulu davranmak zorunda.

IMF'YLE KÖPRÜLER ATILABİLİR Mİ?

Anket sonuçlarının ekonomiye etkisine gelince...

Siyasi olarak çatışmayı engellemeye çalışacak olan unsurların, ekonomide de seçim sonuçlarına bakılarak girilecek bir pervasızlığı önlemek için ellerinden geleni yapacaklarını tahmin ediyorum. Eğer ‘‘Türkiye'nin bir çatışma içinde olmaması’’ birilerinin mutlaka sağlaması gereken bir ortam ise, bunun en önemli ayaklarından birini ekonomi oluşturuyor. Yani ekonomide kaydedilen gelişmelerin mutlaka sürdürülmesi, bunun için popülizmin engellenmesi, yenileri de eklenerek yapısal tedbirlerin mutlaka sürdürülmesi ve Türkiye ekonomisinin tek haneli enflasyonla kalıcı büyümeyi sağlayacak altyapıyı hazırlaması gerekiyor. Böyle olmalı ki Türkiye, ‘‘Büyük Ortadoğu Projesi’’ içerisinde örnek olsun, Türkiye ile işbirliği içinde, mümkün olduğunca barışcıl yöntemlerle bu projenin hayata geçirilmesine aracı olabilsin.

Piyasalarda seçim anketlerine bakılarak, ‘‘Hükümet zafer sarhoşluğu içinde IMF'ye 2004 sonrası için rest çekebilir’’ korkusu oluştu. Bizce AKP veya bazı unsurları, bunu düşünecektir. Ancak, buna izin verileceğini tahmin etmiyorum. Türkiye, ekonomisini düzeltebilmek için IMF'ye önümüzdeki yıldan başlayan yüklü borç geri ödemelerini erteletecekse, adı ne olursa olsun, IMF'nin yakın takibinde yürümek zorunda. En makul olanı; IMF kompleksini bırakıp, ekonomi yönetiminin insiyatifi eline alarak bir program hazırlaması ve bunun için ‘‘stand-by’’ ya da benzeri bağlayıcı bir anlaşmayla destek alabilmek için talepte bulunmasıdır.

Hükümet eğer zafer sarhoşluğuna kapılıp, köprüleri herkesle atmaya kalkışırsa, bir hafta içinde bile işlerin tümüyle tersine dönme tehlikesi olduğunu herhalde görüyordur. Bence hükümet bu gerçeği görecektir. Ya da kendi görmese bile birileri bu gerçeği kendilerine gösterecektir...
Yazarın Tüm Yazıları