BAZI kurumların,bazı mesleklerin tipik sayılabilecek davranışları vardır.
Örneğin; oldum olası DPT’ciler ithalatın kısılması, cari işlemler açığının büyümesi konusunda hassastırlar ve bu konularda bir alarm işareti gördükleri zaman, ilk istekleri, ‘Kaynak Kullanım Destekleme Fonu (KKDF) primlerinin artırılması’ olur. Hazine ve Merkez Bankası ise genellikle işin sadece bununla çözülmeyeceği, ek mali tedbirler gerektiğini söylerler. Politikacılar ise genellikle, ‘ekonomiyi soğutma dönemleri’ geldiğinde telaşlanır, mümkün olduğunca ekonominin canlı gitmesini istedikleri için, bu tür önlemlere karşı çıkarlar...
Şimdi benzer bir senaryo daha sahnede...
Bu kez Merkez Bankası içtalebin kontrolü ve tüketici kredilerinin sektörü olumsuz etkileyeceği görüşüyle, KKDF artırımını bir süredir destekliyor. Hazine ise başında eski bir DPT’ci bulunduğu için, yani o bakış açısı Hazine’ye de hakim olduğu için KKDF artırımından yana... Bu kez BDDK da devrede ve duyduğumuz kadarıyla bu kurum da sektörün sağlığı açısından tüketici kredilerindeki patlamanın yumuşatılması görüşünde...
Maliye Bakanlığı ise bu kez, artırıma biraz direniyor gibi gözüküyor. Belki de kaygıları ithalattan aldıkları vergilerin azalmasıdır, kimbilir...
Politikacıların ne yapacağı ise gördüğümüz kadarıyla hala net değil. Hafta sonunda yapılan toplantılarda, tüketici kredilerindeki KKDF’nin artırılması üzerinde mutabık kalındığını yazmıştık. Ancak gelen sinyaller bu kararın uygulamaya girmesinin biraz sıkıntılı olacağını gösteriyor.
Çünkü tipik politikacı davranışı devreye giriyor ve canlanmaya başlayan ekonominin soğutulmasına karşı çıkmalar var.
SON SÖZ ERDOĞAN’IN
Bu nedenle, KKDF artırımı biraz tehlikeye girebilir gibi gözüküyor. Dün bazı bakanlar ekonominin soğutulmasına, tüketici kredilerinin yavaşlatılmasına gerek olmadığını söylediler ama bunlara bakıp ‘olmayacak, yapmayacaklar’ da diyemeyiz. Çünkü son kararı Başbakan Tayyip Erdoğan verecek.
Erdoğan, KKDF artırımına olur derse, bence ‘olumlu bir karar’ almış olacak.
Ancak ezelden beri KKDF artırımının tek başına yeterli olamayacağını savunan biri olarak, önümüzdeki dönem ekonominin çok daha yakın takibe alınması gerektiği,başka önlemlerin hızla devreye sokulmasının zorunlu olacağı dönemlerin gelebileceğini düşünüyorum. Zamanında tavır koymanın, küçük de olsa ‘tedbir’ havası verilmesinin gerekliliğini son krizde gördük.
Bence; herşeyin başı mali disiplinden geçiyor. Hükümet ‘biz ekonomiyi şöyle iyi düzelttik’ havasından çıkıp, ‘değirmenin suyunun dışarıdan geldiğini’ görmesi gerek. Asıl olarak da, bu suyun başka yerlere gitmesini engellemeye, gitmesi kaçınılmaz olduğunda buna karşılık alınacak önlemleri şimdiden saptamaya çalışmalı. Bu yol da, ‘mali disiplin’den geçiyor. Gerekirse dışarıya sermaye çıkışını dengeleyecek sağlam vergi gelirleri bulmak zorunda kalınacağını unutmamalı. Mali disiplinden vazgeçilmeyeceği imajını vermek için, IMF’le anlaşmanın önemini kavramalı, AB’den olumsuz sinyallerin de geldiği bu dönemi rahat aşabilmek için, gerekirse IMF’yi erken çağırıp, ‘tedbiri’ de olsa yeni bir stand-by anlaşması yapacağını duyurmalı.
Bu arada bazı bakanların sık sık çıkıp ‘ek tedbire gerek yok’ diye demeçler verip, buna karşılık yapılan toplantılarda KKDF artışını savunması, piyasaları kandırma isteğinden başka bir şey değildir.
Ekonomiyi yönetenler, piyasaları kandırmaya kalkışarak aslında kendilerini kandırır, ekonomiye zarar verirler. Bunun örneklerini çok gördük.