14-15 Aralık Liderler Zirvesi yaklaştıkça, Türkiye’nin AB ilişkileri iyice gündeme oturmaya başladı. Siyasi gündemle birlikte ekonominin gündemi de giderek AB ile ilişkilere dönüşüyor. Yerli-yabancı banka raporlarına baktığımızda, AB ile ilişkilerin ne olacağına ilişkin tahlil ve analizlerin ön plana çıktığını görüyoruz.
Geçen hafta sonundaki Dünya Ekonomik Forumu Türkiye Toplantısı, bu açıdan da ilginç mesajlara sahne oldu. Özellikle Türk işadamlarının AB ile ilişkilerin kopmasından Türkiye’den daha çok AB’nin zarar göreceği, AB’nin artık kendi tercihlerini yapması gerektiği ve AB’nin geleceğinin tartışmalı olduğu yönündeki demeçleri ilgi çekiciydi. İlgi çekiciydi, çünkü aynı işadamları şimdiye kadar hiç böylesine "AB’yi umursamaz" görünmemişler, böyle demeçler vermekten kaçınmışlardı.
Tüm işalemi de yeni bir döneme gelindiğini görüyor. Kısacası; herkes yeni duruma göre pozisyon almaya çalışıyor, pozisyon değiştirmek için zemin hazırlıyor.
Bu demeçlerinde, yani AB’nin geleceği konusundaki endişelerde hiç de haksız sayılmazlar.
Bir yandan herkes kendini, öyle ya da böyle, bir soğuma dönemine hazırlarken, öte yandan da soğumanın derecesinin ne olacağı, Türkiye’deki siyasi ve ekonomik gelişmeleri nasıl etkileyeceği de tartışılmaya, çeşitli tahminler yapılmaya devam ediyor.
Geçtiğimiz hafta AB konusundaki en önemli gelişme Brüksel’den gelen, daha doğrusu dönem başkanı Finlandiya’dan gelen, 14-15 Aralık’taki Liderler Zirvesinde Türkiye’nin durumunun ele alınmayacağı şeklindeki açıklama idi. Bu açıklamaya göre Türkiye’nin Rumlara limanlarını açması için 6 Aralık’a kadar süre tanınıyor, bu tarihe kadarki gelişmelere bağlı olarak AB Komisyonu’nun alacağı tavsiye kararının 11 Aralık’ta yapılacak Dışişleri Bakanları toplantısında ele alınacağı belirtiliyordu. Bu açıklama genel olarak "AB’nin ültimatomu" olarak yorumlanıp öyle aktarıldı.
Ancak daha sonra yapılan yorumlarda bu açıklama, iyimser bir açıdan ele alınarak, "bu açıklamanın tren kazası olmayacağı anlamına geldiği" söylendi. Yani Liderler Zirvesinde ele alınmayacağı için, resmi olarak bir dondurma olmayacağı yorumları yapıldı.
301’DE SÜRPRİZ DEĞİŞİKLİK
Bu iyimser yorum, doğal olarak, işlerin iyi gitmesini olumlu trendin korunmasını isteyen kesimlerce, dört elle sarınılan bir yorum oldu. Özellikle bankacılar, başta da yılsonu karlarının olumsuz etkilenmemesi kaygısıyla, bu yorumu alıp kullanmaya başladılar.
Buna rağmen piyasalarda hala bir AB tedirginliği yaşandığı da ortada. Bankacılar, şu andaki fiyatlar içinde "AB ile ilişkilerin resmi olarak değil ama fiili olarak soğuma dönemine gireceği" beklentisinin yer aldığını söylüyorlar.
Yani iyimser yorumlar çerçevesinde resmi bir dondurma işlevi olmadığı takdirde, piyasaların olası gelişmelerden fazla etkilenmesi beklenmiyor. Resmi olmayan, fiili olarak ilişkilerin soğuması şu anki fiyatların içinde yeralıyor.
Peki, AB ilişkilerinde çok olumlu bir gelişme olursa, piyasa nasıl etkilenir?
Herkes, "Nispeten kötü"nün satın alındığını, çok olumlu bir şey olursa piyasaların bundan çok olumlu etkileneceği konusunda hemfikir. Ama öyle çok olumlu bir AB gelişmesi olur mu derseniz, kimse öyle "çok olumlu bir şey" de beklemiyor.
Yani bu kısa sürede Kıbrıs konusunda bir çözümü bekleyen hemen hemen hiç kimse yokÖ
Peki bu arada diğer pürüzlü konularda atılacak adımlar var mı, örneğin 301. maddeÖ
Bizce Hükümet önümüzdeki hafta sürpriz biçimde bu adımı atabilir. Devlet Bakanı Ali Babacan da, duyduğumuz kadarıyla, Davos Toplantılarında bazı özel sohbetlerde bunun ipuçlarını vermiş. Bizce de bu adım atılmalı, önümüzdeki hafta 301. madde ile ilgili değişiklik yapılmalı, 6 Aralık’tan önce bu yasa değişikliği TBMM’den geçirilip, AB’nin diğer kozları elinden alınmalı, yani iş sadece Kıbrıs sorununa bırakılmalı.
Kısacası, yine geçici formül olacak, asıl sorunun çözümü ertelenip, herkes rahatlatılacak gibi.