GEÇTİĞİMİZ hafta uluslar arası likidite adeta çıldırdı. Sadece Türkiye’ye değil, tüm gelişmekte olan ülkelere, çılgın bir fon akımı yaşandı. Hala, nasıl olup da FED açıklamasının bu kadar çılgın bir sonuç yarattığı ise anlaşılabilmiş değil.
Türkiye’deki bankacılar da bu yüklü fon akımının, bu açıklama üzerine nasıl geldiğini pek anlayabilmiş değiller. Söyledikleri tek şey; "atıl fon o kadar fazla ki, zaten kafalarına koymuşlardı, demek ki kötü haber gelmeyince bu akım tetiklendi" oluyor.
Geçtiğimiz hafta bu çılgın akım sonucunda Haziran’dan bu yana düşmeyen faizler, ilk kez yüzde 20’nin altına indi, borsa coştukça coştu. Belki de bu hareketi bir tek Başbakan biliyordu, kimbilir. Çünkü daha 2-3 hafta önce Başbakan Tayyip Erdoğan, hem de bağımsız Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) kuruluş yıldönümünde, "Borsa endeksi 48 bin olur" demişti, hatırladınız mı? Demek ki, bir bildiği vardı diye düşünüyor insan...
Neyse, öyle ya da böyle, bu yüklü fon akımı tüm haftayı etkiledi, fiyatları değiştirdi.
Geçtiğimiz Cuma günü, akşam saatlerinde ise Ocak ayı enflasyon rakamları geldi. Rakamlar hiç de içaçıcı değil çünkü yıllık yüzde 4’luk hedefin dörtte biri, yani yüzde 1’lik tüketici fiyat artışları, sadece bir ayda, şimdiden tamamlandı. Bu rakamlar piyasa tahminlerinin epey üzerinde. Ancak şimdilik banka iktisatçıları, yüzde 7 civarındaki daha önceki tahminlerini değiştirme gereği duymadıklarını belirtiyorlar.
Bugün haftaya başlayacak piyasaları, tahminin üzerinde gelen enflasyon rakamları nasıl etkileyecek, henüz bilinmiyor. Bizce, dışardaki akım devam ederse, yani sıcak para girişi devam ederse, bu kötü enflasyon rakamlarının çok fazla etkisi olmaz. Çünkü piyasalar pek öyle kötü haber filan dinlemiyor, girecekleri varsa giriyorlar, bunu daha önce gördük.
Bunu şunun için söylüyoruz ki; geçtiğimiz hafta bu fon akımı biraz daha sürseydi, Merkez Bankası bizce, dövize alım yönünde müdahale etmek zorunda kalacaktı. Şimdi eğer kötü enflasyon rakamlarına rağmen geçen haftaki akım devam ederse, Merkez Bankası’nın bu hafta dövize müdahalesi de kaçınılmaz olacaktır. Müdahalenin gerekçesi olarak, daha öncekiler gibi, elbette yine "dalgalanma" denecektir ama bizce Merkez Bankası dolar kurunun 1.400’ün altına inmesine izin vermeyecektir. Bu da doğal sayılmalıdır...
Şimdi önemli olan bu hafta da geçen haftaki yabancı fon akımının sürüp sürmeyeceği. Eğer coşkusu durulduysa ve fon girişi makul bir seviyede kalırsa, dolar kuru zaten 1.400’ün üstünde seyreder, zaten o zaman müdahaleye gerek de kalmaz.
GİRİŞ ARTINCA ÇIKACAK MİKTAR DA ARTIYOR
Bizce artık ekonomi yöneticilerinin de, bu kadar sıcak para girişinden tedirgin olmasının zamanı geldi de geçiyor. Elbette piyasa dışı bir önlem alıp sıcak parayı durdurmaktan söz etmiyoruz. Ancak fiyatlara bağlı olarak "artık burada o kadar fazla kar kalmadı,gitmeyelim" demeleri lazım ki, giriş eskisi kadar fazla olmasın.
Çünkü ne kadar fazla sıcak para girişi olursa, piyasa bozulduğu zaman çıkış da o kadar fazla olacaktır, bunu unutmayalım. Daha önce "artık borsaya giriyor, çıkışı zor olur" söylemini çok duyduk. Ama artık biliyoruz ki; zor ya da kolay, sıcak para tedirgin olduğu zaman, maliyetine bakmayıp, satıp elindeki her şeyi, dövize dönüp kaçıyor.
Hükümetin bu yıl sıcak para konusunda her zamankinden daha hassas olması lazım. Hiç olmazsa politik geleceği için bunu yapmalı. Bir düşünsenize, şimdi hızla giren sıcak para tam seçim öncesi aynı hızla çıkıp, bir büyük dalga yaratırsa, iktidar için daha kötü olmaz mı?
Hırant Dink cinayeti sonrası yaşananlar, "milliyetçi-kafatasçı" kavgası, Irak ve Kıbrıs’taki olaylar, hiç de o kadar azımsanacak, normal karşılanacak olaylar değil. Bütün bunlar riskleri biriktiriyor ve sıcak paranın hızlı çıkışı için de zemin hazırlıyor...
Ancak Hükümetin ve ekonomi yönetiminin şu anda hayatından memnun olduğunu, bu riskleri görmediklerini söyleyebiliriz. Öyle ya, Başbakan ve bakanlar, faizi yeniden 20’nin altına indirdik, borsayı tavan yaptırdık demeyi çok seviyor. Bakalım çıkışta ne diyecekler?