Paylaş
Resmi gazetede sürpriz biçimde teşkilatların değişimine ilişkin her gün yeni bir KHK’yayımlanıyor. Belli ki KHK çıkarma yetkisi sonuna kadar, yani Ekim ayı başına kadar daha epeyce kullanılacak.
Düzenlemelerin ne getirip ne götüreceği tartışılsa da KHK’larla bu düzenlemelerin yapılmasının sakıncaları üzerinde durulmuyor. Halbuki her şeyden önce kanunla kurulmuş bu idarelerin KHK ile yeniden düzenlenmesine, ilkesel olarak, karşı çıkılması gerekiyor.
Daha önce de sözünü ettim; bazı bakanların bu düzenlemelerin, örneklerinde olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi’nden döneceğini bildikleri, “iptal olursa yasa çıkartırız” diyerek bu düzenlemeleri yaptıklarını duyuyoruz. Böyle bir kamu yönetimi anlayışının sakatlığı ortada.
Resmi Gazete’de KHK’ların sürpriz biçimde karşımıza çıkması da işte bu yüzden. Düzenlemelerin TBMM’de tartışılması,yasa çıkartırken uyulması gereken şartlara uyulup düzenlemelerin kamuoyunda yeterince tartışılması engellenmek için yapılıyor. Bunun adına, daha önce Özal döneminde de rastladığımız gibi “zaman kaybını önlemek” diyorlar ama demokrasinin temel işleyişini aksatıyorlar. Her zaman öne sürülen “milli irade”, “halkın iradesi” KHK’lar kanalıyla, Meclisteki vekiller devreden çıkarıldığı için, çiğnenmiş oluyor. Bir başka deyişle bu çok önemli düzenlemeler, yangından mal kaçırır gibi yapılıyor.
Işin bir başka çarpıcı yönü; bu çok önemli KHK’lar artık haber bile olmuyor. Bir süre uygulandı diye, rahmetli Turgut Özal ve Hükümetine demediğimizi bırakmamıştık.
O zaman basın “Ana muhalefet bu düzenlemeleri Anayasa Mahkemesi’ne itiraz edip döndürsün” diye çağrılar yapardı, şimdi itirazlar olduğunda “Ana muhalefet de her şeye itiraz ediyor” diyoruz. Ana muhalefete, bu tür arkadan dolanmalara karşı kullanması gereken bu yolu kullandı diye, ne kadar karşı çıkıldı, düşünsenize.
Bu gidişle; eskiden ilkesel olarak bu tür KHK’ları bozan Anayasa Mahkemesi’nden bu kez tersi karar çıksa bile, itiraz edilmeyip belki de alkışlanacak… Olacak iş mi?
TÜSİAD’DAN BAĞIMSIZ KURUM TEPKİSİ
Sadece basın değil, sivil toplum kuruluşlarından da bu yoğun KHK uygulamasına karşı itirazlar neredeyse yok denecek kadar az.
Dün TBMM Başkanı Cemil Çiçek’i ziyaret eden TÜSİAD’dan, yine bir KHK ile değiştirilen bağımsız kurum yapılarıyla ilgili bir eleştiri gelmiş. Ancak bu tepkiye de bakıyorum; cılız, Başkan Boyner’den beklemediğim kadar esnek bir tepki olduğunu söylemeliyim.
Bir soru üzerine bağımsız, düzenleyici kurumların kendileri açısından önemine değinen, 2001 krizinden sonra piyasanın çalışmadığı yerlerde düzenleyici ve denetleyici bu özel kurumların oluşturulmasının çok önemli bir reform olduğunu söyleyen TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, “Bu kurumların mali ve idari yapılarının devam etmesini çok önemli ve elzem görüyoruz” demiş. Hemen ardından Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın bu kanun hükmünde kararnameyle yapılan düzenlemeyle ilgili bir denetleme fonksiyonu olduğunu ifade ettiğini hatırlatıp, “Meclis açıldıktan sonra nasıl kanunlaşacak bilmiyorum. Mutlaka kanunlaşmak zorunda ama özerklikleri konusunda biz hassasiyetimizi kendisine de belirttik. Mali açıdan özerklikleri devam etmezse hepsi bakanlıklara bağlı kurullar haline gelir. Bu da aslında fonksiyon ve etkinliği açısından onların siyasi bir noktaya getirilmesi anlamına gelir. Bunu da ekonominin doğru yönetimi açısından sakıncalı buluyoruz” şeklinde konuşmuş.
Sayın Boyner de biliyor ki; KHK’larla yapılan düzenlemeler, tersi söylense de, siyasi irade tarafından orta vadede bile yasalaştırılmaya gerek duyulmayacak düzenlemeler olarak çıkıyor. Bu gerçeği çok iyi bilen Boyner’in, Bakan’ın bu kurulların özerkliği konusundaki ifadesini önemsediğini belirtmesi ise bence eleştirisini yumuşatma ihtiyacı duyduğunu gösteriyor.
Bir çok alanda olduğu gibi eleştiride de standartları o kadar düşürdük ki, “Bu kadarına da şükür” diyenler çıkacaktır, elbette. Doğru bir bakış açısı mı, acaba?
Paylaş