DEVLETBakanı Ali Babacan, 2005’ten itibaren IMF’yle ilişkilerin nasıl yürüyeceğine karar vermediklerini söylüyor. Bir yandan da bu ilişki biçimi için 3 seçeneğin olduğunu, buna kendilerinin karar vereceğini tekrarlıyor.
Madem bu Hükümet IMF’le ilişkinin şekline karar verecek, o zaman neden bekliyor?.. Hükümet şimdiden toplanıp, bundan sonra IMF’yle nasıl yürüyeceğine karar verip, ‘IMF’e 2005 sonrası için şu ilişkiyi önereceğiz’ diye bir açıklama yapabilir.
İlle de IMF Heyeti’nin haziran başında gelişini ve onlarla yapılacak görüşmeyi beklemeye gerek yok. Madem Hükümet karar verecek, önereceği şekli şimdiden açıklamalı. Eğer Babacan’ın dediği takvimde gidilirse, resmi açıklamanın haziran ayı sonunu bulacağı anlaşılıyor. Halbuki piyasaların bir an önce bu habere ihtiyacı var.
Babacan’ın bu sözleri, ‘Hükümet kararı geciktirip, sonunda IMF ile yürümeyeceği bir formülü oluşturmaya çalışıyor’ şeklinde algılanıyor. Bu da piyasada gerginliğin sürmesine, risk algılamasının yükselmesine yol açıyor.
Halbuki yarın Hükümet oturup karar verse ve kararını açıklasa piyasalar rahatlar. Hele piyasaların istediği gibi bir karar çıkarsa, faizlerin 3-4 puan birden düşeceğini, döviz kurlarının hızla geriye gideceğini, rahatlıkla söyleyebiliriz. Tabi ki Hükümetin kararı, ‘program sonrası izleme ‘ olursa, o zaman çok daha kötü olabilir. Yani faiz ve kur yeniden yükselişe geçebilir.
Şu anda piyasaların beklediği; en azından, Babacan’ın deyimiyle ‘ihtiyati stand-by anlaşması’ yönünde karar verilmesi. Bu nedenle daha esnek bir yöntem piyasaların keyfini bozabilir.
Şahsen, böylesine kritik bir döneme girilirken, Hükümetin sadece ‘program sonrası izleme’ ile yetinebileceğini sanmıyorum. Uluslararası gelişmeler, petrol fiyatlarındaki artış ve AB ile kritik bir sürece girilmesi nedeniyle Hükümetin seçenekleri azaldı.
Hükümetin ya ihtiyati stand-by anlaşmasına, ya da normal stand-by anlaşmasına karar vermesi gerekecek. Bu gereklilik zaten Hükümet üyelerine de aktarılıyor. Bankacılardan, bakanlara bu açıklamanın biran önce yapılması yönünde de talepler geliyor.
Dünkü toplantılarda da bakanlara bu talep iletildi.
Aslına bakarsanız; Hükümetin ‘ihtiyati stand-by anlaşması’ önermesi, IMF’nin daha çok işine gelecek. Çünkü bu takdirde yeni para alınmayacak, en fazla, sıkıntılara karşı ihtiyat fonu oluşturulacak, çok gerek görüldüğünde bu para kullanılabilecek.
Halbuki normal stand-by anlaşması yapılması halinde, taze para alınması sözkonusu olacak. IMF’in taze para vermeye yanaşmayacağı göz önüne alınırsa, yapılacak stand-by anlaşması ile önümüzdeki yıllarda yapılacak geri ödemeler kadar, hatta biraz daha üstünde IMF’den yeni kredi alınarak, ödemelerin çok daha uzun vadeye yayılması imkanı kazanılabilecektir.
Hükümet, kompleks yapmaz ve gereklilikleri iyi görürse, kararı normal stand-by anlaşması olmalı. Bu, hem uluslararası piyasaları rahatlatacak, hem iç piyasayı sakinleştirecek. Bunun da ötesinde, yerli bankaların yabancılara satışı veya ortaklığının yoğun olarak gündemde olduğu bu dönemde, Hükümetin böyle bir karar açıklaması, bu girişimlerin realize olmasını kolaylaştıracak. Bu tür bir gelişme, sıkıntılı döneme yeniden giren bankacılık sistemini rahatlatacağı gibi, yabancı sermaye girişini de körükleyecektir.
Hükümetin artık ‘faiz dışı fazla’ kompleksinden kurtulup, biran önce karar vermesi ve bunu hemen kamuoyuna açıklamasının, piyasaları çok rahatlatacağına kimsenin şüphesi olmasın.
Düşünün; yarın ‘3 yıllığına stand-by önereceğiz’ açıklaması yapılsa, faiz ve kurdaki düşüşler, Hazine’nin maliyetini düşürecek, biriken akaryakıta zam gereğini azaltacak, bankacılık sistemini rahatlatacak. ‘Faiz dışı fazlayı azaltıp kalanı harcamaya ayırmak’ sığ bir bakış açısı. Çünkü, böyle bir açıklama ile faiz ve kur düşüşünden sağlanacak kaynak, zaten yüksek olacak, bu tasarruf ile piyasalar istikrar kazanıp, beklentiler olumluya dönecek.
Bu programın beklentiler üzerinde gittiği gerçeğini unutmayalım.