FARKINDA mısınız; 5. Gözden Geçirme için hazırlmanan , ‘‘Staff Report’’ olarak bilinen, IMF Türkiye masasının hazırlayıp, IMF yönetimine sunduğu rapor yayınlanmadı.
AKP hükümeti, IMF'le ilk deniyimi olan 4. Gözden Geçirme için hazırlanan heyet raporunu da yayınlatmamıştı. O zaman raporun yayınlatılmaması çok tepki görmüş, yayınlanması için yazılar yazılmış, yorumlar yapılmıştı ama şimdi unutuldu, gitti...
Peki bu rapor çok mu önemli ya da bu karar hükümete mi ait?
2000 yılında uygulamaya giren ekonomik programın ilk aşamalarında bu rapor yayınlanmamış ama Kemal Derviş'in bakanlığı ile birlikte, Türkiye'nin isteği üzerine, IMF yönetiminin kararlarından sonra, niyet mektupları ile birlikte heyet raporları da yayınlanmaya başlamıştı. Bu karar IMF yönetimine değil, ilgili ülkelerin yönetimlerine ait. O dönemde şeffaflığın artırılması adına, böyle bir karar verildi ve AKP hükümetine kadar devam etti.
Bu raporlar elbette çok önemli. Niyet mektupları Hazineden Sorumlu Bakan ve Merkez Bankası başkanının imzasını taşısalar da IMF heyeti ile birlikte hazırlanan daha doğrusu heyetin olurunu alan metinlerdir. Ancak heyet ayrıca IMF yönetimine, yaptığı gözden geçirmeler sonucunda neler gördüğünü, aksayan yönlerin neler olduğunu, siyasi durumu, ileride ne tür tehlikeler doğabiliceğini niyet mektubuyla birlikte ayrıntılı bir raporla sunuyor. IMF yönetimi karar alırken, heyetin bu raporunu baz alıyor. Ancak IMF yönetiminin heyetin eliştirileri fazla olsa bile, örneğin ABD'nin baskısı gibi kaygılarla, niyet mektuplarını onayladıkları da görülebiliyor. İşte IMF heyetinin teknik olarak programın gidişatına bakışını ancak bu rapor yayınlanınca görebiliyoruz.
NEDEN ÖNEMLİ?
Bu raporlar, ekonomideki karar alıcıların önlerini daha net görmelerini sağlıyor. İttifakçıların, piyasadaki profesyonel oyuncuların sadece niyet mektuplarına değil, bu raporlarıda gözönüne alan analizleri, yatırımcıların daha sağlıklı kararlar vermelerini de beraberinde getiriyor.
Bu aslında hükümetler için de, yapılıcak eleştirilerin doğrultusunda daha iyi analiz yapıp, daha sağlıklı kararlar vermelerini sağlayacağı için, tercih edilen bir yol olmalı. Ancak AKP hükümeti, kendisinden önceki dönemde başlatılan ve gelenek haline gelen bu yolu bilinçli olarak tıkamaya çalışıyor. O zaman da insanın aklına çeşitli sorular geliyor. Bu soruların ilki de; ‘‘Hükümet acaba, heyet raporlarında yer alan eleştirilerin kamuoyuna yansımasından mı korkuyor?’’ oluyor.
Hatırlıyorum da; emisyon rakamını öğrenip haber yapmak, bir zamanlar bizim için gazetecilik başarısı idi. Rüşdü Saraçoğlu'nun başkanlığı döneminde Merkez Bankası, emisyon rakamlarını bir telefonla erişilen bir rakam haline getirdi ve emisyon haber niteliğini kaybetti. Daha sonraki aşamada emisyonun ekonomideki önemini tartışır olduk. Bu süreçte, aşama aşama ekonomik göstergeler halka açılmaya başladı. Böyle oluncada yapılan ekonomik analizler, yorumlar daha detaylı olmaya başladı, piyasalar gelişti ve daha fazla detay rakam talep edilir oldu.
Şeffaflık piyasalar için, ‘‘olmazzsa olmaz’’ koşullardan biridir. Şeffaflığın olmadığı bir ülkede, piyasaların istenildiği gibi gelişmesi söz konusu olamaz. Sırlar ve belirsizliklerle dolu bir ekonomiye, kimse gelip yatırım yapmaz.
Aynı şekilde eleştirinin olmadığı bir ülkede ne ekonomi, ne de demokrasi gelişir...
Şeffaflık adına elde edilen kazanımların geriye gitmemesi, aksine hep daha ileri adımlar atılması gerekir ki; hem dekomrasi hem de piyasalar gelişebilsin.
Piyasalar bu tür temel sorunlara kayıtsız görünüyor ama ileride bu sorunların ne kadar büyüyebileceğini, başımıza neler açabileceğini şimdiden görmek gerek. O aşamaya gelindiğinde çok geç olabilir, en çok da piyasalar bundan zarar görür.
Herkesin, şeffaflık adına çok daha hassas olması gereken bir dönemden geçiyoruz...