TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun bir saptaması var: futbol ve siyaset gündemin ilk sıralarını işgal etmeye başlayınca, ekonomide kötü şeyler oluyor.
Hisarcıklıoğlu, bunu geçmişte hep yaşadığımızı hatırlatıp, yine böyle bir eğilimin varlığına, yani tehlikeye dikkat çekiyor. Hisarcıklıoğlu: "Biz ne zaman siyaseti yoğun olarak tartışmaya başlarsak, futbolu yoğun olarak tartışırsak, kaybettik. Cambaza baktık, cambaza baktıkça da cebimizden bir şey gitti, fark etmedik. Sonra da bedelini ağır ödedik" diyor.
Hisarcıklıoğlu ile 2006 yılının genel bir değerlendirmesini yapıp, önümüzdeki risklere ilişkin olarak görüşlerini aldık. Bugünkü Referans Gazetesinde söyleşinin tem metni yer alacak.Biz burada sadece satır başlarına değinmek istiyoruz...
Hisarcıklıoğlu, 2006’da ekonomide önemli başarılar elde edildiğini ama hatalar da yapıldığını söylüyor. Bu nedenle 2006 yılını "kárdan zarar yılı" olarak nitelendiriyor. 2006 Mayıs-Haziran aylarında yaşanan küresel likiditeki dalgalanmadan Türkiye’nin fazla etkilendiğini, bunda, Merkez Bankası Başkanlığı ataması gibi yapılan önemli hataların rol aldığını söylüyor. Bu dönemde çıkan faizlerin bir türlü aşağı gelmemesini de risk algılamasına dayandırıyor.
Bu riskleri yok etmenin yani, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimlerin getirdiği riskleri bertaraf etmenin yolunun da "yeni bir yol planı " açıklamaktan geçtiği görüşünde. Bunun için ise Hükümetin elinde hazır bir metin olduğunu söyleyip, Acil Eylem planı’nı 2007 yılı için "uygulanacak metin haline getirip açıklaması gerektiğini" söylüyor. Yani piyasalara güven vermek için Hükümetin ekonomide bir plan açıklaması gerektiğini, sadece açıklamanın da yetmeyeceğini, bu planı somut bir takvime dayandırıp, planı gerçekleştireceği konusunda güven vermesinin şart olduğu görüşünde.
TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, bütün bunlara gerekçe olarak da, işsizliği ve bunu azaltmak için yüksek ve kalıcı büyümeye olan ihtiyacı gösteriyor. Türkiye’nin yılda yüzde 7.5 büyümeye devam etmesi gerektiğini kaydeden Hisarcıklıoğlu, bunun için güven vermenin şart olduğunu, 20034 yılında Hükümetin bunu başardığını söylüyor.Bütçe dengelerinin sağlam durabilmesi için de yüksek büyümenin şart olduğunu, vergi gelirlerinin ancak böyle arttığını kaydedip, 2007 bütçesinin iyi gözükmediğini söylüyor. Hisarcıklıoğlu, aksi takdirde yani yüksek büyüme devam etmediği takdirde, sosyal sorunların büyüyeceğini ifade ediyor.
HALKBANK EN AZ 10 MİLYAR DOLAR EDER
Hükümetlerin kalıcı yüksek büyümeyi sağlayacak yolu bulması gerektiğini, bunun vazifeleri olduğunu kaydeden Hisarcıklıoğlu, "icraatın yerini mazeret almamalı" diyor. Hisarcıklıoğlu, siyasetçilerin bu bilinç içinde hareket edip, ekonomiyi arka plana atmaması gerektiğini belirtirken, "Yani türkiye’nin asıl gündemi seçim meçim değil, geçimdir" diyor.
Hisarcıklıoğlu, Halk Bankası’nın satışına da değişik bir bakış açısı getiriyor. Akbank’ın yüzde 20’lik hisse satışı ve Bankanın aktif büyüklüğünün toplam içindeki payını kıyaslayıp, bunu Halk Bankası’na uyarlayan Hisarcıklıoğlu, "Halk Bankası’nın en az 10 milyar dolar etmesi lazım" diyor. 2001 krizinden sonra bu Bankaya halkın cebinden para konduğunu hatırlatan Hisarcıklıoğlu, bilançonun şeffaf görülüp aktif kalitesinin ortaya çıkması için, önce halk arz denenmesi gerektiği görüşünde. Halkın ilgi göstermemesi halinde ise blok satılabileceğini ama en azından gerçek değerinin görüleceğini ifade ediyor.
Vergi sisteminin yeniden yazılması gerektiğini, hala kargaşanın devam ettiğini kaydeden Hisarcıklıoğlu, bağımsız kurumları da hala içimize sindiremediğimiz görüşünde. Merkez Bankası Başkan atamasının başımıza açtığı sorunları hatırlatan Hisarcıklıoğlu, şöyle diyor:
"Artık şunu anlıyor olmamız lazım; dünya katılımcı demokrasi kapsamında herkesin konumunu vazifelendirmiş. Halktan yetki almış kişiler kuralları yapıyor. Ancak bu kuralları denetlemek, halktan yetki alan kişilerin vazifesi değil, bu işi bağımsız otoriteler yapıyor. Bunu sadece siyasetçilerin değil, hepimizin içimize sindirmemiz lazım" diyor.
Bakalım Hisarcıklıoğlu’nun "ekonomi önde olsun" uyarısı, bu yıl hayata geçebilecek mi?